Hüseyin EREN |
|
Devamlı devâ |
Yirmi Dört devayı geride bırakan, onu özetleyen ve özümseyen bir ifade ile başlar Yirmi Beşinci Deva: “Gayet nâfî ve her derde devâ ve hakiki lezzetli kudsî bir tiryak isterseniz ‘imanınızı inkişaf ettiriniz.’” İmanı inkişaf ettirmek, kemâlât mertebelerinde ilerlemek, marifetullahta yükselmek, lezzet-i ruhaniyi kazanmak bütün meselelerin önünde ve üstündedir. Çünkü keder kementlerine maruz, musibete giriftar, acz ve fakrla sarılı insan için hakiki teselli, gerçek devâ, kuşatıcı şifa ondadır ve onunladır. İhlâs safi imanın neticesidir ve yine imanı sâfiyete götürür. Onu kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir sebebinin “rabıta-i mevt ve tefekkür-ü imânî” olduğundan bahseder Bediüzzaman ikinci İhlâs risâlesinde. Hayatın ölümsüz hakikati ölümü hatırlamak, denî dünyanın süflî zevklerinden uzaklaştırdığı gibi ulvî hislere karşı heyecan oluşturur, gayb kapılarını aralar. Kâinat kitabını esmâ talimiyle okumak, hayatı o esma şifreleriyle çözümlemek ve özümsemek; hayatı renklendirdiği gibi, her şeyde ve her bir şeyde güzellikleri görmeye sevk eder. Huzur-u daimîyi kazandırır, o huzurdan da uzaklaştırmak istemez. Musibete maruz kalanlar derecelerine göre bu iki iksirden bolca istifade eder; dertten devaya, hastalıktan şifaya giden yolu bulurlar. Yirmi Beşinci Devâ’ya dönersek, “İmanınızı inkişaf ettiriniz” derken bunun pratiğini, hayata dönük uygulamasını da sunar asrın şefkatli tabibi: “Tevbe ve istiğfar ile namaz ve ubudiyetle, o tiryak-ı kudsî olan imanı ve imandan gelen ilacı istimal ediniz.” Tevbe ve istiğfar ile O’na sığınmak, namaz ve ubudiyetle sığınmayı daha canlı kılmak, dışa dönük ifadelendirmek; bedeni canlandırdığı gibi ruhu hafifletir, kalbi hüşyar kılar, latifelere âdiyattan elini çektirir, aklın yönünü uhrâya döndürür. Küçük dünyanın küçük işleri, gelip geçici olayları onu kederlendirmez, üzmez. Üzülecek bir şey varsa Kudreti nihayetsiz, Rahmeti sonsuz dünya ve ahiretin Malik-i Hakiki’sinin rızasına uygun davranışlarda yeterince bulunamamak, hayatının bütününde olduğu gibi her karesinde de O’nu hatırda ve sadırda sürekli taşıyamamak, yeteri şekilde şükürde bulunamamak, ibadetin ve zikrin azlığı… “İman ilâcı ise; feraizi mümkün oldukça yerine getirmekle tesirini gösteriyor” dedikten sonra gaflet ve sefahatin o ilâcın tesirini izale ettiğini söylüyor Said Nursî ve devam ediyor: “Hastalık, madem gafleti kaldırıyor; iştihayı kesiyor; gayr-i meşrû keyflere gitmeye mani oluyor; ondan istifade ediniz. Hakiki imanın kudsi ilâçlarından ve nurlarından tevbe ve istiğfar ile duâ ve niyaz ile istimal ediniz.” Böylesi müjde ile son buluyor Yirmi Beşinci Devâ. Üslup tatlılığı, ifade rahatlığı, anlam kolaylığı ile hikmeti arının petekleri şifalı balla doldurması gibi kalb peteklerini iman balı ile dolduruyor. Öyle bir bal ki her derde devâ olduğu gibi kabrin arkasında, uzun ahiret yolculuğunda, mahşerin şiddetinde, dehşetli dönüşümlerde, sıratın üstünde tesirini devam ettiriyor bu ilâç, sahibini de cennete kadar götürüyor. Yeryüzü bahçesine bu imanı devşirmek için gelmişiz; musibetler ise en fazla ürün alma zamanı. Öyle bir imana sahip olun ki devanız devamlı, şifanız daimi, şükrünüz sürekli olsun. 21.09.2010 E-Posta: [email protected] |