Şükrü BULUT |
|
Bir kısım dindar medya dinsizliğe zemin hazırlıyor |
Dindar dinsizliğe nasıl zemin hazırlayabilir ki? Üst başlığın yeterince ve doğru anlaşılması için, Bediüzzaman Hazretlerinin 1940’lı yılların başında talebelerine gönderdiği mektubu Kastamonu Lâhikası sayfa 34- 35’ten (Almanya baskısı) mutlaka okumanız gerekiyor. Kastamonu’daki talebelerinden Emin ile Feyzi’nin suallerine verdiği cevapta “Evet, bu zamanda merakla radyo vasıtasıyla ciddî alâkadarane küre-i arzdaki boğuşmalara merak edip bakanlar, dikkat edenler, maddî ve manevî pek çok zararları vardır; ya aklını dağıtır, manevî bir divane olur; ya kalbini dağıtır, manevî bir dinsiz olur, ya fikrini dağıtır manevî bir ecnebi olur” diyorlar. Bu mektup fevkalâde merakaver ve mantıkî üslûpla cevabı genişletiyor. Çok çarpıcı bir paragrafını birlikte okuyalım: “Evet, harici siyaset memurları ve erkân-ı harbler ve kumandanlara bir derece vazifece münasebeti bulunan siyasetin geniş dairelerine ait mesaili basit fikirli ve idare-i ruhiye ve diniyesine ve şahsiyesine ve beytiyesine ve karyesine ait lüzumlu vazifesini geri bıraktırmakla onları meraklandırıp ruhlarını serseri, akıllarını geveze ve kalblerini de hakaik-i imaniye ve İslâmiyeye ait zevklerini, şevklerini kırıp havalandırmak ve o kalbleri serseri etmek ve manen öldürmekle dinsizliğe yer ihzar etmek tarzında, kemal-i merakla onlara göre malayani ve lüzumsuz mesail-i siyasiyeyi radyoyla ders verip dinlettirmek, hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye öyle bir zarardır ki, ileride vereceği neticeleri düşündükçe tüyler ürperir.” Kanaatimizce bütün zamanları kapsayan bu mektubun günümüzdeki yansıması çok ilginçtir. Perişan halimizle, viraneye dönmüş evlerimizle ve mantıkla alâkası kalmamış zihnî meşguliyetlerimizle öyle örtüşüyor ki… Bundan 20-30 sene önce dindarların ikramlarla arası iyi değildi. Dijital medya bu denli yaygınlaşmamıştı. Nisbeten mübarek zamanların ruhları dindarlarca incitilmiyordu. Semadaki rahmet bulutlarını tedai ettirircesine şehirlerimizde yer yer rahmete açılan mekânlar vardı. Günahlardan korunmuş ve sekinet isteyenleri bağrına basacak mekânlar. Dindarların askerî darbelerin arkasına sığınmış nifak tuzaklarını, toplumu ifsad projelerini ve millî olan herşeyi tahrip stratejisini zamanında görememeleri bugünkü dehşetli neticeyi ortaya koydu. Yani Allah’ı, ahireti güzel ahlâkı mükemmel insan olan Efendimizin sünnetini dindarlar konuşmaktan çocuklarına ders vermekten ve çevreleriyle bu çerçevede bir işbirliğine gitmekten maalesef koptular. Kendilerini hiç ilgilendirmeyen, fayda veya zarara neden olmayan global hadiselerle zihin ve kalplerini dolduran dindarlarımızda Allah'ı tefekküre, güzel ahlâkı derlemeye ve birinci derecede kendisini ilgilendiren ailesiyle ilgilenmeye maalesef dindar medyanın borazanlığını yaptığı boş işler engel oluyor. Batı felsefesinin Kemalizmin yardımıyla yerle bir ettiği gelenek, millî kültür ve temel ahlâkın yerine koyacağımız bilgileri prensipleri ve telkinleri artık ‘dinsiz felsefe' ekranlardan yüzümüze haykırıyor. Henüz kelimeleri tam telâffuz edemeyen bebeklerden kabre iyice yaklaşmış büyüklerimize kadar ailenin odaklandığı ekranlar ve ekranların idare ettiği hane ve sokaklarda elbetteki dini bütün insanlar yetişmeyecek. Bilâkis sefahate kapılmış, zihni çöp sepetine dönmüş medeniyetin davranışlarından uzaklaşmış yalnızca nefsini düşünen ve aile mefhumunu anlamaktan çok uzak yetişen nesiller dindarlıktan ziyade dinsizliğe yakın değiller mi? Kendi siyasî çıkarını din, millî menfaat ve dâvâ yerine koymuş politikacıların rüşvetleriyle çalışan ekranların bu ülkeye verdiği büyük zararı ancak hipnotize olmamış beyinler anlayabilirler. Ülkeyi futbol arenasına çeviren bu dehşetli tutum ve davranış millî aileyle birlikte ülkemizi çöküntüye sürüklüyor kanaatindeyiz. Vitrinlere konulmuş içi boş bazı dinî figür ve hareketlerle millet Allah’a imandan, ahiretini düşünmekten ve peygamberini tanımaktan öyle uzaklaştırılıyor ki dindarların elleriyle bu denli zarar verilişine belki ilk defa şahid oluyoruz. Dindarların ilâhî bir ikazı beklemeksizin silkinmeleri gerekmiyor mu? Hakikî vazifelerine dönüp, ‘dünyevîleşme belâsından’ kurtulmaları gerekiyor. Ensemizde bizi takip eden ecele yakalanmadan rotayı düzeltmek gerekiyor. Daha doğrusu, bazı dindarlar artık hakikî dindar olmaya yönelmeli ve dinsizlik ve sefahatle ciddî bir mücadeleye girişmelidirler. 06.09.2010 E-Posta: [email protected] |