Ahmet DURSUN |
|
İliklerimizdeki hırsızlık: Kopya |
Türkiye’de en güvenilir kurum olmakla, en güvenilir sınavları yapmakla övünen ÖSYM, ülkeyi öyle bir çamura bulaştırdı ki, bundan sıyrılmak, bu çamuru temizlemek mümkün olmayabilir. Pansuman tedbirler geçici nefesler aldırabilir. Meselenin nirengi noktası, vicdanlara kadar işleyen irinleri temizlemekten geçiyor. Bu yılki sınavlarla ilgili yaşanan kopya skandalı içinde bulunduğumuz toplumsal cinnet halinin acı bir göstergesi olarak amel defterimize işlendi. Beyaz yalanları meşru görmeyi alışkanlık haline getiren bir anlayışın çocukları milyonlarca kişinin geleceğini ilgilendiren bir sınavda sistematik bir hırsızlığın içinde yer almakta beis görmedi. KPSS’deki organize kopyacılık bir eğitim sisteminin ulaştığı kokuşmuşluk halini de gözler önüne serdi. KPSS’nin eğitim bilimleri kısmı iptal edilirken, iptale de iptal dâvâsı açarak yeni bir keşmekeşin başlangıcı olabilecek hukukî süreç başladı. Yapılacak yeni sınav için şimdiden kopya ihbarlarının başlaması ise kafaları karıştırırken bundan önceki sınavlar da şaibeli hale geldi. Bundan sonrasının ne olacağı hakkında birşeyler söylemek zordur. ÖSYM’nin yeni başkanı güvenliğin öneminden dem vuruyor. Aslında bundan sonraki sınavlarda da kopya çekilmeyeceğini garanti edebilecek hiç kimse ve hiçbir tekneloji yoktur. Zira vicdansızlığı, hırsızlığı ortadan kaldıracak tekneloji henüz icad edilebilmiş değildir. Vicdanlardan Allah korkusunu kaldırmak için ellerinden geleni ardına koymayanlar şimdilerde bu organize işlerin altından nasıl kalkacaklarını düşünüyorlar. Aslında her öğrenci kopya çekmenin suç olduğunu bilir; ama bile bile de bu suç bir çok kişi tarafından işlenir. “Kopya çekmek serbest; ama yakalanmak yasak.”, “Kopya çekebilmek sanattır”, “En iyi ders çalışma yöntemi kopya hazırlamaktır” gibi söylemler öğrencilik yıllarından hafızamıza yerleştirilmiş söylemlerdir. Milli Eğitim’in sınav yönetmeliğine göre kopya çeken öğrenci sıfır ile cezalandırılır. Disiplin yönetmeliğine göre de kopya çeken öğrenciye kınamadan başlayarak örgün eğitimle ilişkisinin kesilmesine kadar bir dizi yaptırımlar uygulanır. Yine öğretmenlerle ilgili mevzuata göre, kopyaya izin veren, öğrenciye kopya veren, onun kopya çekmesine yardım veya aracılık eden öğretmen meslekten ihraç edilir. Bu yönetmeliklere rağmen kopyacılık okullarımızda devam etmektedir. KPSS’deki kopya işine bulaşanlar da mutlaka bir şekilde cezalandırılacaktır; kopya teşebbüsleri ise asla bitmeyecektir. “Nasıl bir memlekette yaşıyoruz, ahlâksızlığı meşrulaştıran zihniyet çocuklarımızın benliğine nasıl işlemiş, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören Makyavelist düşünce tarzı bu milletin iliklerine nasıl işlemiş?” Asıl korkutucu olan sorular bunlardır. Bundan önceki sınavları da şaibeli hali getiren son skandal beraberinde şu ürkütücü soruyu da getirmektedir: “Haksız bir şekilde bir yerlere gelmiş, makam mevki kazanmış, başkalarının hakkını gaspederek bir koltuğa yapışmış kişiler tarafından mı yönetiliyoruz? Çocuklarımızı eğiten öğretmenler içinde böyleleri var mıdır?” Şairin “Bir âlem ki, gökler boru içinde!/Akıl almazların zoru içinde./Üst üste sorular soru içinde:/Düşün mü, konuş mu sus mu unut mu,?” dediği içinden çıkılmaz durum. Her ne olursa olsun kopyayı meşrû kılmayan şu gerçeği de dillendirmek gerekir. Sistem öylesine kokuşmuştur ki kopya ya da benzeri süreçlere zemin hazırlamaktadır. En az on altı yıl sıralara mahkum ettiği gencine bir iş veremeyen sistem, meşrû olmayan teklifleri ve halleri meşru hale getirecek vicdanî-zihnî altyapıyı da hazırlamaktadır. Kendi içinde bile adil olamayan sistem KPSS sınavıyla adalet sağlamak gayreti içindedir; ama burada da türlü türlü haksızlığa rastlamam mümkündür. Meselâ; Özel Eğitim, Okul Öncesi Eğitim gibi ihtiyacın fazla olduğu bölümlerden mezun olanlar; 30-40 gibi bir puanla öğretmen olabilirlerken matematik, edebiyat vb. alanlardan mezun olanların öğretmen olabilmesi için 80-90 gibi yüksek puanlar alması gerekiyor. Yıllarca sınavlara girip de bu puanları alamayanlar, işsizlikten-parasızlıktan bunalanlar ahlâk ve hukuk dışı diyebileceğimiz bu yollara başvurabiliyorlar. Sıkıntılı bir sürecin sürüklediği kopyayı haklı kılacak bir gerekçe midir bunlar? Elbette ki değil; ama “İlkokuldan üniversiteye kadar giden uzun bir süreçte sınıflarda tuttuğunuz, üniversite sonrasında sudan çıkmış balık gibi yalnız bıraktığınız bir gencin hakkını nasıl vereceksiniz, bunalımları, depresyonik halleri nasıl ortadan kaldıracaksınız?” sorusu da cevap beklemektedir. Hasılı, beyaz yalanlar gibi kopya da tasvip edilmemesi gereken, hiçbir şekilde meşruiyet kazandırılmaması gereken bir durumdur. En basit tanımla emek hırsızlığı olarak tanımlayabileceğimiz kopyacılık, beraberinde kul hakkı ihlalini de gündeme getiren, ahlaksızlık ve yolsuzlukların da önünü açan bir adımdır. Bu tür girişimleri kökünden halledebilecek tek güç vicdanlardaki Allah korkusu, kul hakkıyla hesaba çekilebilme endişesidir. Kanun ve yönetmeliklerin vicdanlara hükmedebilmesi ise vicdanlardaki inkılâplarla mümkündür. 28.09.2010 E-Posta: [email protected] |