Saliha FERŞADOĞLU |
|
Hayatımın muhasebesi: Eylül |
Yazdan kalan son kırıntıları eteklerime toplama telâşı! Herkesin vardır böyle telâşları, koşuşturmacaları. Muzır çocuk edasında bir kaybolan bir var olan güneş, artık terletmiyor; sadece ısıtmakla yetiniyor; şu lâhzada biz koşturuyoruz peşinden. Vakit Eylül; bahar “son” faslını yaşıyor. Beher yapraklar düşüyor bir bir yere. Saçımızı, eteklerimizi savuran rüzgâr, soğuk esiyor şimdilerde… Üşüyor muyum? Maalesef evet! İnce ve hafif kıyafetlerime yol göründü artık. Her biri naftalinlenip itinayla katlanılacak; ta ki ertesi baharda giyilmek üzere bekleyecek dolaplarda, sandıklarda... Yalnız başımayım, bir bankın arkadaşlığına sığınmış. Eskiden sükûnetle beklerdi deniz. Oysa şimdi dalgalarıyla koşuyor kumsala; kayalara çarpıyor haşmetle. Kızıl havaları seyrederken akşam oluveriyor. Sahi ne zaman karardı hava? Ne zaman günler geçti sür'atle? Hangi ara yaşlanmaya yüz tuttum ben? Bak, artık yavaşça çıkıyorum merdivenlerden. Ağır aksak adımlarıma rağmen tıknefes kalıveriyorum. Gözlerim karardı, başım dönüverdi. Çarçabuk yoruluverdim. Sanırım güz mevsimine vardığımda asıl gerçeğin farkına varıyorum: Ölüm. Çünkü biliyorum, her yaprak sadece bir kez sararır.* Ah bu Eylül, diyorum… Ardında bırakıp gittiklerinin farkında olmaksızın ne kadar güzel ve mahzun... Şiirlere konuk olmaktan ne kadar da bahtiyar, süzülüyor tabiatın her bir köşesinde. Ağaçlar yavaşça soyunurken o gözlerini kapatıyor utanarak. Gölgeler masum, rüzgârlar suçlu… Melankolik bir hava bütün beşerin kalbini sıkıca sarıp sarmalarken, dudaklarda Eylül’ü anlatan mısralarla, insanlar birer şair kesiliyorlar. Genç yaşlı demeksizin herkesi saran ayrılık havası, firakın tadını tattırmak istercesine uzatıyor buruşmaya başlamış ellerini. Ve Eylül farkına bile varılamadan çekip gidiyor. Yağmur bulutlarıyla dolu gökyüzünden avucuma bir damla düşüyor; Eylül rüzgârla beraber hüzünlü bir şarkıya başlarken, şiirleri bir kenara bırakıp onlara katılıyorum: Hüzün ki, en çok yakışandır Eylül’e…
*Ali Ayçil, Kovulmuşların Evi. 22.09.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (25.08.2010) - Şehir çocukları (18.08.2010) - Haydi, bana Cenneti anlat! (21.07.2010) - Delilikten dervişliğe (14.07.2010) - Kâinat senfoni orkestrası |