Cevher İLHAN |
|
Sıra “uyum yasaları”nda… |
Bayram tatilinin ardından Türkiye’nin gündemi aynen duruyor. Referandum öncesinden kalma ülkenin demokrasi, hukuk, insan hakları ve hürriyetlerinde düğümlenen problemlerine çâreler aranıyor. Mâlûm “Anayasa değişikliği”nin 12 Eylül’de kabul edilmesi ile birlikte gözler, “mini paket”te yer alan düzenlemelerin ne zaman ve nasıl uygulanacağına çevrildi. Meclis açılmasıyla “paket”teki değişikliklerin uygulamasının ele alınması gerekiyor. Değişikliklerin demokratikleşme ve özgürlüklerde neyi getireceği, maddelerle ilgili “uyum yasaları”nın çıkarılması sürecinde bâriz bir biçimde ortaya dökülecek. Âdeta “seçim provası”na dönüştürülen siyasî rant çıkarları ve günübirlik demagojik sathî popüler politik polemikli politikaların sonucu ortada. Gündemin hayhuyu arasında güme gitmeyecek, önyargılardan uzak, hâdiselerin arka plânını iyice okuyabilen, medyada ve kamuoyunda estirilen yapay rüzgârlara karşı durabilen muhtevalı ve etraflı dirayetli tahlil ve değerlendirmelerin haklılığı görülecek. Dünden bugüne tartışılanlar, şüphesiz “referandum oylaması”nı da aşan Türkiye’nin gerçek gündemi. Şimdiye kadar 17 kez, yarısına yakın 100’den fazla maddesi değiştirilerek paçavraya çevrilen yırtık darbe anayasası yerine, siyasetin “yeni demokratik sivil anayasa” irâdesini ortaya koyması beklentisi, gün geçtikçe katlanıyor. Aksi halde, yetersiz yeni yamalarla Anayasanın jakoben, tepeden inmeci ve dayatmacı vesâyetten kurtulamayacağı meydanda… İŞİN GERÇEĞİ… Referandum sürecindeki kırılmalarla bu vâziyet daha belirgin bir biçimde tezâhür etti. Örneğin, Anamuhalefet Partisi’nin gündeme getirdiği, “başörtüsü yasağı sorununu çözme” görüşüne karşı AKP sözcülerinin, “Samimiyseniz (13 Eylül günü) Meclis’e yasa teklifi getirin” polemikli tepkisi, yıllardır çözüme ulaştırmayan, yasadışı yasağı yasallaştırmakla kalmayıp daha da azdırıp yaygınlaştıran çıkmaza göz göre göre dâvetiye çıkarmakta. Görünen o ki önümüzdeki dönemde, referandum sath-ı mailindeki peşin hükümlü tepkisel atışmalara mukabil işin gerçeği tebâyün edecek. Meselâ, değişikliklerin en iddialı maddelerin başında gelen, “memurların ve diğer kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakkı” hakkındaki değişikliğin, memurlara “toplu sözleşme hakkı”nı ne derece sağladığı, bu husustaki yasanın çıkarılmasıyla açığa çıkacak. Zira “grev hakkı”nın olmadığı garâbetinin yer aldığı “toplu sözleşme”de uyuşmazlık çıkması halinde, “toplu sözleşmenin kapsamı, istisnaları, yapılma şekli usûlü ve yürürlüğü, emeklilere yansıtılması”, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na bırakılmış. Bu “kurul”un tıpkı diğer kurullar ve komisyonlar gibi yürütmenin ve siyasî iktidarın uhdesine verilip verilmeyeceği yine buna dair yasayla olacak. “Kamu çalışanlarının toplu sözleşmelerinde hükûmet değil, ‘Hakem Kurulu’ karar verecek” propagandasının ne derece doğru yahut yanıltıcı olduğu belli olacak. Keza birden fazla sendikaya aynı anda üye olabilmenin toplu iş sözleşmelerinde yol açacağı kargaşa ve tıkanma bir yana, madde metnindeki açık ibâreyle adı geçen Kurul’un “kararlarının kesin ve toplusözleşme hükmünde olması”, sendikaların -kamu görevlilerinin, yürütmeye karşı- şimdiye kadar kullandıkları- yargıya itiraz haklarının ellerinden alınmasıyla, bu hususta geriye gidildiği, ortaya çıkacak… DEĞİŞİKLİKLERİN AKIBETİ… YSK’nın açıklamasına göre, 52 milyon 51 bin 828 kayıtlı seçmenden,13 milyon 682 bin 575’inin oy kullanmadığı, buna ilâveten çeşitli sebeplerden 725 bin 963 oyun geçersiz sayılmasıyla toplam seçmenin yüzde 41.8’ine tekâbül eden “kabul”le “yasal” ama toplumun büyük çoğunluğunun mutâbık kalmadığı ve baştan beri üzerinde uzlaşıl(a)mayan “Anayasa değişiklikleri”, tek tek analiz edildiğinde, benzer kırılmalarla karşılaşılacak. Yine geçici 15. maddenin kaldırılmasının neyi temin ettiği, 12 Eylül darbecilerinin yargılanması, YAŞ’a dair değişikliklerin neye yarayacağı ve mağdurların nereye dâvâ açacağı, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruların AİHM’de hak aramanın önüne bent olup olmayacağı gibi belirsizliklerin netleşmesiyle, atılan “demokrasi devrimi!” manşetlerinin “sahiciliği” su yüzüne çıkacak. Özetle “paket”in demokratikleşme ve özgürlüklerde ne denli “iyileştirmeler”e kapı açacağı ya da iddia edildiğinin aksine 12 Eylül ve 28 Şubat’tan kalma mevcut “statüko”yu örtülü bir biçimde sürdüren yanıltmalardan ibâret kalacağı, “paket”teki maddelerin vatandaşların kullanımına açılması için yapılacak yasal düzenlemelerle anlaşılacak… Bu çerçevede “güncel”i ve gündemi tahlile devam… 22.09.2010 E-Posta: [email protected] |