S. Bahattin YAŞAR |
|
Yarın sizin, buyurun... |
Hani kapılara yazarlar ya, ‘Nasıl bulmak istiyorsanız, öyle bırakın’ diye. Bu da öyle bir şey. Nasıl bir ihtiyarlık/yaşlılık düşünüyorsanız, bu sizin elinizde. Evlâtlarınızdan veya sair insanlardan görmek istediğiniz muameleleri yazın bir kâğıda, çalışın dersinize ve başlayın uygulamaya. Hem de hiç gecikmeden. Emin olun, çalışmadığınız dersten çok yorulacaksınız. Ve bu yorulacak olanlar sadece siz olmayacaksınız. ** Evet, her yaşın kendine göre sorunları olduğu muhakkak. Yaş ilerledikçe de karşılaşılan olaylar değişiyor. İnsan, yarına ve yaşla birlikte gelecek olaylara kendini hazırlamalıdır. Hazırlıksız yakalanmamalıdır. Yoksa, yorulur. Hiç değilse, daha önce o olayları yaşamışların hayat tecrübelerinden bilgi donanımı olarak istifade etmelidir. Evlilik de insan hayatının iyi çalışılması gereken derslerinden biridir. Yaşanan aile dramlarından, mutsuzluk yansımalarından çoğu insanın bu dersi ıskaladığı anlaşılıyor. Gelinlikli, damat kıyafetli, gülücüklü fotoğraf çektirmeye benzemiyor yaşananlar. Geçenlerde gösterdiler, fotoğraf stüdyosunun vitrininde duran ve birbirine gülücüklerle resim çektirmiş aile fotoğrafının dağılmış olduğunu. Fotoğrafta kalmış mutluluklar, hayaller… Hasılı bu derse öncesiyle sonrasıyla ciddî çalışılmalıdır. Bu aile dersinin etkilediği çok kişiler var. Başarısız olmak, sadece ilgili bireylerin keyfini kaçırmıyor. Ailelerden başlayıp, devletin temellerine kadar giden bir mutsuzluk yansıması olaylar kendini gösteriyor. Anlaşılıyor ki, aileyi ciddiye almadan herhangi bir alanda başarılı olmak mümkün değildir. Evlilik öncesi teorik derslere, evlendikten sonra da (gelin olmak, damat olmak, kaynana, kayınpeder) gibi uygulama derslerine çalışmamak; tam bir yıkıma başlamaktır. Yani kişi evlenirken sadece ‘sevgili’ dersine çalışmamalıdır. Bununla birlikte kaynana, kayınpeder, görümce, kayın, baldız vs. konular da evlenmeden önce ciddî çalışılması gereken konulardandır. Tabiî ki, bugünlere kadar oldukça farklı ve renkli kaynana-kaynata-gelin-damat hikâyeleri anlatılageldi ve gelecek. Bu sürecin içinde olan bu anlatılanların bir parçası olmaya mahkûm. Ama önemli olan bu hikâyelere güzel bir katkı yapmak ve olumlu bir örnek olmak. Onun için büyükler, eğer damat veya gelin iyi bir insansa, gittiği yer bir evlât daha kazanır diye tanımlamışlardır. Yoksa, insanlık tarihi boyunca yaşanagelen bilindik olumsuz manzaralar bir kez daha tekrar edilecek demektir. Bunun da orijinal bir tarafı yok. Evet, herkes bu aile fotoğrafında bir yerlerde bulunuyor. Yani ya baba-anne, analık babalık; ya gelin-damat, elin kızı-elin oğlu; ya da başka bir şey. Şu an hangi görüntüdesiniz bilmiyorum, ama eğer insan oynayacağı role hazırlanmazsa işi zor. Rolünüzü yaşarken rahat etmek ve zevk almak istiyorsanız, lütfen gecikmeden metinleri okuyun ve provalara başlayın. Akrabalık, bir yaratıcı bağlantısıdır. Onun için de, akraba demek, bir imtihan hali demektir. Ondandır ki babası, annesi, eşi, çocukları, kaynanası veya kayınbabası ya da bir başka akrabası ile imtihan hali yaşamayan insan yoktur. İmtihan, hem sizin için hem de o akraba için geçerli bir süreçtir. Belki de imtihan olduğunuzu düşündüğünüz akraba, sizin için dünyevî ve uhrevî pek çok nimet kapılarının sebebi olabilir. Genciyle imtihan içerisinde olan baba-anne, dersine iyi hazırlandığında, çalıştığı bu ders onlara çok şeyler kazandırabilir. Bu, çok zor, ama katsayısı yüksek bir soruyu çözmek gibi bir şeydir. Aynı durum evlât için de geçerlidir. Hasta bir baba veya annesi olan evlât, ciddî bir sınavdan geçiyor demektir. Yani hasta insanın kendisi o hastalıkla ‘sabır’ ve belki de daha beterinin olmaması için, ‘şükür’ imtihanı içerisinde bulunurken; ona bakan veya bakmayan evlâtlar için de ciddî bir imtihan süreci yaşanıyor demektir. Aslında bu süreç, uyanık evlâtlar için, tam bir kazanç mevsimidir. Uyanıklık fani bir hayatta, ebedî bir hayat için kazanç sağlamaktır. On yıllardır zor bir kaynana ile yaşayan ve kaynanayı çetin bir imtihan sorusu olarak görüp, ciddî ciddî hizmet eden kahraman bir damat tanıyorum. Alzaimer hastası bir kaynanaya, hiç incitmemeye çalışarak, evlâtlarından çok daha ileri boyutta, beş yıldır hizmet eden bir kahraman gelin tanıyorum. Yatalak hasta babasının her türlü hizmetini görerek, “Baba! Sen bizim imtihanımızsın. Sende Allah’ın rahmet ve bereketi var, huzurumuz sana hizmettedir” diyerek, hizmetini ibadet şuuru ile yapan kahraman bir evlât tanıyorum. Evlerde belâları def’ eden, rahmet ve bereket direği olan, hizmet edilip rızaları kazanıldığında büyük sevap hazinelerine ulaştıran yaşlı anne-babalara bakış ve davranış, insanın, insan olma kalitesini ortaya çıkarıyor. Yaşlı anne ve babasına, hasta akrabasına hizmet edenin gerçekte yaptığı kendinedir. Çünkü, evlâtları da kendisine öyle muamele edecektir. Yaşlılığınızda, nasıl bir muamele görmek isterseniz, buyurun… 27.09.2010 E-Posta: [email protected] |