Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Ne “Haydo”, ne “Haydar Ağa”, en doğrusu “Haydar” |
Görüldü ki, bu iş referandumdan öteye, tabir yerinde ise bir bilek güreşine, bir horoz dövüşüne dönüştü. Karşılıklı suçlamalarla, ölçüsüz tehdit ve ithamlarla iş bir referandumdan ziyade, partilerin bir gövde gösterisine benziyor. Bazen de hakarete varan sataşma ve çekişmelerle referandum adına parti liderlerinin birbirlerini alt etme gibi çirkin sahnelerine şahit oluyoruz. Kısaca hamasî nutuklarla, içi boş sloganlarla, mesnetsiz iddia ve suçlamalarla, yerine getirilmesi imkânsız söz ve vaadlerle parti liderleri taraftar bulmaya çabalıyorlar. Hemen hepsi de milleti nasıl, ne şekilde dolduruşa getirmenin, gaz vermenin plan ve senaryolarını hazırlamakla meşgul. Dikkatle bakıldığında görülür ki, referandum çalışmaları, bir genel seçim provası şeklinde devam ediyor. Adı referandum da olsa her parti, meydanlarda çektikleri nutuklarla gizli bazı niyetlerini ele veriyor. Hedefte referandumda “evet” veya “hayır” yarışı olsa da, asıl maksadın önümüzdeki genel seçim olduğu sırıtıyor. Onun için partiler, referanduma götürülen paketin içindekilerini millete anlatmaktan ziyade, referandumla hiç ilgisi bulunmayan konulara giriyorlar; şimdiye kadar yaptıkları ve bundan sonra yapacakları hizmet ve icraatları abartılı bir şekilde anlatıyorlar. Birinin ak dediğine diğeri kara diyor. Birbirlerine üstünlük kurmak için çekinmeden karalama ve iftiralarda bulunuyorlar. Ağza alınmayacak hakaret dolu sözlerle puan toplamaya çalışıyorlar. Birisini dinlediğiniz zaman, sanki bunca zamandır iktidarda değil; özlediği reformları gerçekleştirebilme fırsatını bulamamış; seçimlere kısa bir zaman kala ancak bu imkânları elde etmiş olmalı ki, referandum paketini milletin reylerine sunuyor. Ve bu paket geçtiği takdirde her taraf süt liman olacak, şimdiye kadar çözülmemiş bütün problemler çözülmüş olacak, ülke gerçek bir demokrasiye kavuşmuş olacak. Rüştünü, kariyerini ispat etmenin çabasında olan malûm partinin söylediklerine bakınca da, referandum paketinin içi boş, iktidar partisini kurtarmaya yönelik bir paket olduğuna, bu paketi reddetmekle ülkenin kurtulacağına, gerçek demokrasinin kendi iktidarlarıyla mümkün olacağına inanmamız isteniyor. Siyasî hesaplarının tahakkuku uğruna bunlar dini ve dinî değerleri de çekinmeden kullanıyorlar. Bunlardan birisi, geçen genel seçim arefesinde “Başörtüsü yasağını kaldırmak bizim namus borcumuzdur” diyerek oy toplayıp iktidar olduktan sonra, verdiği o sözünü hemen unutuverdi. Siyasî hayatı hep dinî değerlerle kavga etmekle geçen malûm partinin yeni genel başkanı da şimdi başörtüsü yasağını çözeceğini söyleyerek taraftar toplamaya çalışıyor. Bediüzzaman’ın yıllar önceden; “Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım” dediği siyaset, günümüzde yapılmakta olan bu siyaset olmalı. Yalan ve aldatma üzerine kurulan bugünün siyasetinden ve siyasilerinden gerçekten Allah’a sığınmak gerek. Görüldüğü gibi Bediüzzaman’ın tesbitiyle “hayat-ı içtimaiye-yi siyasiyede sıdk ve doğruluğun ölmesiyle” bu duruma geldik. Bizim durumumuza gelince: Gündemimizde herhangi bir değişiklik yok. Tesanüdümüzü haleldar etmeden, ihlâs ve uhuvvetimizi muhafaza ederek hizmetlerimize devam… Üstadın ifadesiyle; bazıları ifrat ile “Haydar Ağa”, bazıları da tefrit ile “Haydo” dese de, bizler geçmişte “Haydar” dediğimiz gibi, şimdi de “Haydar” diyeceğiz. Siyasilerin dolduruşlarına gelip, aslî vazifelerimizi unutup, yapay gündemlere takılıp kalmayacağız. Çünkü biz biliyoruz ki, referandumdan “evet” de çıksa, “hayır” da çıksa, ülkede çok fazla bir şey değişmeyecek. Üstadın “Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz” tesbitini akıldan çıkarmamak gerek. Yine onun; “Biz müteharrik-i bizzat değiliz” (Kendi kendimize hareket etmiyoruz) sözünü de iyi okumak lâzım. 05.09.2010 E-Posta: [email protected] |