Süleyman KÖSMENE |
|
Uhrevî amellerde ortaklık düsturu-1 |
Cafer Kayısıcı: “Risâle-i Nur’un mesleğinde iştirak-i a’mâl-i uhrevî düsturu var. Bu düsturu âyet ve hadis ile delillendirmek isteyenlere de cevap olacak ölçüde biraz açar mısınız? Yakın düstur tarikatta da var. Aynı cemaatte olmakla beraber, tanımadığımız bir kardeşimizin sevaplarından hissedar olmayı âyetler ve hadisler ile nasıl açıklayabiliriz?” Dipnotlar: 1- Fatiha Suresi: 5, 6 2- Şuâlar; s. 530, 531 3- Şualar; 530 4- Âl-i İmrân Sûresi, 3/103 5- Enfal Suresi: 46 6- Câmiü’s-Sağîr, 3/2821; Riyâzu’s-Sâlihîn, 10,1061,1062, 1067 7- Câmiü’s-Sağîr, 3/3040 8- a.g.e., 2/2338, 3/3891 9- Şuâlar, s. 589 10- Lem’alar, s. 118 İnsanlar zor işleri hep ortaklık yoluyla, el birliğiyle, omuz omuza vermek ve güç birliği oluşturmak suretiyle aşmışlardır. Atalarımızın, “Bir elin nesi var? İki elin sesi var!” sözüyle veciz şekilde ifade ettiği hakikat, dünya işlerinde de, âhiret işlerinde de hep geçerli akçemiz olmuştur. Dünya için üç beş kişi bir araya gelip güç birliği yapıyorlar; bir ticaret veya iş ortaklığı kuruyorlar. İşin yürütülmesinden, kazancına ve kârına kadar ortak oluyorlar. Ticârî ortaklık bereket için de önemli bir duâ hükmüne geçiyor ki, genelde büyüme ile, yükselme ile, yüksek kârlarla neticeleniyor. Âhiret işlerini yürütmek için de pekâlâ ortaklık kurulabilir ve bir çok bâdire, bir çok zorluk, bir çok sıkıntı el birliği ile, güç birliği ile, omuz omuza vermek sûretiyle aşılabilir. Üstelik âhiret işlerinde sevap ve ücret verme makamı doğrudan Cenâb-ı Allah olduğundan, Onun Samedâniyetinin, istiğnasının, zenginliğinin, ikramının, rahmetinin ve cömertliğinin bir gereği olarak; ortakların tamamının sevabı, ortaklardan her birisine eksiksiz gider; sevaplar ortak sayısına bölünmez, bilakis ortak sayısı kadar katlanır ve yekûn sevap tamamına ödenir. Kur’ân-ı Kerim “ben duygusunu” değil, “biz ruhunu” kuvvetlice işleyerek, bu hususu zihinlerimize kazımak istercesine gündemde tutar ve “bizlik şuurunu” gündelik hayatımızda da, ibadet hayatımızda da yerleştirmek ister. Meselâ en başta Fatiha Sûresi’nde nabüdü “nun’u”, nestaîn “nun’u”, ihdinâ “nâ’sı”1 hep bizlik şuurunu zihinlerimize perçinler. Bediüzzaman Hazretleri, bu âyetlerde neden “na’büdü” (biz ibadet ederiz) dendiğini, “a’büdü” (ben ibadet ederim) denmediğini izah ederken, üç ayrı bizlik kavramını gündemimize taşıyor: 1-Bütün mevcudat ‘biz’ kavramının içindedir. 2-Bedenimizdeki bütün hüceyrat ‘biz’ kavramının içindedir. 3-O camide o an namaz kılanlarla birlikte, bütün mü’minûn ve mü’minât ‘biz’ kavramının içindedirler.2 Bediüzzaman der ki: “Gördüm ki, âlem-i İslâm, büyük bir mescid suretini aldı. Mekke, Kâbe mihrab hükmüne geçti. Bütün namaz kılan Müslümanların safları, dairevî bir tarzda o kudsi mihraba teveccüh ederek, benim gibi “iyyake nabüdü ve iyyake nestain. İhdinâ..” deyip, her biri umum namına hem duâ, hem tasdik eder, hem onları kendine şefaatçi yapar.”3 Âyet ve hadislerin genel çerçevesinden anlıyoruz ki, ‘bizlik’ şuuru, ‘ben’ duygusuna nispetle Allah’ın rızasına daha yakındır. Yani Allah’ın rızasını biz şuuru ile kazanmak, tek başına kazanmaktan daha kolaydır. Çünkü bizim sosyalleşmemizi ve duâda, ibadette, salih amellerde birlikte hareket etmemizi isteyen bizzat Cenab-ı Hak’tır. Meselâ “Hepiniz toptan Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılmayın”4 âyeti uhrevî hizmetlerde birlikte adım atmayı emrediyor. Keza Kur’ân, “bizlik şuuruna” zarar veren çekişmeyi yasaklıyor: “Allah’a ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; yoksa korkuya kapılırsınız, gücünüz gider. Sabredin; Allah sabredenlerle beraberdir.”5 Diğer yandan ‘bizlik’ şuurunun ibadet hayatında yoğun şekilde yaşanması için Peygamber Efendimiz (asm) cemaatle namazı önemle teşvik ediyor ve cemaatle kılınan namazın tek başına kılınan namazdan 27 derece daha fazla sevap getirdiğini müjdeliyor.6 Hatta söz konusu ayet ve hadisler çerçevesinde bizlik ruhunu önemseyen Hanefi mezhebi, imamın fatihasını cemaatin fatihası sayıyor ve imam fatiha okurken cemaatin fatiha okumasını mekruh addediyor. Kezâ Peygamber Efendimiz (asm) Allah’ın rahmet ve rızasının, feyiz ve bereketinin “biz şuuruna ermiş cemaat” üzerine indiğini bildirmiş;7 “Allah’ın eli cemaat üzerindedir”8 buyurmuştur. Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bir mum etrafında birer boy aynasıyla duran insanların aldığı eksiksiz ve tam ışık misâli ile “biz ruhuna” açıklık getiriyor. Misalde geçen ışık, nur olduğundan bölünme ve parçalanma olmaz ve her birisinin aynası tam bir mum ışığına sahip olur. Allah’ın feyzi, rızası, rahmeti, sevabı ve bereketi de ışık gibidir. Tüm ortaklara eksiksiz gider. Omuz vuranların hepsini eşit olarak ihya eder.9 Fakat herkesin, aynasının rengi, parlaklığı, kırıklığı, netliği veya körlüğü gibi özelliklerine göre derece derece ışık alacağı malumdur. Yani ışık hepsini birden eşit olarak kucaklar; ama her ayna kendisine gelen ışığı kendi kabiliyetine göre alır. Eğer sırrı bozulmuşsa ışığı içinde pek fazla tutamaz; gelen ışık geçer gider.10 Yarın inşâallah devam edelim. 14.09.2010 E-Posta: [email protected] |