Görüş |
Yeni Asya neşriyatı ve yeni neşirleri
Doksanlı yılların sonuna doğru Ankara’dan ağabeylerin organize ettiği bir geziye katılmıştım. İstanbul’un tarihî yerlerini ve hizmet merkezlerini gezmek maksadı ile… Gezi güzergâhımızda Yeni Asya gazetesini ziyaret de bulunuyordu. Gazetenin Güneşli’deki tesislerini gezerken şu an için ismini ve cismini hatırlayamadığım, “müessesenin gece bekçisi” ünvanı ile yâdımda yer tutan bir ağabeyimizin aktardığı ibretlik bir sahne vardı. Unutmam mümkün değil. Yeni Asya gazetesi seksenlerin sonu doksanlı yılların başında büyük bir “dâhilî fırtına” atlatmış ve “yeniden Bismillah” demek zorunda kalmış. Kısa zamanda kendini toparlayarak, başta Risâle-i Nur yayıncılığı olmak üzere diğer yayınlarda da yerini almayı başarmış. Risâle-i Nurları Almanya’da bastırmaya başlamış; bir de büyük bir hamle ile kampanya düzenleyerek kupan karşılığı okurlarına hediye etmiş. Hayırlı işlerin muzır manileri olurmuş. Bu işler yapıldığı zaman da “büyük bir ekonomik kriz” çıkmış. İmtihan şedit olmuş. Öyle ki gümrüğe gelen kitaplar aylarca beklemek zorunda kalmış. Güvence bedelini denkleştirip yatırana kadar... Zor günler, çetin zamanlar... İnayet-i İlâhî ile nice fırtınalar gibi bunu da aşmış Yeni Asya. Şu anda ise elimde birbirinden güzel üç kitap var. Üçünün de üzerinde Yeni Asya imzası bulunmakta. ”Asitane”, “Duygu Keşifleri” ve “Peygamberimizin (asm) Goncaları”. İstanbul’un güzelliklerinden bir demet ilk kez “Asitane” ismi ile okuyucusuyla buluşmuş yayıncılıkta. Bu yönü ile bir ilk. İslâm Yaşar‘ın kaleminden İstanbul’un gizemli sırları, şanlı tarihi, gayeleri peygamber muştusuna vesilelik olan sahabeleri, hak dostu erenleri-evliyaları hayat bulmuş satır satır… Her bir okuyucun gönlüne akacak, dimağını süsleyecek bir üslup ve tarz ile… Banu Yaşar, psikologluğun verdiği birikim, gönül dünyasının samimiyeti ve içtenliği ile çıkmış keşfe. Kâşif olmuş. Yaratıcı’nın verdiği birbirinden güzel hasseleri keşfetmiş. Bir kanaviçeyi işler gibi işleyerek “Duygu Keşifleri” isimli kapağın altına nakşetmiş keşfettiklerini de. Herkes istifade etsin diye de Yeni Asya aracılığı ile paylaşmış bizimle. Her biri birer yıldız olan sahabelerin daha çocuk yaşta nurlananlarının hayatlarından sahneleri kaleme almış eğitimci Özkan Taşar beyefendi. Büyük bir ihtiyaca cevap vereceğini düşünerek. Anne babalar evlâtlarına, eğitimciler talebelerine, İslâmiyet’in gönüllü muallimleri yakınlarına sahabeleri, onların fedakârlıklarını anlatırken istifade etsinler diye… İşte bu üç kitap beni geçmişe götürdü getirdi. Nereden nereye dedim. Kapak tasarımı, dizgisi, baskısı ve de içeriği ile birbirinden harika bu eserler yayın dünyasının yeni parlayan yıldızının Yeni Asya olacağı konusunda bana ümit verdi, şevk verdi. Şimdi fedai olmak zamanıdır. Bin bir zahmetle, fedakârlıkla çıkan bu eserleri çevremizdeki insanlara ulaştırmak olmalı gayemiz. Ne de güzel söylemiş resul ”Sebep olan yapan gibidir.” Var mısınız? Bu harika eserlerin fahrî birer pazarlamacısı olmaya.
ŞEREF MERT |
14.09.2010 |
Hizmet tır’ı ve hatırlattıkları
Rahmetli babamda o günü yoğun bir telâş vardı. Bir uydu misali babamı takip eden annem de elindeki kitap dolu çuvalı babama yetiştirmeye çalışıyordu. Bu arada babam samanlığın kapısını açmaya çalışırken saman ve ot dolu merekteki (samanlık) saman ve otlar arasına kitap dolu çuvalı yerleştiriyordu… Babam Risale-i Nur okuduğu için köye ve evimize yapılan baskınlarda risaleleri saklamaya çalışmasının birincisiydi bu hal… Yine şahit olduğum bir başka hal de babamın kırmızı ciltli kitapları buğday çuvalları içine saklamış olmasıydı… Yapılan aramalarda emir erlerinin kasaturalarına daha fazla dayanamayan çuvallar o günü paramparça olmuş, buğdaylarla kitaplar hep yere dağılmıştı… Buğday tenli aziz Üstadımın telif ettiği kırmızı ciltli kitaplar buğday içinde kalmıştı. Bu arada babam da karakolun yoluna revan oluyordu jandarmalar eşliğinde… Bir üçüncüsüne saklambaç oyununda şahit olmuştum. Babamın ceviz kaplama bir bavulu vardı. Risale-i Nurları, itina ile sakladığı bu bavulunda muhafaza ederdi… Yine bir gün jandarmaların köydeki evimizi basmalarına mukabil o ceviz kaplı bavul içindeki risalelerle birlikte kazılan yere gömülüverdi. Bu defa jandarmalar bulamadan geri gidiyordu. Risale-i Nur okuduğu o zor yıllarda okuyanların ve Risalelerin başına getirilen menfi tutum ve davranışların sadece bir kaçına ben köyümüzde şahit olmuştum. Yurt genelinde bu kudsî davanın ve aziz Üstada verilen cefa ve çilenin boyutları çok daha büyüktür. Satırlara sığmaz, kitap hacmini aşar. Doğrusu o zor ve çileli günlerin zahmetleri gitti yerine rahmetle inkilâp etti... Bakınız işte bir zamanlar ne hal ve şartlarda okunan o Risale-i Nurlar ve anlatılan aziz Üstadın hayatı bugün hizmet yüklü tırlarla ülkede bir baştan diğer bir başa götürülerek ve anlatılıp tanıtılacak. Bu çok güzel bir hizmettir. Koca tırlarla Kur’ân ve iman hizmetini yaymak Risalelerin okunmasını ve yayılmasını sağlamak kadar güzel bir hizmet var mı? Yeni Asya nur kervanı yine öncü bir hizmete imza atmıştır.
ÜSTAD ANADOLU’YA SÜRGÜNDEN GERİ DÖNÜYOR Üstad Hazretleri 1925 yılında Van’dan Anadolu’ya sürgüne tabi tutulmuştur. Bu sürgün sırasında mevsim kıştı ve kullanılan vasıta ise öküzlerin bağlanarak çektiği kızaklardı… Kof zihniyetin malum çirkin hareketleri vatan sathında Allah ve Kur’ân diyen insanlara karşı acımasızlığını sürdürüyordu. Üstad Van’dan Anadolu’ya sürgün edildi, önce Erzurum, oradan Trabzon, oradan da gemiyle İstanbul’a getirildi. Üstad Burdur’da mecburî ikamete maruz bırakılmıştı. Anadolu’ya sürgün edilen Üstada çektirilen zahmetlerin hepsi de rahmetle inkilab ettiler. Şu güzel ülke ve âlem-i İslâm nurla şereflendi. İman ve Kur’ân’a hizmetin bu dehşetli asrında muvaffakiyetin sırları ancak Üstad ve Risale-i Nurların meslek ve meşrebiyle mümkün olduğu ve olacağı bütün çıplaklığıyla ortaya konulmuş oldu.
HİZMET KERVANI YÜRÜYOR Burada çok uzun yıllar önce Van dan Anadolu’ya sürgün edilen Üstad bu gün artık Anadolu’dan sürgünden , sürgünden dönüyor, hem de baş yazarı olduğu gazetenin etrafındaki nur talebelerinin vefası sonucu tırlarla dönüyor… Edirne’den Van’a kadar benim güzel bir yurdum var diyoruz ya… Anadolu’yu nuruyla koruyan Üstad, bize yansıttığı heyecanla daima kalb ve gönlümüzde yetişiyor.
MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ |
14.09.2010 |