Görüş |
Anayasa Mahkemesi ve HSYK
Paket hakkında soru ve cevaplara devam ediyoruz. SORU 3: Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı artıyor bu iyi değil mi? CEVAP 3: Öncelikle üye sayısından önce görev ve yetkileri ile ilgili 148. maddenin hiç değişmediğini bilmemiz gerek. Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkileri başlıklı MADDE 148.– Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Hükmünde bir değişiklik olmadıkça Anayasa Mahkemesi’nin TBMM iradesinin üzerindeki irade açıklamaları devam edecek demektir. Burada üye sayısının az veya çok olmasının bir önemi yok. Zira kanunları esas bakımından denetleme görevi Anayasa maddesi olarak halen duruyor. Bundan başka değişiklik metni ile yürürlükte olan metin karşılaştırıldığında ilginç bir tablo ortaya çıkıyor. Şu an yürürlükte olan Anayasa’nın 146. maddesi hükmüne göre Anayasa Mahkemesinin üye sayısı 11 asil 4 yedek üye. (11+4 =15) Bu üyelerin tamamını da Cumhurbaşkanı atıyor. Değişiklik teklifinde ise üye sayısı 17 olacak. Yedek üye ise yok. Ancak Cumhurbaşkanı bu sefer 14 asil üye atayacak. Yani Cumhurbaşkanının atayacağı asil üye sayısı 11 den 14’e çıkarılıyor. 3 üyeyi de TBMM seçecek. Toplam 17 üye olacak. (14+3=17). Hepsi bu kadar. Görüldüğü gibi teklifte Anayasa Mahkemesinin yapısı daha etkin bir şekilde Cumhurbaşkanınca belirleniyor. Meclisin seçtiği 3 üyenin, kanunların Anayasanın esasına uygunluk denetlemesinde 14 sayısı karşısında ne ölçüde etkili olacağı belli değil. Sonuç olarak “esasa uygunluk denetleme" görevi düzeltilmeyen Anayasa Mahkemesinin üye sayısının arttırılması veya azaltılmasında demokrasi açısından bir artı değer elde edilmesinin imkânı yok gibi görünüyor. SORU 4: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 5 asil 5 yedek üyeden 22 asil ve 12 yedek üyeye çıkarılıyor. Yargı açısından bu iyi bir gelişme midir? CEVAP 4: Bunun cevabı şimdiki hale, teklif edilen hale ve olması gereken hale bakarak vermeye çalışalım. Kurulun şu an 5 asil 5 yedek üyesi; 3 asil 3 yedek üyesi Yargıtay Genel Kurulunca 2 asil 2 yedek üyesi de Danıştay Genel Kurulunca her üyelik için gösterilen 3'er aday arasından Cumhurbaşkanınca seçiliyor. Teklif edilen yeni duruma göre Kurul 22 asil 12 yedek üyeden oluşacak ve 3 daire halinde çalışacak. 4 asil üye Cumhurbaşkanınca seçilecek. 3 asil 3 yedek üye Yargıtay Genel Kurulunca seçilecek. 2 asil 2 yedek üye Danıştay Genel Kurulunca seçilecek. 1 asil 1 yedek üye Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca seçilecek. 7 asil 4 yedek üye adlî yargı hakim ve savcılarınca seçilecek. 3 asil 2 yedek üye idarî yargı hakim ve savcılarınca seçilecek. Her iki halde de Adalet Bakanı Kurulun Başkanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesi. Kurulun görevlerinde bir iki hususun dışında çok fazla bir değişiklik yok. Şimdiki hal ve teklif edilen hal böyle. Peki olması gereken hal ne olmalı? Öncelikle belirtelim ki yargının bağımsız olması “hakem” ve “hakim” görevini en güzel şekilde yerine getirmesi için olmazsa olmaz şartlardan biri. Adalet, Cenâb-ı Allah'ın (cc) Kur’ân da 23 sefer emrettiği çok önemli bir konu. Bu sebeple üzerinde hiçbir şekilde “siyasî hesap yapılmaması" gerekiyor. Adaletin tecellisi için “hak"ın taksim edildiği böylece “adaletin temin edildiği" bir merci olması gerekiyor. Yargının rejim muhafızı olmaması gerekiyor. Bütün bunlar ve buna benzer noktalar için yargı üzerine gölge düşmemesi lâzım. Bunun da iki önemli ayağı var. Biri hissiyat. Diğeri harici tesirat. Yargının bu iki noktadan masun bulunması kesinlikle şart. Yargı mensuplarının birinci nokta olan “hissiyattan" büyük çoğunlukla uzak olduklarını biliyoruz. Ancak ikinci nokta olan “harici tesirat" için aynı şeyleri söylememiz mümkün değil. Cumhuriyet tarihinde bunun üzücü örnekleri mebzuliyetle var. “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” “Nasıl bir Anayasa emredersiniz paşam” “Sizden yargılama değil en ağır cezayı vermenizi istiyorum" gibi bolca örnekleri mevcut. Yargı mensuplarının Genelkurmay Başkanlığından brifing almaya gitmesini de daha unutmadık. Yargının üçüncü ayağını teşkil eden avukatların olur olmaz siyasî ve rejim tartışmalarında cübbelerini giyip sokaklara dökülmesi de yargının bir yönünün halen haricî tesirata açık olduğunu göstermekte. O halde öncelikle yargının tamamıyla harici tesirattan kurtarılmış ve korunmuş yapıya kavuşturulması ve vicdan ile cüzdan arasından çıkarılması gerekiyor. Bu da köklü reformların yapılmasına bağlı. Köklü reform, zihniyetten başlayarak eğitim, kurumsal yapı ve malî düzenlemeye kadar her şeyi içine almalı. Enerjimizi sayı tartışmalarına değil bu noktalara sarf etmemiz gerekli. Yoksa yargının sadece üst kurulunun sayısını arttırmakla çağın ihtiyaçlarına cevap vermek mümkün değil. En basit olarak bu anlattıklarımız ışığında Adalet Bakanı ve Bakanlık Müsteşarı siyasî kimlikleri ile bu yapı içerisinde yer almamalı. Adaleti tevzi eden yargının da rejim muhafızlığı gibi bir siyasî gündemi bulunmamalı. Tabiî eğer tarihe bir iz bırakmak gibi niyetimiz varsa.
AV. HAMZA KARA |
05.09.2010 |