Ahmet ÖZDEMİR |
|
Büyük insanların nasihatleri de büyük olur |
Ölüm denince akla bir de vasiyet gelir. Kişiler öldükten sonra vasiyetnâmeleri açılır. Zenginlerin vasiyetnamelerinde, mallarının varisler arasında nasıl taksim edileceği anlatılır. Bunlar dar çerçevede daha çok aile fertlerini ilgilendirir. Ancak zaman zaman miras üzerinde büyük fırtınalar kopar, varisler birbirlerine girerler. Bazen miras yüzünden kanlar akar. Bunun örneklerine girmek istemiyorum. Peygamberlerin, âlimlerin genellikle dünyalıkları (!) olmadığı için vasiyetnameleri “nasihatnâme” şeklindedir. Nasihatnameler hayatının son zamanlarında gün yüzüne çıkar. Büyük kimselerin nasihatleri (öğütleri, tavsiyeleri) de büyük olur. Meselâ Resul-i Ekrem (asm) Efendimizin ümmetine bıraktığı maddî bir miras yoktu. Ancak çok önemli ve değerli iki manevî miras bırakmıştı. Bunlar: Kitab (Kur’ân-ı Kerim) ve Sünnet’ti. Bunların kaynaşmasından ortaya çıkan üsve-i hasenedir (güzel ahlâk). On beş asır önce kâinatı aydınlatmaya başlayan bu nurlar günümüzde de tazeliğini korumaktadır. Kıyamete kadar da devam edecektir. Nitekim Peygamberimiz (asm), Veda Haccı’nda irad buyurduğu hutbesinde: “Ben size öyle bir şey bıraktım ki, ona sımsıkı sarılırsanız, hiçbir zaman dalâlete düşmez, sapmazsınız. O, Allah’ın Kitabı’dır ve Resûlullah’ın sünnetidir” buyurmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’e göre de; kitap ve sünnet, Müslümanlar için başvurulması gereken iki hidayet kaynağıdır. 1 Resûl-i Ekrem’in (asm) maddî ve manevî hayatı kâinattan süzülmüş bir hülâsa, bir özdür. Ahlâk kitapları, Hz. Âdem’in vefatından önce oğlu Hz. Şit’e ve dolayısıyla insanlığa yaptığı tavsiyelerini beş maddede toplamışlar. İbret ve dersleri kapsayan öğütler şunlardır: “Ey Şit! Oğullarına şunları söyle: 1. Dünyadan ayrılmayacaklarmış gibi bakmasınlar. Buradan bir gün göçüp gideceklerini düşünsünler. Zira ben de cennetten ayrılmayacakmış gibi baktım da, sonunda olan oldu bana. 2. İnsanlara söyle, hanımlarının sözünü hakikatin ta kendisi sanıp, hemen kabul etmesinler. Hemen düşünüp isabet derecesini incelesinler. Zira ben hanımımın sözünü düşünmeden kabul ettiğim için yasak ağacın meyvesinden yedim, sonunda da uzun pişmanlığa maruz kaldım. 3. Oğulların yapacakları işin sonunu düşünsünler. Eğer ben yasak ağacın meyvesinden yerken bu işin sonunu düşünseydim başıma bunlar gelmeyecekti. 4. Bir işe başlarken içinde o işe ait bir endişe ve isteksizlik olursa, tekrar bir daha düşünüp yeniden incelesinler. Şayet ben yasak ağaçtan yiyeceğim sırada içimdeki endişe ve isteksizlik üzerinde durup, kararımı yeniden gözden geçirseydim, sonunda bu pişmanlığa düşmeyecek, zelleye maruz kalmayacaktım. 5. Doğruluk ve isabet derecesini kesin olarak bilemedikleri işlerde de istişare etsinler. Dürüstlüğüne inandıkları kimselerle yaptıkları istişare sonucunda aldıkları karara göre hareket etsinler. Eğer ben meleklerle istişare edip, işimin sonunu onlarla müzakereden sonra karara bağlasaydım, başıma gelenlere müstehak olmayacak, musîbetlere maruz kalmayacaktım.” Bunlar Hz. Âdem’in oğlu Şit’e (as) doğrudan, biz Âdemoğullarına ise dolayısıyla yaptığı nasihatlerdir. İlk insanla son insan arasında fıtrat değişikliği olmadığına göre, bu öğütlere bütün insanlığın ihtiyacı vardır ve devam etmektedir. Birbirimize sık sık “Dünya fanidir” deriz. Ancak dünyada ebedî kalacakmış gibi dört elle sarılırız. Ölümün bir gün bizim de kapımızı çalacağını kulak ardı ederiz. Söylenen sözleri hakikatin kendisi kabul eder, hemen uygulamaya koyarız. Hâlbuki isabet derecesini düşünmemiz gerekirdi. Yapılacak işlerin sonu düşünülmediğinden çok defa hüsranla sona ermektedir. Bir işe başlanırken endişe ve isteksizlik varsa, tekrar düşünmekte fayda vardır. Meşhur sözdür: “Düşün, düşün, sonra tekrar düşün. Ondan sonra yap.” Yani üç kere düşün, sonra icra et. İstişare dinimizin emirlerinden biridir. Kur’ân’da “Ve işlerde onlarla istişare et.” 2, “Onların aralarındaki işleri istişare iledir.” 3 buyurulmaktadır. İşin ehli olan kimselerle o konu üzerinde istişare yapılması çok güzel bir âdet olduğu için; istişare sonucunda isabet ederse iki, etmezse bir sevap olduğu kabul edilmiştir. Bu istişarenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bediüzzaman hayatında bu sünnete bağlı kalmış ve talebelerine de aynı hayat tarzını benimsemelerini vasiyet etmiştir. Bunun örneklerini özellikle lâhikalarda bolca görmek mümkündür.
Dipnotlar: 1- Nisa Sûresi, 59. 2- Âl-i İmran Sûresi, 159. 3- Şûra Sûresi, 38. 08.09.2010 E-Posta: [email protected] |