Saliha FERŞADOĞLU |
|
Hey genç! Bi bakar mısın? |
Gri gökyüzünde, bulutların arkasına saklanan güneşten birkaç parça ışık vardı. Hava tahmin raporlarının, yağmur bekleniyor, uyarısını dikkate alarak lacivert yağmurluğumu giydim, hatıralarla dolu heybemi sırtladım ve yola çıktım. Otobüs, beni, bir müphemiyetimi ortadan kaldırmaya götürüyordu. Master tezimin konusunu belirlemek ve gerekli çalışmalara bir an evvel başlamak ümidiyle, yollardaydım. Okuduğum şehre adım atınca, bir anda karınca sürüsü gibi etrafı dolduran yüzlerce öğrenciyle karşılaştım. İstasyonda, şehrin işlek caddelerinde, vitrinlerin önünde, kırtasiye ve kitapçılarda, lokantalarda, banka kuyruklarında kısacası her yerdeydiler. Çoğunun yüzüne bakınca kaçıncı sınıfta okuduklarını anlıyorum. Yeni gelenlerin ürkek adımları, çevrelerini merak ve korkuyla izleyişleri çarçabuk fark ediliyordu; ara sınıflarda okuyanlar şehri avucunun içini bilir gibi rahat bir edayla geziyordu; son sınıf öğrencileri ise sönük bir heyecana sahiptiler, hüzünle, yıllarını geçirdikleri bu şehre bakıyor, şimdiden bir veda busesi vermeye hazırlanıyorlardı. Bir anda yıllar öncesine gittim; üniversiteyi kazanmamla menevişli ışıklar doldurmuştu ailedeki herkesin yüreğini. Ya sonrası… Acaba nasıl insanlar ile karşılaşacaktım? Karşıma iyi ev/okul arkadaşları çıkacak mıydı? Fakültede kafama göre birilerini bulabilecek miydim? Hocalar merhametli ve donanımlı olacak mıydı? Birbirine benzer binlerce soru kafamın içinde dört dönüyor; billur menşurlar ve karanlık dehlizler arasında debelenen geleceğim şekillenmeye çalışıyordu. Arkadaş en önemli meseleydi, derin bir yalnızlığa gömüldüğün vakit, kıyıya çıkabilmen için uzanan el, arkadaşın eli olurdu. Yaşanan talihsizlikler, çekilen dertler, aşk acıları, ev/okul sıkıntıları, anne-baba, kardeş gibi gördüğümüz arkadaşlara anlatılırdı evvelde. İşte o lâhzada, bir ömre yayılacak dostluk yeşerirdi iki arkadaş arasında. Sonra beraber şehri keşif/fetih günleri… Girilmedik delik, gezilmedik sokak bırakmamak çabasıyla harekete geçiş, arada derslerden de kaytarılarak. Ortak zevkin şekillenen halesinde kurslara, seminerlere, konserlere katılmak; stres ve eğlencenin bir arada olduğu en yoğun sınav günlerinde gece yarılarına kadar oturup grup çalışmaları yapmak. Şaşırtıcıdır, en geyik muhabbetler ve unutulmaz hatıralar bu final gecelerinde zuhur eder. Zaman zaman yaşanan dargınlıklara rağmen, dostluğumuzun daha da perçinleşerek kuvvet kazanmasıdır üniversite yılları. İçindeyken bitmez tükenmez yıllar gibi gelir; ne zaman mezun olacağım bu okuldan, ne zaman tam bir yetişkin olup mesleğe başlayacağım? diye tecessüsle sorup durur, bir türlü rahat bırakmayız geleceğimizi. Hep, bir adım ötesini merak eder dururuz da, anı yaşamanın lezzetini kaçırdığımızın farkına varmayız. Şimdi sözüm gençlere… Yaşın başın kaç senin (!) deyip aldırmazlık etmeyin sözlerime. Gençlik yıllarının bir çırpıda biteceğinin bilinciyle, imanına kuvvet katacak şekilde yaşa hayatı. Duânın gücünü hiçbir zaman unutma, rahmet hazineleri sonsuz genişlikte olan Yaratıcın, her zaman senin yanında; ne istiyorsan O’ndan iste. Kendine bir düstur edin; haftada bir, Hz. Peygamberin (asm) bir sözünü pratik hayata geçir ve iyilik yap, önce kendine sonra insanlara. Evlâtlığın, öğrenciliğin, arkadaşlığın, dostluğun hakkını ver; zaman ayır seni sen yapanlara. Çokça kitap oku; sağcı yazarmış, solcu yazarmış, ayırma, kalıplara takılma, yeter ki iyi kitap olsun. Üniversiteyi kazandığın şehri iyi tanı, tarihî mekânlarını, meşhur yiyeceklerini, ara mahallerini, müzelerini, kütüphanelerini, camilerini, kiliselerini bil; ilk başta beğenmezlik edebilirsin, aldırma; keşfettikçe, farkına vardıkça güzelliklerin, seveceksin eminim. Eğer hâlâ sevemediysen, yatay geçiş yapmayı dene. Unutma denemek başarmanın yarısıdır. İyi filmler izle, iyi müzikler dinle, iyi insanlarla arkadaş ol, iyi hocaların peşinden ilim için koştur ve her zaman iyinin yanında ol. Bir dil öğren, Arapça, İngilizce belki de Korece. Seçim senin! Kaliteli bir hayat ve anı dolu dolu yaşamak sadece senin elinde! 29.09.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (22.09.2010) - Hayatımın muhasebesi: Eylül (25.08.2010) - Şehir çocukları (18.08.2010) - Haydi, bana Cenneti anlat! (21.07.2010) - Delilikten dervişliğe |