Raşit YÜCEL |
|
Bediüzzaman Çorum’da idi |
O, asrın en çok konuşulan bir ismi oldu. Üç devri yaşadı. Üç padişah ile muhatap oldu. Dünya nâmına bir mal ve mülk elde etmedi. Ona çok teklifler yapıldı. Sultan Abdülhamid Hanın maaş teklifini kabul etmedi. Kimseden zekât ve hediye almadı. İzzetli yaşadı. Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’deki vazifesinden aldığı maaşıyla bile kitaplarını bastırarak meccanen dağıttı. İngilizlere karşı verdiği mücadeleyi takdirle karşılayan Mustafa Kemal kendisini Ankara’ya dâvet etti. Paşa’nın milletvekilliği, şark umum vaizliği, 300 lira aylık maaş, hususî bir köşk gibi tekliflerini kabul etmedi. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde de Emirdağ Kaymakamlığı aracılığı ile maaş bağlanması, hususî bir ev yaptırılması, mobilyalar alınması teklifini kabul etmemişti. Kimsenin minneti altına girmedi. Yıllarca baskı altında yaşadı. Adeta nefes aldırılmadı. Halbuki o bu milletin imanı ve Kur’ân’ı için hayatını feda etti. Sabretti, zindanları “Medrese-i Yusufiye” yaptı. Yazdığı risâleleri ile bu milletin kalbinde taht kurdu. “Sesim yetişse bütün Küre-i Arz’a hakikati bağırırım” demişti. İşte Yeni Asya yıllarca bu mefkûrenin tanıtılması için yüzlerce kitap, binlerce gazete nüshası, toplantılar, kongreler, dergiler ve son olarak TIR hizmeti gerçekleştirdi. Bediüzzaman TIR’ı bir müjdedir aslında. Üstadı Çorum’a gelmiş gibi kabul ediyoruz, zaten kendisinden ziyade eserlerini nazara vermişti. Nur Talebeleri bu büyük mesuliyetin getirdiği sorumluluğu çeşitli faaliyetler ile nazara veriyorlar. Başka hiçbir maksatları yoktur. “Bir insanın senin vesilenle imana gelmesi, senin için sahralar dolusu kırmızı koyunu tasadduk etmekten daha hayırlıdır”, “Bir insanın senin vesilenle imanının kurtulması, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha hayırlıdır” hadisleri bu iman hizmetinin ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Zira, "Günahını cehennemde çekip çıkan bir mü’mine on dünya büyüklüğünde bir mülk verilir” hadisi de, bize bir insanın iman ile kabre girmesinin ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermektedir. Yoksa kuru bir TIR gezisi değildir bu. Yarın “Bu hakikatlerden bana niçin bahsetmediniz?” diyen bir çok insan göreceğiz karşımızda. Bediüzzaman bu milleti çok seviyordu. Başka hiçbir ülkeye gitmeyi arzu etmedi. Hatta bu teklifi yapanlara: “İmanı kurtarmak ve Kur’ân’a hizmet için, Mekke’de olsam da, buraya gelmek lâzımdı” diyerek bin bir sıkıntıya rağmen bu ülkede kaldı ve hizmet etti. O, bu memleketin medarı iftiharıdır. Emeği geçenleri gönülden kutluyorum. Bu kabil hizmetlerin çeşitli vesileler ile yapılmasını diliyorum. 27.09.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (22.09.2010) - Kılıçdaroğlu’nun iyi sözleri (02.09.2010) - Uzak diyarlar ve Nurs Köyü (12.08.2010) - İstanbul’da Ramazan |