Ahmet ÖZDEMİR |
|
Ulu Cami’de mevlid dinlemek |
Ülkemizde bazı camiler diğerlerine göre farklıdır. Farklı olması büyüklüğü ile değil, merkezi olmasıyla ilgili olsa gerektir. Şehirlerimizin hemen hepsinde “Ulu Cami” vardır. Her şehirde görülen Ulu Camilerde genellikle eski zamanlarda Cuma namazları kılınırdı. 21 Mart 2010 Pazar günü Bursa Ulu Camii’nde bir “ulu kişi”nin (Bediüzzaman) mevlidini dinlemeye gittik. Daha önceki yıllarda da Bediüzzaman’ın mevlidini Van, Isparta ve Ankara gibi güzel şehirlerimizde dinlemek nasip olmuştu. O gün aynı heyecanı bir kere daha yaşadık. Ulu Cami, Bursa’nın en görkemli camisidir ve en önemli tarihî yapılarındandır. Evliya Çelebi’nin ifadesi ile “Bursa’nın Ayasofya’sı”dır. Cami, Yıldırım Bayezıd tarafından 1396-1399 yılları arasında yaptırılmıştır. Rivayete göre Sultan, Niğbolu Zaferi öncesinde savaşı kazanmak için Allah’a yalvarmış ve 20 cami yaptırmayı adamıştı. Zaferden sonra damadı Emir Sultan’ın teklifi ile 20 cami yerine 20 kubbeli tek bir cami yaptırmaya karar verdi. Cami, zaferden elde edilen ganimetler ile yaptırıldı. Caminin içinde hat sanatının bütün güzellikleri yer almaktadır. Adeta bir hat sergisini hatırlatmaktadır. Bediüzzaman Haftası dolayısıyla ilk defa geçen sene düzenlenen Bursa Bediüzzaman Mevlidine o zaman gidemediğime üzülmüştüm. Bu sene bir grup arkadaşla bir gece önce yola çıkmış, sabah ezanları semalarda yankılanırken Bursa şehrine girmiş ve Ulu Cami’ye ulaşmıştık. Bizim gibi değişik şehirlerden gelen gruplar Ulu Cami’ye kavuşmanın heyecanı ile camideki yerlerini alıyorlardı. Güzel sesli müezzinin okuduğu Yasin-i Şerif’in arkasından huşu ile sabah namazını eda ettik. Namazı müteâkip Ramazan hocanın rehberliğinde caminin tarihine birlikte yolculuk yaptık. Camiyi kitap gibi okuduk, sayfa sayfa... Camiden çıkıp Yeni Asya Derneğinin misafirhanesinde sabah dersine yetiştik. Nur dersinin arkasından sabah kahvaltısını yaparken İzmir’den, Uşak’tan, Eskişehir’den, İstanbul’dan gelen kardeşlerle karşılaştık. Kısa süreli hasret giderdik. Şehrin tarihi yerlerini hızlıca gezip öğle ezanından önce Bediüzzaman Mevlidini dinlemek üzere tekrar Ulu Camiye geldik. Cami içinde ve dışında gençlerimizin özveri ile koşuşturduklarını gördük. Öğle ezanı ile birlikte cami doldu. Öğle namazının arkasından il müftüsünün “Hoş geldiniz” konuşmasını dinledik. Sonra emekli müftülerimizden Yahya Alkın hocanın Risâle-i Nur ve Bediüzzaman eksenli konuşması mesaj yüklüydü. Yahya hoca konuşmasını, “Bediüzzaman’ı anmak, anlamak ve yaşamak” olarak özetliyordu. Bu hafta Bediüzzaman’ı anmakla yetmezdi. Anlamak ve onun Allah’ın izniyle ortaya koyduğu hakikatleri yaşamak gerekiyordu. Ülkemizde mevlid denince ilk aklımıza Süleyman Çelebi’nin Hicrî 812 (M. 1409) yılında yazmış olduğu “Mevlid” (Vesiletü’n-Necât) gelmektedir. Süleyman Çelebi “Mevlid” manzumesini yazdıktan sonra, onun bu manzumesi bir gelenek olarak önceleri Peygamber Efendimizin (asm) doğum gecelerinde okunmaya başlandı. Bu gelenek yangınlaşarak günümüzde de ölüm, doğum, sünnet vs.’lerde mevlidler okutturulup yemekler ve şerbetler ikram edilmek tarzında devam etmektedir. Süleyman Çelebi, Yıldırım Bâyezid’in divan imamlığında bulunmuştur. Daha sonra Bursa Ulu Cami’nin imamlığına tayin edilmiştir. Süleyman Çelebi’nin adındaki Çelebi kelimesi, kendisinin bilgin bir kişi olmasından dolayı kullanılmıştır. Süleyman Çelebi, Mevlid adlı eserini Ulu Cami’nin imamlığını yaptığı sıralarda tamamlamıştır. Mevlid-i Şerif, Hz. Muhammed’in (asm) diğer peygamberlerden mertebe bakımından üstün olduğunu ifade etmek için kaleme alınmıştır. Rivayetlere göre Ulu Cami’de bir vâiz “Biz Allah’ın peygamberlerinden hiçbirini öteki peygamberlerden ayırmayız” meâlindeki bir âyeti tefsir ederken bu âyete dayanarak Hz. Muhammed’in (asm) diğer peygamberlerden üstün tutulmaması gerektiğini, hepsinin eşit olduklarını söylemiş. Cemaat arasında bulunan bir âlim ise bu vaizin ayetin tefsirinde hata yaptığını iddia etmiştir. Delil olarak Kur’ân’da bulunan “Biz bu peygamberlerin bazısını diğerlerinden üstün kıldık” ayetini göstermiştir. Camide o gün bulunanlar arasında bir ikilik çıkmıştır. Bütün bunlara şâhid olan Ulu Cami baş imâmı Süleymân Çelebi, bu olaydan dolayı çok duygulanmış ve meşhûr Mevlid-i Şerifini yazmıştır. Bediüzzaman mevlid konusunda özetle şöyle demektedir: Mevlid-i Nebevî’nin okunması, çok faydalı ve güzel bir İslâmî adettir. Belki İslâm’ın sosyal hayatına gayet lâtîf, parlak ve tatlı bir sohbet vesilesidir. Aynı zamanda, iman hakikatlerinin ihtarı için en hoş ve şirin bir derstir. Belki, imanın nurlarını, muhabbetullah ve Nebevî aşkı göstermeye, harekete getirmeye en heyecanlı ve etkili bir vasıtadır. Çünkü kâinat nevilerinin en mükemmeli hayat sahipleridir. İşte böyle bir Peygamberin mevlidini dinlemek, yani hayatını başlangıcından sonuna kadar işitmek, yani manevî tarihçe-i hayatını bilmek, o zâtı kendine reis, seyyid, imam ve şefaatçi kabul eden mü’minlere ne kadar zevkli, fahirli, nurlu, neşeli, hayırlı dinî yüce bir müsameredir.1 Biz de Bediüzzaman mevlidinde bu duyguları bir kere daha yaşadık. Camiden ayrılırken Nur talebeleri arasında “3. Bediüzzaman Mevlidi”nde buluşma dilekleri tekrarlanıyordu. İkindi namazını müteakip Bursa’dan ayrılmak zamanı gelmişti. Bursa’da zamanımız bitmek üzereydi. Otobüsümüze bindiğimizde güzel sesi ve yorumuyla bizlere şevk veren İhsan Paşalıoğlu ağabeyle bir süre yolculuk yaptık. Eski zamanlara gidip marşlar ve ilahiler terennüm ettik. Bediüzzaman bugünlerde ülkemizin her yerinde anılıyor, anlatılıyor. Cenâb-ı Hakk’tan bu güzel âdeti ebede kadar devam ettirmesini niyaz ediyoruz.
Dipnot:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 296z297
30.03.2010 E-Posta: [email protected] |