M. Latif SALİHOĞLU |
|
Suç duyurusu... |
Darbe lideri Kenan Evren'in suç işlediğine dair ilk ciddî iddianâmeyi hazırlayan kişi, eski Adana savcısı Sacit Kayasu'dur. 2000 yılında bu iddianâmeyi hazırlayan Kayasu'nun başına gelmeyen kalmadı. Sekiz yıl müddetle itilip kakıldı, hukukî haklarının hemen tamamı elinden alındı. Resmî anlayış tarafından neredeyse "istenmeyen adam" ilân edildi. Türkiye'deki "medenî hukuk" mekanizmasının işlemediğini, hatta tıkandığını gören Kayasu, çareyi AİHM'e başvurmakta buldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görüşülen ve nihayet 2008'de sona eren dâvâ, sayın Kayasu'nun haklılığını ortaya koydu. Türkiye, Kayasu hakkında "ifade hürriyetini kısıtladığı" için tam 41 bin Euro tazminata mahkûm edildi. * * * Şimdilerde ise, Kenan Paşa ve onunla darbe sorumluluğunu paylaşmış olanlar hakkında suç duyurusunda bulunan bulunana, dâvâ açan açana... Savcılıklara iletilen iddianâmelerde söylenenlerin hemen tamamı doğrudur. Hatta, zikredilen baskı ve zulüm listesinde yığın yığın eksikler bile var. Savcılar da, yapılan başvuruları kabul ediyor ve gereğinin yapılacağını ifade ediyor. Bakalım gidişat ne gösterecek... * * * Esasında, bugün itibariyle Kenan Evren ve cuntacı arkadaşları hakkında herhangi bir şikâyete, herhangi bir suç duyurusuna gerek kalmadan da dâvâ açılabilir. Zira, darbeciler ve darbe döneminde (12 Eylül 1980–83) görev yapanlar aleyhinde dâvâ açılamayacağına dair Anayasanın geçici "15. Madde"si yürürlükten kaldırılmış bulunuyor. Bu kànunî zırh ortadan kaldırıldığına göre, ilgili savcılıklar, vatandaşın şikâyetine bağlı olmaksızın da cuntacılar hakkında iddianâme hazırlayabilir ve dâvâ açılabilir... Nitekim, halen devam etmekte olan Ergenekoncuların dâvâsı bu cümleden bir dâvâdır. Silivri'de görülen dâvânın en ağır gerekçesi, zanlıların bir cunta faaliyeti içine girmiş olduğu iddiasıdır. Yıllardır devam eden bu dâvâ ile ilgili olarak dosyaya giren iddialar, bir bir araştırılıyor ve bunların ispatına çalışılıyor. Buna rağmen, henüz net bir "suç ve cezâ" durumu ortaya çıkmış, ya da kesinlik kazanmış değil. 12 Eylül Cuntacıları ve yardımcılarının durumu ise, ortada gün gibi aşikâr. Üzerinde hiçbir meçhûliyet perdesi yok. Dolayısıyla, ilgili savcılıkların harekete geçmesi ve haklarında dâvâ açıp onları mahkemeye sevk etmeleri önünde de kànunî hiçbir engel yok. * * * Netice itibariyle, Türkiye'de açıkça darbecilik ve cuntacılık suçu işlemiş kişilerin yargılanıp yargılanmayacaklarını, cezalandırılıp cezalandırılmayacaklarını bilemiyoruz. Yakın gelecekte yaşanacak gelişmelere bakıp göreceğiz. Burada asıl merak ettiğimiz bir nokta da şudur: Darbenin yapıldığı 12 Eylül (1980) gününden başlamak üzere, medyada, şurada–burada, yıllar yılı darbecileri alkışlayan, onlara övgüler düzen, hiçbir yardımı onlardan esirgemeyen şahıslar hakkında acaba neler yapılacak? Bunların resmî mahkemelere çıkarılacaklarını tahmin etmiyoruz. Ama hiç olmazsa, vicdan mahkemesinde herkesin hak ettiği yeri bulmasını şiddetle arzu ve temenni ediyoruz.
Tarihin yorumu 15 Eylül 1980
Darbecilerin suç dosyası
Darbenin yapıldığı 12 Eylül (1980) gününden itibaren, devletin imkânları kullanılarak işlenen suç ve cinayetlerin haddi hesabı yoktur. En az kayıtlara geçenler kadar, ayrıca hiç kayıtlara geçmeyen insanlık dışı muameleler vardır. Bunların bir kısmına bizzat kendimiz şahit olduk; bir kısmını ise zulüm gören veya zulme şahit olanlardan duyduk ki, anlatılacak gibi değil. Anlatmaya çalışsak bile, okuyucunun bunları duymaya tahammülü olmaz, ya da midesi kaldırmaz. Darbecilerin suç dosyası öylesine kabarık ki, bu dünyanın en ağır cezası bile verilse, yine de hafif kalır. İyisi mi, o zulüm ve mel'anet fışkıran zihniyeti tarihin çöplüğüne gömmek ve Dâr–ı Cezâ'da da onunla ebediyyen hesaplaşmak. Bu münasebetle, darbecilerin 15 Eylül günü uygulamış olduğu vahşiyane bir kararı yeni nesillere hatırlatarak geçelim... O gün, işçiler için kànunen tanınmış olan grev ve lokavt hakları kaldırıldı. Bütün işçi sendikalarının ve sendika konfederasyonlarının bankalardaki hesapları bloke edilerek paralara el konuldu. Sendika başkanları tutuklandı. Halkın hür iradesiyle seçilmiş olan belediye başkanları görevlerinden alınmaya başlandı; onların yerine, hemen her yerde darbecilerin emrinde görünen subaylar ve az bir kısım siviller atandı. Bunlar gibi daha nice nice zulümkârlıklara imza atan darbecilerin, iki yıl sonra hazırlatmış olduğu anayasa, halkın yüzde 90'ına zorla kabul ettirildi. Ancak, en acı olan şu ki: Bazı kimseler, hem darbecilerin, hem de bu anayasanın gönüllü şakşakçılığını yaptı. Üstelik, bunlar hâlen de bu yaptıklarından dolayı pişman olduklarını deklare etmiş değil. Allah, işlediği günahtan dolayı samimane bir şekilde nedâmet duyup af dileyen kullarını bağışlar. 15.09.2010 E-Posta: [email protected] |