Ali FERŞADOĞLU |
|
İman hayata yansımalı |
Manevî kirler, düşünceler, inançlar, hurafeler ruhumuzu/duygularımızı kirletir. “Kalbim temiz” demekle kalp temiz olmadığı gibi, “İmanım kuvvetli!” söylemiyle de iman güçlenmez. Giyim eşyalarından kullandığımız ev âletlerine kadar her şeyimizi, hatta evimizi ve otomobilimizi yeniliyoruz. Elbette ruh ve duygularımızın gıdası olan imanımızı “İmanınızı yenileyiniz!” buyuran Peygamberimize (asm) ittiba ederek yenilemeliyiz. İman yalnızca dilimizle tekrarlayıp kalbimizle ikrar ettiğimiz, bir anlamda içimizde hapsettiğimiz bir olgu mu? İman esaslarının, bütün özellikleriyle düşünce, kalp, gönül, hâl, davranış, fiil, söz, hâsılı özümüze yansıyan boyutları yok mu? İman; hayatımızın bütün safhaları, sosyal hayatın bütün katmanları (fert, aile, toplum) ve bütün varlıklarla Kâinatın Sahibi hesabına iletişime geçilip pratiğe dökülebilen huzur, mutluluk ve güç kaynağı değil mi? Eğer madde, madde ötesi, yani gayb/metafizik âlemleri aydınlatan muazzam bir projektör olan iman: - Sağlam bir kişilik, karakter, davranış biçimi, bilgi birikiminin temelini oluşturmuyorsa; - Kendimizi, çevremizi, olayları, nesneleri olduğu gibi görmemizi; içyüzlerini keşfetmemizi; olumlu bakış açısı ve iletişimimizi sağlayamıyorsa; - Günlük hayatımızın tanzimine, aile ve toplum hayatının huzur ve mutluluğuna vesile olmuyorsa; insana müthiş bir güç ve enerji menbaı olmuyorsa; - Her türlü olumsuzluğu rızayla karşılama, direnebilme gücü vermiyorsa; - Bizi başıboşluk, sıkıntı, problem, stresten kurtarıp sonsuz hedefler göstermiyorsa güçlü, sağlam ve gerçek bir imana sahip olduğumuzdan söz edebilir miyiz? Bu olsa olsa, hafif rüzgârlar karşısında bile sönmeye mahkûm, taklitten öteye geçmeyen bir inanç olabilir. Vaktiyle bir adam, bir bilge krala gidip, baştan çıkmaya nasıl karşı koyacağını sordu. Kral, adama, ağzına kadar yağla dolu bir fıçı verilmesini emretti. Adam bu fıçıyı şehrin bir kapısından öteki kapısına kadar bir damla yağ dökmeden taşıyacaktı. “Eğer tek bir damla dökersen başın kesilecek!” dedi kral. Adamın yanına yalın kılıç iki koruyucu verdi. Bir damla yağ dökecek olsa, adamın kellesini anında uçuracaklardı. Bir pazar günüydü... Şehrin her yanı satıcı tezgâhlarıyla, insanlarla doluydu. Adam fıçıyı yüklenerek dikkatlice yürüdü. Hem de ne dikkat! Bir damla yağ dökülmedi... İki koruyucuyla birlikte saraya geri geldiğinde, bilge kral, adama: “Peki şehirde ne var, ne yok?” diye sordu. “Hiçbir şey görmedim, efendim” dedi adam, “Aklım fikrim yağdaydı!” Bu cevap üzerine bilge kral gülümsedi: “Şimdi baştan çıkmamanın çaresini buldun işte!” dedi, “Allah’ın rızasını kazanmaya, fıçıdaki yağa dikkat kesildiğin gibi dikkat kesil. O zaman hiçbir şey seni baştan çıkaramaz.” 22.09.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |