Lahika |
Ayasofya, beş yüz sene devam eden kudsî vaziyetine çevrilmeli Ezan-ı Muhammedînin (asm) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi; Ayasofya’yı, beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmeli ve (...) Risâle-i Nur’un resmen serbestîsini dindar Demokratlar ilân etmeli ve bu yaraya bir nevî merhem vurmalıdırlar. [Adnan Menderes’e gönderilmek niyetiyle evvelce yazılan içtimaî hayatımıza ait bir hakikatın haşiyesini takdim ediyoruz.]
Haşiye : Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve su-i istimalleri neticesinde, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî meselesini dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâmın nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum: Ezan-ı Muhammedînin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi; Ayasofya’yı, beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve halen İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, yirmi sekiz sene mahkemelerin muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatine karar verdikleri Risâle-i Nur’un resmen serbestîsini dindar Demokratlar ilân etmeli ve bu yaraya bir nevî merhem vurmalıdırlar. O vakit âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zâlimane kabahatları onlara yüklenmez fikrindeyim. Emirdağ Lâhikası, s. 748 *** Ankara’ya bu defa geldiğimin mühim bir sebebi, İslâmiyete ciddî taraftar Dahiliye Vekili Namık Gedik’i görmek ve İslâmiyetin kahramanı olan Adnan Beye ve Tevfik İleri gibi mühim zatlara bir hakikatı söylemektir ki: Hem Demokrata ezan-ı Muhammedî gibi çok kuvvet vermek ve Risâle-i Nur’un neşrine müsaadesi gibi çok taraftar olmak ve âlem-i İslâmı, hattâ bir kısım Hıristiyan devletlerini de memnun etmek için, Ayasofya’yı muzahrafattan temizleyip ibadet mahalli yapmaktır. Emirdağ Lâhikası, s. 860 *** Hem bu kahraman milletin ebedî bir medar-ı şerefi ve Kur’ân ve cihad hizmetinde dünyada pırlanta gibi pek büyük bir nişanı ve kılıçlarının pek büyük ve antika bir yâdigârı olan Ayasofya Camii... Şuâlar, s. 335 *** Ayasofya’yı puthane ve Meşîhatı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen taraftar değiliz ve şahsımız itibarıyla amel etmiyoruz. Ve bu yirmi sene işkenceli esaretimde eşedd-i zulüm şahsıma edildiği halde siyasete karışmadık, idareye ilişmedik, âsâyişi bozmadık. Yüz binler Nur arkadaşım varken, âsâyişe dokunacak hiçbir vukuatımız kaydedilmedi. Ben şahsım itibarıyla hiç hayatımda görmediğim bu âhir ömrümde ve gurbetimde şiddetli ihanetler ve damarıma dokunduracak haksız muameleler sebebiyle yaşamaktan usandım. Tahakküm altındaki serbestiyetten dahi nefret ettim. Size bir istida yazdım ki, herkese muhalif olarak ben beraatimi değil, belki tecziyemi talep ediyorum ve hafif cezayı değil, sizden en ağır cezayı istiyorum. Çünkü, bu emsalsiz, acip zulmî muameleden kurtulmak için, ya kabre veya hapse girmekten başka çarem yok. Kabir ise, intihar caiz olmadığından ve ecel gizli olmasından şimdilik elime geçmediğinden, beş altı ay tecrid-i mutlakta bulunduğum hapse razı oldum. Fakat, bu istidayı mâsum arkadaşlarımın hatırları için şimdilik vermedim.
Şuâlar, s. 620 |
23.09.2010 |
BEDİÜZZAMAN TIR’I YOLLARDA
Bediüzzaman tır üstünde, turlayarak geliyor, Îmâna saykal vurup, sırlayarak geliyor.
Yollarda gece-gündüz, yağmur-çamur demiyor, Genç-ihtiyar, çoluk-çocuk, hoş-safâ geldin diyor.
Hizmet Tır’ı yollarda, yola düşmüş ihlâsla, Tır’la gezen kardeşler, mutlular bin bir hazla.
Edirne’den başladı, bu mukaddes yolculuk, Adım adım ulaşıyor, her bir yana Nurculuk.
Hoş-âmedî edelim, koşalım meydanlara, Anlatalım Üstadı, tüm muhtaç insanlara.
Katre katre Nurları, sunalım gönüllere, Üstadın aziz ismi, dolansın, tüm dillere.
En muğlak meseleler, Nurlarda çözülüyor, Her Söz, Nurlu şifayı, gönüllere veriyor.
Dâvâsı; Îmân, Kur’ân, yoktur başka gâyesi, Şimdi onun yolunda, şâkird-i seyyâresi.
Hürriyete âşıktır, ekmeğe tercih eder, Sunulan makamları, elin tersiyle iter.
Dağlara doğru akar, çıkar tâ enginlere, Ruhunu teskîn eder, set olur zulümlere.
Dağlar ona meskendir, ilhamlara arkadaş, Dağlarda dolup taşıp, yazdılar, yavaş-yavaş.
Bize okumak düşer, hem de okutmak gerek, Bu Nurlu katreleri, tadıp tattırmak gerek.
Kur’ân bir reçetedir, Nurlar onun tefsiri, Anlayarak okunsa, mutlak olur te’sîri.
Doğu’nun ve Batı’nın, kurtuluşu Kur’ân’da, Bunu anlatmak için, Üstadımız yollarda,
Yollara güller serin, Üstadımız geliyor, Ümît-vâr olun deyip, bize umut veriyor.
İstikbâlde gür sadâ İslâm’ın olacaktır, İnsanlık mutluluğu, İslâm’da bulacaktır.
Bîçare bu insanlık, kıvranıyor, çaresiz, Koşun bu insanlara, kurtuluşa çare, siz…
Sizlerde bu reçete; kıymetini biliniz, Sizler isti’mâl edip, isteyene veriniz.
Minnettarız Üstadım, zahmetler edip geldin, Kararmıştı ufkumuz, Nurlu aydınlık verdin.
İhvanların ayakta, istikbâle muntazır, Hoş geldin, Aziz Üstad! Zeminim sana hazır.
EYÜP OTMAN |
23.09.2010 |