Muzaffer KARAHİSAR |
|
Sonbahar |
Bahar, zamanın süratle geçen rüzgârıyla uçarak kayboluyor, ufuklarında kızıllıklar saçarak batan güneş gibi. Ilık Nisan yağmurlarının hayat verdiği, serinlettiği yeşilliklerle ve çiçeklerle bezenmiş yeryüzü gözlerimizden solarak uzaklaşıyor. Bütün canlıların aşkı, vuslatı, rüyasıdır, özlemidir bahar. Yeryüzünün bayram zamanı, ihtişamıyla varlıkların sahibinin adını, şanını ve yüceliğini ilân ettiği mevsimdir bahar. Ondaki göz kamaştırıcı renkler ve güzellikler yazın başlamasıyla yavaşça zeval bulur. Bitmez sandığımız baharın körpe güzellikleri dağlardan, ovalardan ve uzayıp giden vadilerden yavaşça sıyrılıp gider. Gözümüzden, gönlümüzden baharın güzelliklerine doymadan kayboluvermesinin şaşkınlığı içerisinde bocalarken, farkında olmadan yaz geçip, ansızın sonbahar kapımızı çalıyor. Hep baharda kalmak isteyen gönlümüz, sonbaharın hüznü ile ürperip tedirgin oluyor. Fırtınalar, mevsimden önce bu iftirakın ruhlarda kederleri başlar. Uçuşan ömür sayfalarına sonbahar yaprakları karışmaya başlar; yüksek bir apartmandan ya da bir dağdan kopup sel içine düşmüş gibi. Eylül hüzünlerin, vedaların, elemlerin, kederlerin, insan ruhunun ufuklarında ayrılıkların şarkısını terennüm ettirir. Sararan yapraklar, ateş rengi meyvelerini ağaçlardan ikram-ı ilâhi olarak sunduktan sonra akmaya, uçmaya başlarlar; ait olduğu yere dönmek için, göçmen kuşları gibi. Eylül her gördüğümüz mahlûkatın yaşlılığını ve olgunluğunu hatırlatır. Sonbahara kadar yaşamışsa canlılar, O’nun tecellisindendir. Varlığın bütün nimetlerini tatmış, mensup olduğu sahibinin isimlerini, işaretlerini anlamış, yaşamış, görmüş ve göstermişlerdir. Ağaçlar bir yıllık mahsulâtını en son, en mükemmel şekliyle uzatır muhataplarına. Kuşlar yavrularını uyutup, büyütüp uçurmuştur vedalaşarak. Toprak varlığını, taşlar haşmetini, dağlar azametini sonbaharda gösterir idrak edebilenlere. Baharın süsünden, cezbesinden ve renklerinden hoşlanarak dalan nefisler, aşina gözler ve ülfet kaplamış ruhlar, Eylül’de mevsim perdesinin sıyrılmasıyla hakikatleri aşikâr görür. Sararan yapraklar, solan çiçekler, ayrılıp giden göçmen kuşları; insanın acizlik ve çaresizlikle ecele yolculuğunu hatırlatır. Bir ikindi vakti gibi yolculuk telaşı ile şakaklarda ağarmış saçlar sonbahar rüzgârları ile dalgalanarak, gelecek fırtınaları tadar. Yağmur damlalarına karışarak yanaklardan akan pişmanlık dolu gözyaşları yeni ufukların, yeni baharların müjdesini sunar sonbaharlarda. Asırlar arkasından sonbahar, kışın soğuk yüzünü getirmiştir kucağında. Beyaz tülle güzelliğini setredip gizler; yeryüzü kış sonrası tekrar bütün varlığıyla, canlılığıyla, güzelliğiyle ve ihtişamıyla sahibinin isimlerini, sıfatlarını, vasıflarını ilan edinceye kadar. Dünya bütün varlığıyla, zenginliğiyle sonbaharı yaşıyor, üzerinde taşıdığı asrın yorgun ve şaşkın insanlarıyla. Bu yorgunlukların, bitkinliklerin, ümitsizliklerin getirdiği hazan vaktinin kederli, zulümatlarının rağmına kâinatın Sahibi, sonbaharda bir doğuşun, varoluşun umudunu, ışığını ve müjdesini verdi. Hırçın ve hızlı geçen kış ortasında cennetâsâ bir baharı lütfetti. Onun iksiriyle, ışığıyla, nuru ile gönüllerde, akıllarda, ruhlarda dirildi, uyandı baharlar. Işık ışık Kelâm-ı Kadimden parlayan iman güneşi ile mevcudat yeniden canlandı. Okumak için yeniden hayat buldu, mânâ kazandı zerreler, küreler, ağaçlar, kuşlar, çiçekler, kelebekler. Sonbaharda baharı buldu, Mehdi’ye tabi olan ölümsüz bahtiyarlar. 05.10.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (14.09.2010) - Ali Bey’in not defterinden (09.09.2010) - İnsanlara yardım, hayvanlara şefkat (07.09.2010) - Ramazan bereketi (31.08.2010) - Küçük benekli böcek |