Ahmet ÖZDEMİR |
|
Ankara’da Bediüzzaman’a yeni bir “hoşamedî” |
Bediüzzaman Said Nursî, bugün Ankara’ya geliyor. Onu karşılamak için yolda bekliyoruz. 9 Kasım 1922 tarihinde geldiği gibi. O zaman trenle gelmişti. Şimdi tırla geliyor. 88 yıl öncesine kısa hayalî bir yolculuk yapalım mı? Bediüzzaman’ın vatan ve millete hizmetini yakından takip eden Ankara hükümeti, onu Ankara’ya dâvet etti. M. Kemal Paşa, şifre ile dâvet etmiş ise de, cevaben, “Ben, tehlikeli yerde mücahede etmek istiyorum. Siper arkasında mücahede etmek hoşuma gitmiyor. Anadolu’dan ziyade burayı daha tehlikeli görüyorum” demiştir. Üç defa şifre ile dâvet ediliyor. Eski Van Valisi, dostu mebus Tahsin Bey vasıtasıyla dâvet edildiği için, nihayet karar verir ve Ankara’ya gelir. Bu konuyu Millî Müdafaa İmamı ve Alay müftülerinden Osman Nuri Efendi bir yazısında şu şekilde teyid eder: “Yurdun her tarafında mücâhede-i milliye devam ederken, zât-ı hakîmânelerine, Ankara’da mücâhede-i milliyeye birlikte devamı mutazammın, muhtelif eşhastan on sekizi mütecâviz dâvetnâmeler geldiği zaman, bu dâvetlere icâbet edip etmemek husûsunda, İstanbul’da ikametgâhınızda beynimizde (aramızda) takarrür eden günde buluşarak istişâre buyurduğunuz alay müftülerinden dost-u kadîminiz Ankaralı Osman Nuri’yim.” 1 Israrlı dâvetler üzerine Bediüzzaman, talebelerinden Tevfik Demiroğlu, Molla Süleyman ve Binbaşı Refik Beyi millî hükümeti desteklemeleri için önceden Ankara’ya gönderdi. Kendisi de 1922 yılı Kurban Bayramından bir hafta kadar önce trenle Ankara’ya geldi. İstasyonda kalabalık bir halk topluluğu ve milletvekilleri tarafından muhteşem bir karşılama yapıldı. 9 Kasım Perşembe günü Bediüzzaman’a mecliste resmen “Hoşamedi” edilmiş (Hoşgeldin töreni yapılmış) ve alkışlarla karşılanmıştır. O güne ait oturumun tutanağında şu satırları okuyoruz: “Ulemadan Bediüzzaman Said Efendi Hazretlerine beyan-ı hoşamedi: Reis: Efendim, Bitlis mebusu Arif Bey’le rüfekasının takriri var. Riyaset-i Celileye, Vilayat-ı Şarkiye ulema-ı benamından olup Anadolu gazilerini ve Meclis-i Âliyi ziyaret etmek üzere İstanbul’dan buraya gelerek samiin (dinleyici) locasında bulunan Bediüzzaman Molla Said Efendi Hazretlerine hoşamedi edilmesini teklif ederiz. Bitlis- Arif, Bitlis-Derviş, Muş- Kasım, Muş-okunamadı, Siirt- Salih, Bitlis- Resul, Ergani-Hakkı. (Alkışlar) Rasih Efendi (Antalya): Kürsüye teşriflerini ve duâ etmelerini kendilerinden rica ederiz.” 2 Bediüzzaman bu istekleri geri çevirmemiş, meclis kürsüsüne çıkarak konuşma yapıp duâ etmiştir. Bu samimî ve candan karşılamaya rağmen Ankara’da ümit ettiği ortamı bulamaz. Kendisi, Hacı Bayram Camii civarında ikamet eder. Meclis-i Mebusanda dîne karşı gördüğü lâkaytlık ve Garplılaşmak bahanesi altında Türk milletinin kudsî mefahir-i tarihiyesi olan şeair-i İslâmiyeden bir soğukluk gördüğü için, mebusların ibadete, bilhassa namaza müdavim olmalarının lüzûm ve ehemmiyetine dair on maddelik bir beyanname neşreder ve mebuslara dağıtır; Kâzım Karabekir Paşa da M. Kemal’e okur. 3 Bu beyannameden sonra namaz kılanların sayısı 50-60 kişi kadar artar. Hatta bu yüzden mevcut mescid yeterli gelmediği için başka bir odaya nakledilir. Fakat bu beyanname yüzünden M. Kemal’le arasında sert bir tartışma geçmiştir. Bu tartışmalardan biri, Tarihçe-i Hayat’ta şu şekilde yer alır: “Birgün divan-ı riyasette, elli-altmış mebus içinde, karşılıklı fikir teatisinde, M. Kemal Paşa, ‘Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdır. Sizi, yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilâf verdiniz’ der. “Bu söz üzerine, Bediüzzaman, birkaç makul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak, ‘Paşa, Paşa! İslâmiyette, îmandan sonra en yüksek hakîkat namazdır. Namaz kılmayan haindir; hainin hükmü merduddur’ der. Fakat Paşa tarziye verir, ilişemez.” (Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neş., 2006, s. 226) Bediüzzaman, “hayatımın gayesi” dediği Medresetüzzehra çalışmalarından vazgeçmez. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nden de aynı taleplerde bulunur. Bir gün milletvekilleri grubuna, “Bütün hayatımda bu darülfünûnu (üniversite) takip ediyorum. Sultan Reşad ve İttihatçılar, yirmi bin altın lira verdiler. Siz de o kadar ilâve ediniz.” O zaman, yüz elli bin banknot vermeye karar verirler. Bazıları, kendisine, medrese usûlüyle, sırf İslâmiyet noktasında gittiğini söyleyerek “Şimdi Batılılara benzemek lâzım” der. Bediüzzaman, doğu vilâyetlerinin bir nevî İslâm âleminin merkezi hükmünde olduğunu; yeni fenler yanında, dînî ilimlerin de lâzım olduğunu söyler. Buna delil olarak, peygamberlerin çoğunun doğuda, filozofların çoğunun batıda gelmesini gösterir. Doğunun yükselmesi, ayakta kalması dinle mümkündür. Başka vilayetlerde sırf yeni ilimler okutturulsa bile, doğuda her halde millet, vatan faydası adına, din ilimleri esas olmalıdır. “Yoksa Türk olmayan Müslümanlar, Türke hakîki kardeşliğini hissedemeyecek. Şimdi, bu kadar düşmanlara karşı teâvün ve tesanüde muhtacız” 4 der. Bediüzzaman’ın görüşleri mecliste taraftar bulur. 2 Mart 1923 tarihinde BMM’inde Medresetüzzehra hakkında kanun teklifi verilir. Yüz altmış üç milletvekilinin imzası ve Mustafa Kemal’in de tasdikiyle kanun teklifi kabul edilir. Fakat binler teessüf, medreseler kapanır, o hakîkat geri kalır. Bediüzzaman, M. Kemal’in kendisine yaptığı milletvekilliği, köşk, yüksek maaş, şark umumî vaizliği tekliflerini reddeder. Trenle Ankara’dan Van’a gitmek için istasyona gelen Bediüzzaman, orada dostları tarafından uğurlanır. Bu esnada istasyondaki evinde kalan M. Kemal Paşa da yanına gelir. Ayak üzeri heykel konusunu sorar. Bediüzzaman da, “Büyük Kur’ân’ımızın bütün hücumu heykelleredir. Müslümanların heykelleri ise, hastaneler, mektepler, yetimleri koruyan yurtlar, mabedler, yollar gibi âbideler olmalıdır” cevabını verir. 5 Daha sonraki yıllarda Bediüzzaman, Ankara’ya çeşitli vesilelerle tekrar gelecek/getirilecektir. Hatta vefatından kısa bir süre önce kendi isteğiyle gelecek, ancak şehrin girişinden zorla geri çevrilecektir. Bugün biz onu vefatından 50 yıl sonra, mânen tekrar karşılıyoruz. Ankara olarak tekrar “hoşamedî” yapıyoruz. Şehrimize hoş geldin diyoruz. Çünkü ona çok ihtiyacımız var.
Dipnotlar: 1- Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 559. 2- Zabıt Ceridesi, c. 24, s. 457. 3- Bediüzzaman Said Nursî, aynı eser, s. 124. 4- Bediüzzaman Said Nursî, aynı eser, s. 226-227. 5- N. Şahiner, B. T. Bediüzzaman Said Nursî, s. 245-246. 25.09.2010 E-Posta: [email protected] |