Ali FERŞADOĞLU |
|
Kouchner: “Avrupayı ahlâken siz kurtaracaksınız” |
“Avrupa bizden ahlâkî değerler açısından yardım beklerken, onları körü körüne taklit edebilir miyiz?” sorusu ve cevabı hepimizi derinden derine düşündürmeli. Teknik ve teknolojik gelişmelerle başı dönen Avrupa, İsevî dininden uzaklaşarak, ferd, âile ve toplum olarak teknolojinin çarkları arasında kendisini yalnızlığa, sefâhete, sefâlete, ahlâksızlığa ve uyuşturucu bataklığına attı. Avrupa’nın insaniyetperver maskesi altına saklanan vahşî reisleri, İslâmın nûrunu saklamaya çalışmasına karşılık, içine düştüğü bunalımdan ve kimliksizlikten kurtulmanın yollarını arıyor. Batı her geçen gün ‘inanca, moral değerlerine’, diğer bir ifâdeyle İslâmiyete olan ihtiyacını bir derece daha hissediyor. Pek çok ilim ve fikir adamının yanında, Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Mitterand, ölümüne yakın, “Allah’a inanmak istiyorum, kendimi ona yakın hissediyorum” diyerek bu ihtiyacı ve arzuyu seslendirmişti. Yine Batı’nın tanınmış simâlarından, Mitterand’ın yakınında bulunan, solcu düşünür Bernard Kouchner de, bütün samimiyetiyle itiraf etmişti: “Biz komünizme karşı bir zafer kazandık. Ama biz de yenildik. Çünkü, birbirimize söyleyecek bir şeyimiz kalmadı. Ama İslâm ülkeleri ve halkları öyle değil. İslâm ülkelerindeki halklar, Batının yalnızlığını hissetmiyorsa, Allah’ın varlığını hâlâ hissettikleri içindir. Ona yakarabilirler, ona yalvarabilirler. Batı’da kayboldu bu.” Ve bizden talebini şöyle dile getiriyor: “Onun için sizden öğreneceklerimiz var diyorum. Dayanışmayı, âile bağlarını, yeniden insan olmayı öğrenebiliriz sizden. Irkçılığa karşı bir panzehir olacaksınız bizim için. Avrupa’yı kendi içine dönük bir kale olmaktan kurtaracaksınız. Irkçılığın 2. Dünya Savaşı öncesine benzer bir dönüş yapmasından çok korkuyorum.” Evet, insanlık bizzat ve kasten hakkı arıyor. Yukarıdaki ifadeler de bunun göstergesi. Elbette, beşer, bunalımdan kurtulmak için hak dini bulacaktır. Meselenin püf noktasına, 1999’un son ayında Müslüman olan, Alman Manuella Fastner de temas eder. Terme Müftülüğü’nde İslâmiyeti seçerek Meryem adını alan Fastner; Hıristiyan iken de, kiliseye gitmediğini söyler. İslâm’ı seçerken, önemli bir nokta yakalar: “Avrupa bir bunalım içerisinde. Ahlâk giderek çökerken, hırsızlık ve ırza geçme olayları da hızla artıyor. Benim tanıdığım Türk insanını genelde dürüst ve güvenilir gördüm. Bunu da, dinleri İslâmiyet sayesinde olabileceğini düşünerek araştırma yaptım ve İslâm’ı seçtim.” Yapılan araştırmalara göre, “aile içindeki huzursuzluklar, babasız büyüme ve ilgisiz babaya sahip olma, babanın yerini annenin alması, uyuşturucu alışkanlığı ve mutsuz çocukluk devreleri; insanları ihtidâya, yâni İslâmiyeti kabul etmeye”1 yönlendirmektedir. Bu vicdânî çağrılar ve ilmî veriler de, AB’ye üyelik meselesinin bu cepheden de faydalı olacağını göstermektedir. Şu halde, İslâmın güzelliklerini fiil ve ahlâkımızla yaşayıp gösterirsek, sair insanlar ve belki kıt’alar fevc fevc İslâmiyete gelecektir. Bunalan Manuella’lar, Hans’lar, Meryem ve Hasan olmayı bekliyor! 20.09.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |