Cevher İLHAN |
|
Statüko nasıl aşılacak? |
Anayasal değişikliklerle ilgili kanunların çıkarılması ve bazı kanunlarda değişikliklerin yapılması, artık anayasal bir zarûret… Her ne kadar Ekim’de açılacak Meclis’in gündeminde öncelikli olarak değişikliğe paralel yasaların çıkarılacağı söylense de, hükûmetin önceliğinin 2011 bütçesi olduğu görülüyor. AKP Grup Başkanvekili Canikli’nin, “Ocak ayına kadarki süreç, yeni bütçe çalışmalarıyla geçer. Haziran veya Temmuzda seçim yapılacağı dikkate alınırsa, önümüzde 4-5 aylık bir süre var” deyip, değişikliklere bağlı “uyum yasaları”nın aylar sonrasına bırakılacağı sinyalini veriyor. Ve iktidar cânibinden tıpkı referandum gibi bu kez uyum yasalarının seçim sürecinde siyasî propaganda da kullanılacağı intibâ-ı veriliyor. Oysa başta ombudsmanlık kurumumun kurulması, kadınlara pozitif ayırımcılık getirilmesi, mahkeme kararı olmaksızın yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının getirilmesi olmak üzere değişikliklerin çerçevesinin çizilmesi gerekiyor…
“YAŞ MAĞDURLARI”NIN DURUMU Bu konuda tartışılan en iddialı konuların başında, Yüksek Askerî Şûrâ kararlarının yargı denetimine tabi tutulması ve YAŞ mağdurlarının nereye dâvâ açacağı geliyor. Bilindiği gibi, bu hususta Anayasanın 125. maddesindeki “YAŞ kararları yargı denetimi dışındadır” hükmü aynen korunarak, “Ancak, Yüksek Askerî Şûrâ'nın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hâriç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır” ibâresi eklendi. “Terfi işlemleri” ve “kadrosuzluk nedeni” yargı denetimi dışında tutuldu. Ne var ki demokratik ülkelerde benzerine rastlanmayan bir biçimde sivil yargının yanı sıra “askerî yargı” duruyor ve yargıda “çift başlılık” devam ediyor. Buna göre YAŞ’ın ihraçlara karşı ancak Askerî Yüksek İdâre Mahkemesine (AYİM) başvurulacak. Subay Sicil Yönetmeliği’nin “Disiplinsizlik veya Ahlâkî Durum Nedeniyle Ayırma”ya dair bölümde bu vaziyetin açıkça belirlendiği, buna göre Anayasada YAŞ kararlarına karşı yargı yolunun açık olmasının bir anlam ifade etmeyeceği hukukçularca belirtiliyor. Bu açıdan sözkonusu mevzuat değiştirilmedikçe bu kez arkadan dolanarak askerî yargı yoluyla “disiplinsizlik”ten ya da “terfi” ve “kadrosuzluk” gerekçesiyle ihraçların örtülü bir biçimde devam edeceği endişesi haklılık kazanıyor. Konunun uzmanları, kuvvet komutanlıklarınca “disiplinsizlik” ve “ahlâkî nedenlerle” uygulanan ilişik kesme işlemlerine karşı dâvânın ancak AYİM’de açılabileceğini ifâde ediyorlar. Keza aynı maddeye konulan “yargı denetimi” hükmünün “geçmiş Şûrâ kararları için geçerliliği”nin yer almaması, tıpkı darbecilerin yargılanması için “zamanaşımı” kaydı gibi “geriye işleyeceğine” dair bir cümlenin eklenmemesi, daha baştan YAŞ kararlarından dolayı haksızlığa ve mağduriyete uğrayanların başvuru hakkını gasbediyor. Bu bakımdan “paket”in en hararetli savunucuları bile, YAŞ kararlarıyla ordudan atılan emekli edilen mağdurların nerede ve ne zaman dâvâ açacaklarının net olmadığından yakınıyorlar. Bundandır ki YAŞ kararlarına karşı başlatılacak hukuk mücadelesinin ilk adımının “dâvâ açmak” olduğunu bildiren hukukçular, uyum yasalarında mutlaka YAŞ kararlarına bakmakla görevli mahkemenin belirlenmesinin “dâvâ açma”nın önünün açılmasının önemini nazara veriyorlar.
“YÜCE DİVAN” YANILGISI… Diğer yandan, referandumda oylanan yeni değişiklikte, Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarının “Yüce Divan’da yargılanabilecekleri” kaydı getiriliyor. Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu aynen duruyor. Maddeye ilâve edilen “Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanırlar” şeklindeki fıkrayla, demokratik sivil idâre ve hukukun üstünlüğünde geriye gidiliyor. Böylece, Genelkurmay’ın bütün demokratik ülkelerdeki gibi Millî Savunma Bakanlığına bağlanması bir yana, Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları, “üst bürokratlığın” üstüne geçirilip, “bakan statüsü” veriliyor. Cumhurbaşkanı, Meclis başkanı, başbakan ve bakanlar gibi, “Başsavcının izni”yle ancak Yüce Divan’da yargılanabilecekleri imtiyazı kazandırılarak; ileriye değil, burada da geriye gidilmiş olunuyor. Dahası Anayasada muhâfaza edilen “Yüce Divan’da savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar” esasıyla, sözkonusu yargılanmalar için dâvâ açma yetkisi Başsavcılığa veriliyor. Peki bu haliyle, ileri sürüldüğü gibi statüko ve yargının resmî ideoloji güdümündeki jakoben rejim muhâfızlığı nasıl aşılacak? Âlâyı vâlâ ile ortaya atılan demokratikleşme, adalet ve hukukun üstünlüğü nasıl sağlanacak? Bu durumda, anayasal değişikliklere paralel olarak âcilen çıkarılması icâb eden yasalar büyük önem kazanıyor… Ve köklü yapısal değişikliklerin yer aldığı yeni sivil anayasanın yerini, bu tür yamaların tutmadığı, anayasanın düzelmediği, hak ve hürriyetlerin hayata geçirilmediği bir defa daha görülüyor… 23.09.2010 E-Posta: [email protected] |