Lahika |
Hadis-i Şerif Meâli
Allah konuşmanızda san'at yapacağım diye yapmacıklığa kaçmanızı çirkin görür.
Câmiü's-Sağîr, No: 1014 |
22.09.2010 |
Din umumun mukaddes malıdır, hiçbir siyasete âlet ve tâbî olmaz Hakikat-i İslâmiye bütün siyâsâtın fevkindedir. Bütün siyasetler ona hizmetkâr olabilir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki, İslâmiyeti kendine âlet etsin. Dediler: “Dinsizliği görmüyor musun, meydan alıyor. Din namına meydana çıkmak lâzım.” Dedim: “Evet, lâzımdır. Fakat kat’î bir şartla ki, muharrik, aşk-ı İslâmiyet ve hâmiyet-i diniye olmalı. Eğer muharrik veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise, tehlikedir. Birincisi hatâ da etse, belki ma’fuvdur. İkincisi isabet de etse, mes’uldür.” Denildi: “Nasıl anlarız?” Dedim: “Kim fasık siyasetdaşını, mütedeyyin muhalifine, su-i zan bahaneleriyle tercih etse, muharriki siyasetçiliktir. Hem umumun mâl-ı mukaddesi olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslektaşlarına daha ziyade has göstermekle, kavî bir ekseriyette dine aleyhdarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek ise, muharriki tarafgirliktir. “Meselâ, iki adam dövüşürler. Biri, zayıf düşeceğini hissederken, elindeki Kur’ân’ı kavîye uzatmakla himayesini dâvet edip, kavî bir ele vermek lâzımdır. Tâ beraber çamura düşmesin, Kur’ân’a muhabbetini, hürmetini göstersin, Kur’ân’ı, Kur’ân olduğu için sevsin. Eğer kavînin karşısına siper etse, himayet damarını tahrik etmeye bedel, hiddetini celb eder. Kur’ân’ı kavî bir hâdimden mahrum bırakmakla, zayıf bir elde beraber yere düşerse, o Kur’ân’ı kendi nefsi için sever demektir. “Evet, dine imale etmek ve iltizama teşvik etmek ve vazife-i diniyelerini ihtar etmekle dine hizmet olur. Yoksa “Dinsizsiniz” dese, onları tecavüze sevk etmektir. Din dahilde menfi tarzda istimal edilmez. Otuz sene halife olan bir zat, menfi siyaset namına istifade edildi zannıyla şeriata gelen tecavüzü gördünüz. Acaba şimdiki menfi siyasetçilerin fetvalarından istifade edecek kimdir, bilir misin? Bence İslâmın en şedit hasmıdır ki, hançerini İslâmın ciğerine saplamıştır.” Sünûhat, s. 65-68 *** ..gizli münafık zındıkların Garplılaşmak bahanesiyle siyaseti dinsizliğe alet yapmalarına mukabil, bir kısım dindar ehl-i siyaset dîni siyaseti İslâmiyeye âlet etmeye çalışmışlardı. İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tabî olamaz; ve âlet yapmak, İslâmiyetin kıymetini tenzîl etmektir, büyük bir cinayettir. Hatta, Eski Said o çeşit siyaset tarafgirliğinden gördü ki; bir salih âlim, kendi fikri siyasîsine muvafık bir münafığı hararetle sena etti ve siyasetine muhalif bir salih hocayı tenkid ve tefsık etti. Eski Said ona dedi: “Bir şeytan senin fikrine yardım etse, rahmet okutacaksın; senin fikr-i siyasiyene muhalif bir melek olsa, lanet edeceksin.” Bunun için Eski Said: “Euzü billahi mine’ş-şeytani ve’s-siyaseti” (Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım) dedi. Tarihçe-i Hayat, s. 85 *** Hakikat-i İslâmiye bütün siyâsâtın fevkindedir. Bütün siyasetler ona hizmetkâr olabilir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki, İslâmiyeti kendine âlet etsin. Hutbe-i Şamiye, s. 62 *** Nur şakirtleri, hiç siyasete karışmadılar, hiçbir partiye girmediler. Çünkü iman, mal-ı umumidir. Her taifede muhtaçları ve sahipleri vardır. Tarafgirlik giremez. Yalnız küfre, zındıkaya, dalalete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minlerin uhuvveti esastır. Emirdağ Lâhikası, s. 157 *** İttihad-ı İslâm Partisi, yüzde altmış, yetmişi tam mütedeyyin olmak şartıyla, şimdiki siyaset başına geçebilir. Dini siyasete âlet etmemeye, belki siyaseti dine âlet etmeye çalışabilir. Fakat çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesiyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete âlet etmeye mecbur olacağından, şimdilik o parti başa geçmemek lâzımdır. Emirdağ Lâhikası, s. 386 *** Hırs cihetiyle, siyaset efkârını İslâmiyet akaidinin yerlerine kadar isal eden herifler, şan ve şeref değil, belki şeyn ve şenaate mazhar oldular. Nefsânî aşklardaki felâketler, haybetler bu sırdandır. O çeşit âşıkların bütün divanları birer feryad-ı matemdir.
Hutbe-i Şâmiye, s. 14
LÜGATÇE:
fevkinde: Üstünde, üzerinde. imale: Bir tarafa meylettirmek. şeyn: Çirkin, kötü, fena. şenaat: Fenâlık, kötülük, alçaklık. |
22.09.2010 |
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin iki isteği
Asrımızın en büyük âlimi, mütefekkiri ve müceddidi hüviyetine sahip olan Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri seksen küsur senelik ömrünü, başta milletimiz olmak üzere bütün insanlığın maddî, manevî ve dünyevî, uhrevî selâmeti için feda etmiştir. Türkiye, çok partili parlamenter sisteme geçtikten sonra 1950’de milletin büyük desteğiyle iktidara gelen Demokrat Parti, ilk icraat olarak, ezan-ı Muhammedî’yi aslına çevirerek hem milletin, hem de Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin büyük övgü ve teveccühüne mazhar olmuş, gerçek demokratlığın nasıl olduğunu göstermiş, hatta bu uğurda başta Başbakan Adnan Menderes olmak üzere dört bakanını demokrasi şehidi olarak bedel vermiştir. Otuz beş seneden beri siyasete bakmayan Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, Ezan-ı Muhammedî’nin aslına çevrilmesi dışında, eski Ahrarlar şimdi Demokratlar olarak nitelediği Demokrat Parti’den çok, ama çok önemli iki isteği daha vardı: 1- Ayasofya’nın camiye çevrilmesi. 2- Risâle-i Nur’un devlet eliyle, yani resmî olarak neşredilmesi. Çok büyük sırlar ve kudsiyet taşıyan bu iki isteğini her hal-ü kârda tekrarlamıştır. Evet, “Ezan-ı Muhammedî’nin (asm) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi; Ayasofya’yı, beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve hâlen İslâm’da çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâm’ın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, yirmi sekiz sene mahkemelerin muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraetine karar verdikleri Risâle-i Nur’un resmen serbestîsini dindar Demokratlar ilân etmeli ve bu yaraya bir nevî merhem vurmalıdırlar. O vakit, âlem-i İslâm’ın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zalimâne kabahatleri onlara yüklenmez fikrindeyim. Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için, otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir-iki saat baktım ve bunu yazdım.”1 Çünkü “Ayasofya Camii hem bu kahraman milletin ebedî bir medar-ı şerefi ve Kur’ân ve cihad hizmetinde dünyada pırlanta gibi pek büyük bir nişanı ve kılınçlarının pek büyük ve antika bir yadigârıdır.” 2 Ve “Risâle-i Nur, Kur’ân’ın kanun-u esasîsiyle bütün Anadolu ve vilâyât-ı şarkıyede komünistliği susturup, asayişi temin etmiş ve bu mübarek vatanın manevî bir halaskârı olmak cihetiyle dehşetli dinsizlik cereyanının istilâsına karşı bir kal’a olduğu gibi, âlem-i İslâm’ın ve Asya kıt’asının hâl-i hazırdaki itiraz ve ittihamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesile olan bir mu’cize-i Kur’âniyedir.” 3 Bu sebeple, Üstad Bediüzzaman Hazretleri “Kur’ân ve İslâmiyet ve vatan hesabına bütün kuvvetiyle ve talebeleriyle, dersleriyle Demokrat Parti’nin iktidarda kalmasını muhafazaya çalışarak tam destek vermiştir.”4 “ Demokrat’a ezan-ı Muhammedî gibi çok kuvvet vermek ve Risâle-i Nur’un neşrine müsaadesi gibi çok taraftar olmak ve âlem-i İslâm’ı, hattâ bir kısım Hıristiyan Devletlerini de memnun etmek için, Ayasofya’yı müzahrefattan temizleyip ibadet mahalli yapmaktır.”5 ifadeleriyle demokratların kuvvet kazanması ve milletimizin tam mânâsıyla hürriyetine kavuşması için bu iki isteğinin mutlaka dikkate alınmasını istemiştir. Bu iki istek hem Demokrat Parti, hem Adalet Partisi, hem de Doğru Yol Partisi hükümetleri zamanında kısmen de olsa yerine getirilmeye çalışılsa da, darbe ve darbeciler tarafından sabote edildiğini herkes bilmektedir. Bu iki istek hâlâ güncelliğini korumaktadır. Buna kulak vermek aynı zamanda gerçek Demokratlığın ve vatanperverliğin de göstergesi hükmündedir. Milletin büyük desteğini alan ve kendini muhafazakâr demokrat ilân eden bu hükümete de bu iki isteği duyurmak istiyoruz. Sekiz yıldır milletin meclisinde ademe mahkûm edilen Bediüzzaman Said Nursî ve Risâle-i Nur’un yeniden milletin meclisine gelmesi en büyük dileğimizdir ve bir vatandaş olarak bunu istemek hakkımızdır. Çünkü “Günde lâakal beş defa dine muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyât-ı medeniye ile ihtiyâcât-ı ruhiyesini unutmayan milletin hâcât-ı diniyesini Meclisin tatmin etmesi lâzımdır”6 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu icraatın ancak meclisin eliyle olmasını istemiş ve çözüm için meclisi adres göstermiştir. Şanlı ecdadımızın büyük yadigârı ve İstanbul’un fethinin sembolü olan Ayasofya’nın açılması ve Üstad Bediüzzaman’ın en büyük hayali olan Medresetüzzehra projesini Nur Dersaneleriyle hayata geçiren ve “her türlü anarşiliği önleyen, emniyeti, asayişi, hürriyeti ve adaleti temin eden Risâle-i Nur Eserlerinin” 7 bir an evvel resmen neşredilip bütün okullarda ders olarak okutulması hem Türkiye’nin, hem İslâm âleminin, hem de insanlığın saadetinin anahtarı olacaktır. Dolayısıyla, “Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risâle-i Nur’u tab ederek resmen neşretmeleri ve Ayasofya’yı açmaları lâzımdır ki belâlara ve darbelere karşı siper olsun.” 8 Yoksa bu iki isteğin icrasında ihmâllik ülkemize ve milletimize çok pahalıya mal olmaktadır.
Dipnotlar: 1- Emirdağ Lâhikası 749 ve 765, Tarihçe-i Hayat 951, 2- Şuâlar 678, 3- Mektubat 812, 4- Emirdağ Lâhikası 812, 5- age. 860, 6- Tarihçe-i Hayat 224, 7- age. 630, 8- Mektubat 813.
AHMET DEMİRDÖĞMEZ |
22.09.2010 |