Ali FERŞADOĞLU |
|
Hudeybiye Muahedesindeki dersler |
Batılı mütefekkir, ilim ve din adamlarının tesbitiyle zaman, moral değerler, yâni mâneviyat, din ve Müslümanların lehine işliyor. 21. yüzyılın, İslâm asrı olacağını aklı başında sosyologlar, sahanın otoriteleri ilân etmişti zaten. Hıristiyan-Müslüman diyaloğunun müsbet gelişmelere gebe olduğunu gösteren birçok gelişme de mevcut. Şartlar aleyhte gibi görünse de, yine Avrupalıların tesbiti ve isteğiyle, Batılıların gönlü “fethedilecektir!” İnşâallah. Bizim hayır gördüğümüz bir iş şer, şer gördüğümüz de hayır olabilir. İşte bu hakikati beyan eden İlâhî öğüt: “Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”1 Hicret ve Hudeybiye muâhedesi, mevzûa, müsbet bir bakış açısı verebilir. O günün Müslümanlarının şartlarını, içinde bulundukları psikolojik durumu ve yapılan anlaşmayı düşünelim. Nerede ise bütün maddeler Müslümanların aleyhinde idi. Hudeybiye Muâhedesinin özeti şudur: Hicretin 6. Senesi. Zilkâde, yâni 13 Mart 628. Müslümanlar yıllar yılı Kâ’be’den, yurtlarından, akraba, komşu, ev, bağbahçelerinden uzak kalmışlardı. Hepsi Mekke ziyareti için can atıyordu. Müslümanlar, Peygamber Efendimizin (asm) izniyle hep birlikte, umre için yola çıkarlar. Ancak, müşrikler, onları Mekke’ye sokmamakta kesin kararlıdır. Karşılıklı elçiler gider, gelir. Anlaşmanın kopma noktasında anlaşmaya oturulur. İlk taviz gibi görünen hâdise, antlaşma kâtibi Hz. Ali’nin (ra) “Allah’ın Resûlü” (asm) ibâresini yazması üzerine, müşriklerin yaptığı itirazda görülür: “Vallahi biz senin peygamberliğini kabul etseydik, seni Mekke’ye girmekten, Kâbe’yi ziyaretten alıkoymaz, seninle çarpışmaya kalkmazdık.” Resûli Ekrem Efendimiz (asm), “Allah’ın Resûlü” ibâresini mübârek eliyle siler... Bundan sonraki maddeler de kabul edilebilecek, sindirilebilecek gibi değildir: * Müslümanlarla müşrikler 10 yıl savaşmayacaklar. * Müslümanlar bu yıl Kâbe’yi ziyaret edemeyecek; gelecek yıl, yolcu silâhı kılıçtan başka silâh bulunmayacak, Mekke’de üç gün kalacaklar. Müşrikler ise Mekke’yi boşaltacak. * Medine’deki Müslümanlardan Mekke’ye iltica edenler teslim edilmeyecek, fakat Mekke’den Medine’ye iltica eden velev ki Müslüman da olsa, iâde edilecek. * Arap kabilelerinden isteyen Peygamber Efendimiz (asm), isteyen de Kureyş ile birleşmekte serbest olacak. Görüldüğü gibi, meselenin zâhiri, aleyhtedir. Zaten bu maddeleri müşrikler dikte ettirmişlerdir. Başta Hz. Ömer (ra) olmak üzere pek çok sahâbi, sonra ömürleri boyunca ezikliğini hissedecekleri fevrî ve ağır itirazda bulunur... Zarzor iknâ edildikten sonra “Müşriklere teslim olduk, her dediklerini kabul ettik!” düşüncesi ve üzüntüsü içinde geri dönerler. Ancak, Medine'ye varmadan, Kürâü’lGamîm mevkiinde, “Şer, çirkin, kötü gibi görünen” hâdisenin, hayırlı müjdesi gelir: “Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. And olsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescidi Haram’a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi.”2 Evet, bu siyâsî zafer, sulh ve barıştan kısa bir müddet sonra, rahat bir nefes alan ve hazırlanan Müslümanlar, Mekke ve Arabistan topraklarını, kan dökülmeksizin kısa bir zaman sonra fetheder ve herkes Müslümanlığı kabul eder. İşte şer gibi görünen şeyin arkasındaki büyük hayır ve güzellik! İslâm tarihi, bunun binlerce nümûnesini barındırır.
Dipnotlar:
1- Kur’ân, Bakara Sûresi, 216. 2- Kur’ân, Fetih Sûresi, 1, 27. 23.09.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |