Şükrü BULUT |
|
Haleluya! Veya “Teşekkür ederim Allah’ım!” |
Miniklerin okula başlamasındaki heyecanı yalnız anne ve babaları yaşamazlar. Bu iptidayı dikkatlice gözleyen herkes, sözkonusu heyecanı ve helecanı az çok hisseder. Okula ilk adım heyecanını her millet kendi kültürüyle karşılar ve teskin eder. Bu çerçevede iki farklı ülkede henüz yaşanmış heyecanları resimleriyle karşılaştıracağız. Derin köklü çizgi ve anlayışları ihtiva eden iki resimle ilgili yorumu, siz kıymetli okuyucularımıza bırakacağız. Her sene olduğu gibi bu yılda da Almanya’daki okullar eyaletlere göre farklı tarihlerle Türkiye’deki okullardan önce açıldı. Bu ülkedeki “okula ilk adım” merasimleri detayda küçük farklılıklar arz etse de, genel çerçevede hemen hemen aynıdır. Merasimler bazen okulda, bazen kilisede başlatılır. Önceden çocuklar için karton külâhlarda hazırlanmış hediyeler, cici cici ders malzemesi ve şekerler genellikle kilisede papazlarca takdim edilir. Hem okulda ve hem de kilisede ilâhîler okunur, duâlar yapılır ve dinî şarkılarla çocuklar sınıflarına alınır. Bu geleneksel merasimlere, Müslümanların Avrupa’yı vatan edinmelerinden sonra küçük unsurlar ilâve olundu. Merasimlere seyrek de olsa camilerden de başlandığını, dinî ritüele İslâmî figür, duâ ve ilâhîlerin de katıldığını müşahede ediyoruz. Müslüman minikler önceki senelerde “Şol cennetin ırmakları”nı öğretmen ve velilerle söylerken, bu sene bazı okullarda “Teşekkür ederim Allah’ım!’ şarkısını söylemişler. Alman okul idarecileri ve kilise, bu merasimleri vesile ederek “aynı Allah’a inanan” çocuklara dinlerini hatırlattıklarından memnun oluyorlar. Bu güzel merasimlerden bazı saldırgan ateistlerle Türkiye’den gelmiş Kemalistlerden başka kimse rahatsız olmadığı gibi, bilâkis her iki toplumun memnuniyeti her hallerinden belli oluyor. Köln’den arz etmeye çalıştığımız manzaranın bir yansımasını da İstanbul’dan seyredelim. Okulun bahçesi apartmanın balkonundan gayet net görüldüğünden, görüntü eksiğimiz olmayacak. Minikler seslerini sokaktaki bütün evlere ve seyir halindeki trafiğe duyurabilecekler. Mikrofonlarımızın sesi yüksek olduğundan, en basit hışırtıyı da duyuyoruz. Merasimin görüntü merkezinde okulun girişindeki büstün olduğunu anlatmaya elbette gerek yok. Daha sonra önceden hazırlanmış bir palyaço sahne aldı. Birkaç şaklabanlıktan sonra okulumuzun ve Millî Eğitimimizin değerli mensupları mikrofona geçtiler. Miniklerle birlikte veliler de merasime katıldıklarından, konuşmacılar “nutuklarının” çıtalarını tam ayarlayamamışlığın sıkıntısıyla konuşmalarını yaptılar. Açılış nutuklarından sonra mikrofonu tekrar palyaçoya verdiler. O da önce çocuklara dans ettirdi, sonra “tek hiza!” halinde onları bir güzel sıraya dizdi ve okulun bahçesinde birkaç yürüyüş yaptırarak içeriye aldı çocukları... Merasim boyunca çocukların yürüyüş düzenine alınmaları ve düzgün sıraya girilmesine dikkat edilmesi, daha çok eski komünist ülkelerdeki eğitimi tedai ettiriyordu. İstanbul’daki bu manzarayı gören ve “kültürel bazda” itiraz edebilecek siyasetçilerin hiç oralı olmamaları Türkiye’deki “nifak kültürünün” derin çizgilerini gösteriyor. Avrupa Birliğine; dinî, millî ve kültürel hassasiyetlerinden dolayı menfî bakan dindar ve milliyetçilerimizin temelde farkına varmadan “Kemalizme katkılarını” bu tür merasimlerde seyredenler, bu durumu nasıl yorumluyorlar acaba? 24.09.2010 E-Posta: [email protected] |