Süleyman KÖSMENE |
|
Nur mesleğinin rüknü: İhlâs Risâlesi - 2 |
Abdullah Bey: “Bazen olmadık zamanlarda ortaya çıkan ve hizmetlerimize doğrudan zarar veren kini, öfkeyi, tarafgirliklerin doğurduğu soğuklukları kardeşler arasında nasıl öldürebiliriz?”
İhlâs Risâlesi’nin Dördüncü Düsturunda Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, nefsimize kabul ettirmek açısından en zor prensipleri vaz ediyor. Buna göre kardeşlerimizin meziyetlerini şahıslarımızda göreceğiz, fazîletlerini ve üstünlüklerini kendimizde bileceğiz ve kardeşlerimizin şerefleriyle övüneceğiz. Biz ise kendi kişisel beğenilerimizi öylesine ön plâna çıkarıyoruz ki, bu prensip neredeyse mâlâyutak kalıyor. Yani hatırsız nefsimizin yanımızdaki hatırından dolayı bu prensibi tersine işletiyoruz ve bu prensibin uygulanırlığını ortadan kaldırıyoruz. İşte düşmanlık da, adâvet de, husûmet de buradan sonra sökün edip geliyor. Biz muhabbete liyakat göstermeyince, adâvet, husûmet, ihtilâf ve ikilik bir İlâhî tokat olarak geliyor. Kaynaşma ve kardeşlik sünnetini böylece rafa kaldırmış oluyoruz. Şüphesiz bunun âhiretteki vebali ve günahı başkadır! Bizim bu düsturda tersine işlettiğimiz bir prensip de, “fena fi’l-ihvan” prensibidir. Eğer sırf bu prensibi işletsek, emin olun aramızda hiçbir dert, hiçbir iddia, hiçbir tartışma, hiçbir nizâ, hiçbir münâkaşa, hiçbir husûmet, hiçbir kin, hiçbir garaz, hiçbir nefret ve hiçbir fitne kalmayacak! Çünkü zaten kardeşimizde fena olmuşuz! Bunun gereği olarak kardeşimizin meziyetini meziyetimiz saymışız, kardeşimizin kusurunu ve hatasını da kusurumuz ve hatâmız bilmişiz. Tefânî sırrı budur! Bediüzzaman Hazretleri tefani sırrını şöyle açıklıyor: “Birbirinde fâni olmaktır. Yani, kendi hissiyât-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır.” 1 Burada eleştirmek ve suçlamak yoktur. Eleştirmek ve suçlamak olmayınca fıtrî olarak adâvet de olmayacaktır, husûmet de olmayacaktır, kin de olmayacaktır, garaz da olmayacaktır! Çünkü şeytan fırsat bulup kardeşler arasına giremeyecektir! Oysa bu sırrı tersine işlettiğimizde, yani ya yalnız nefsimizle fânî olduğumuzda, ya da yalnız sevdiğimiz ve tercih ettiğimiz kardeşlerimizle fânî olduğumuzda, diğer bir grup kardeş dışarıda kalmaktadır! Ne var ki buna da hakkımız ve haddimiz bulunmamaktadır. Bir grup kardeşi dışarıda bırakmayı ihlâs prensipleri ile izah etmek mümkün değildir. Dışarıda bıraktığımız bu bir kısım kardeşlere karşı tefânî sırrını işletmemekteyiz. İşte burada da kin ve garaz, adâvet ve husûmet, nefret ve ihtilâf yol bulup girebilmektedir. Burada Üstad Hazretleri kesin bir dil ile şu uyarıyı yapıyor: “Evet, yol iki görünüyor: Cadde-i Kübrâ-yı Kur’âniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimâli var. İnşâallah Risâle-i Nur yoluyla Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın daire-i Kudsiyesine girenler, daima nura, ihlâsa, imana kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir.” 2 Ve Bediüzzaman’ın, İhlâs Risâlesindeki can alıcı uyarısı: “Evet, Risâle-i Nur şakirtlerinin kalbi, aklı, ruhu böyle aşağı, zararlı, süflî şeylere tenezzül etmez. Fakat herkeste nefs-i emmâre bulunur. Bazı da hissiyat-ı nefsiye damarlara ilişir, bir derece hükmünü kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icra eder. Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı itham etmem. Risâle-i Nur’un verdiği tesire binaen itimad ediyorum. Fakat nefis ve hevâ ve his ve vehim bazen aldatıyorlar. Onun için bazen şiddetli ikaz olunuyorsunuz. Bu şiddet, nefis ve hevâ ve his ve vehme bakıyor; ihtiyatlı davranınız.” 3 Neticede insanız; melek değiliz. İnsanız, ama imtihandayız! İhtiyatlı davranmak ve ihlâsı ve uhuvveti hiçbir şeye feda etmemek mesleğimizin rüknüdür, özüdür, esasıdır! Nefsimizdeki ukdeleri aşmak için İhlâs Risâlesini sık sık okumaya ve uhuvvete zarar vermeden her işimizde İhlâs Risâlesini hakem kılmaya çok ihtiyacımız vardır.
Dipnotlar: 1- İhlâs Risâlesi: 166. 2- Lem’alar, s. 163-167. 3- İhlâs Risâlesi: 170. 25.09.2010 E-Posta: [email protected] |