05 Eylül 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Hasan GÜNEŞ

İNSAN, ZAMAN VE KADİR GECESİ


A+ | A-

C

enâb-ı Hak, bir şeyden her şeyi ve her şeyden de bir şeyi halk etmeye kâdir olduğu gibi, her şeyi bir şeyde derc eder, özetler. Aynı şekilde mühim bir hakikatı kâinatın tamamına açar, tafsilatıyla yazar.

Muazzam kudret ve ilmiyle koca kâinatı bir zerreden “Kün!” (Ol!) emriyle yaratmıştır. Yine bir canlıyı da kimisi birbirine zıt, kimisi uygun yüzlerce maddî ve manevî unsurları bir araya getirerek halk eder.

Koca kâinatın ezelden ebede uzanan hakikatını, bin bir tecellilerini cin ve insin ve ruhaniyâtın geçmiş ve gelecek macerasını bir kitapta yani Kur’ân-ı Hakîm’de toplar. Bir bitkinin ansiklopedilere sığmayacak bütün özelliklerini çekirdeğinde ve bir canlının kütüphane dolusu hayat programını genlerinde toplar, kaydeder.

Bir insanın ömür boyu yaptığı zerre miskal hayır şerden hiçbiri istisna olmamak kaydıyla bütün amellerini bir sayfada, bir defterde yazar; haşir meydanında eline verir. Kehf Sûresinde beyan edildiği gibi mücrim insan o gün diyecek: “Eyvah! Bu nasıl deftermiş ki, büyük küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini yazmış.”

İnsan için bu hususu fark etmek ve bu hakikatten istifade etmek çok önemlidir. Çünkü hissiyatı, doymak bilmeyen akıl, kalb gibi manevî arzuları yanında mide gibi maddî iştihaları, uzun emel ve arzuları ile kesrete ve çokluğa müptelâdır. Bu sebeple insanoğlu çoğunlukla aldanır, kesrette boğulur. İçinden çıkamayacağı işlerin, altından kalkamayacağı yüklerin altına girer.

Gerçekte hâdise o büyük hakikatı, kendisini küçültmeden misâlî olarak küçültüp önüne almak, kalbine misafir etmek ya da zihnine toplayabilmektedir. Ancak bu şekilde insan büyük işlerin içinden çıkabilir.

Bir harita ile koca dünyayı masasına misafir edebilir. Bir model ile çok şeyi imal eder. Bir anahtar ile çok kapıları açar. Bir formül ile çok problemi çözer.

İnsanın bu fıtrî yapısına ve yaratılıştaki özelliklerine ve kâinatın hadiselerine bakıldığında, “yaş ve kuru bütün hakikatı” içinde barındıran Kitab-ı Mübîn yani Kur’ân-ı Kerim, hakikî insanın vazgeçilmez bir rehberidir.

Yirmi Beşinci Söz’de ifade edildiği gibi Kur’ân-ı Kerim, manevî âlemlerin haritası, gizli hazinelerin keşşafıdır. Ruhlar âleminden gelip, çocukluktan, gençlikten, ihtiyarlıktan kabirden berzaha; oradan da cennet veya cehenneme doğru uzun, karmaşık ve zahmetli bir yolculuğa çıkmış bir insana elbette manevî bir harita gerekir.

Hakikatın bir de zaman boyutu vardır ki, insan hep unutur, ihmâl eder ve aldanır. Onun genişliği, sürekliliği, zavallı insanoğluna ait her şeyi bir değirmen gibi öğüten hususiyeti ve müdahale edilemez özelliğiyle insanoğlunun önünde dağlar büyüklüğünde engeldir.

Unutulmaması gereken bir hakikat daha vardır ki, o da şu uçsuz bucaksız uzay ve mekânı nasıl Cenâb-ı Hak yarattı ve rububiyeti ile kontrolü altında tutuyor ve idare ediyorsa; elbette, zamanı da O yarattı ve kudret elinde tutuyor.

Kâinatın ilk yaratılışındaki bir zerrecik mekân ile bir ân-ı seyyale olan zamanı nasıl bir araya getirdi ise, binlerce mertebeyi katederek kâinatın en yüksek hakikatına çıkacak, cennet ve cehennemi ve cemalullah’ı müşahede edecek mukaddes bir seyahatı bir Mi'rac’a sığdırmıştır. Yine aynı şekilde seksen senelik bir ömrü bir Kadir Gecesine sığdırmak ve özetlemek, Âlemlerin Rabbinin kudret ve azametinden, rahmet ve şefkatinden uzak değildir.

Cenâb-ı Hak, iki cihan saadetinin anahtarı, haritası ve kâinattaki hakikat hazinelerinin kâşifi ve yer ve gökte sayısız mahlûkatın dillerinden düşürmedikleri Kur’ân’ı; bir ihsan, bir lütuf ve bir kolaylık olarak bir gecede, Kadir Gecesinde dünya semasına indirmiştir. Bu sebeple kâinat Kur’ân’da toplandığı gibi zaman da Kadir Gecesinde toplanmış ve özetlenmiştir diyebiliriz. O gecedeki ibadetler sayesindedir ki, melaike Âdemoğlunun yaratılışındaki hikmeti hakkıyla anlar ve müşahede etmek için âyetin ifadesiyle “fecr vaktine kadar inmeye devam ederler.”

Harita üzerinde plan ve program yapmak nasıl bir kolaylıktır; aynı şekilde, bir seneyi ve bir ömrü kavramak için de, zaman ve mekânın hakikatlarının özetlendiği Ramazan ayı ve Kadir Gecesini önümüze alıp onunla bir seneyi ve bir ömrü planlamak ve kazanmak mümkündür.

Vaktiyle Bediüzzaman Hazretlerinin bir talebesine sorulmuştu: “Bediüzzaman Hazretleri, mübarek geceleri nasıl değerlendirirdi?” Cevabı ilginçti: “Elbette mübarek gecelerde, diğer gecelerden çok farklıydı. Ancak ‘her ayı Ramazan, her geceyi Kadir bilirdi’ ifadesi Üstadımızda en güzel şekilde tecelli etmişti. Bu sebeple kelimelerle anlatmak çok zor!”

Evet Ramazan bitiyor, ancak o mânâdan alınan şevk ve gayret ile yıl boyu hatta ömür boyu Bediüzzaman Hazretlerinin peşinden “Kâbe’ye giden karınca misâli” mukaddes bir yolculuğa çıkmak mümkün.

“Zamane insanı” zamana mahkûm olmuştur. Ancak İslâm demek, İslâmî yaşantı demek; neredeyse zamana hâkimiyettir ve o en değerli sermayeyi en güzel şekilde değerlendirmektir. Beş vakte tahsis edilen ve Dokuzuncu Söz’de izah edildiği gibi; insan, insanlık ve kâinatın ömründeki devirler gibi birçok hakikate işaret eden günlük namaz, yine Cuma ve Bayram namazları ve Ramazan orucu gibi haftalık ve yıllık namaz ve ibadetler ve hac gibi ömürlük ibadetler zamana hâkimiyetin en önemli göstergeleridir.

Şüphesiz zamana hâkimiyetin ve ondan hakkıyla istifade etmenin en önemli esaslarından birisi de, zamanın sahibine tâbî olmak, kâinat kitabını ve onun tercüme-i ezelîsi olan Kur’ân-ı Kerim’i onun dersiyle okumak ve onun yolunda giderek iştirak-i amal-i uhreviyedeki muazzam sırrı yakalamaktır.

05.09.2010

E-Posta: [email protected]



Osman ZENGİN

Kadir ve kıymeti bilinesi gece...


A+ | A-

Senede bir geliyor, ama tam geliyor. Adeta, Ramazan boyunca yapılan ibadetlerin hasılâtının toplandığı bir gece. Öyle bir gece ki, en basitinden bir defa “Allah!” kelimesini zikretsek, seksen üç küsûr sene “Allah!” demişiz gibi sevap alıyoruz. Yani o gece yapılacak her ibadete; tesbihe, zikre, okunacak Kur’ân’a, kılınacak namaza, seksen üç küsur senelik bir ibadet yapılmış gibi sevap veriliyor. Kim böyle bir mükâfattan, nurdan istifade etmek istemez ki?

Aziz milletimiz, Allah’a şükür ki, bu gecenin kadrini ve kıymetini bilir. Ondandır ki, Kadir Gecesi bir başka idrak edilir bizim memleketimizde. Sabaha kadar uyanık kalınarak, elinden geldiğince, dilinin döndüğünce ibadet yapar milletimiz. O kıymetli vakitte müteyakkız kalmak için uykusundan fedakârlık yapar, Rahman’a yönelir. Tabiî bu arada, ya uykuya dayanamayan, ya da ertesi gün işe gidecek olanların bazıları, tam sabaha kadar ibadet yapamıyor. Ama, bu arada dikkat edilemeyen bir şey oluyor, gerek Kadir Gecesinde gerekse başka mübarek gecelerde veya normal gecelerde yapılan ibadetlerde, ibadetlerin en makbul vakti, gecenin üçte birlik son kısmıdır. Yani, güneş akşam saat 20.00’de batıyor, sabah da 05.00’te doğuyor diyelim. Buna göre gece 02.00’den sonraki vakitte yapılan ibadet çok makbuldür.

Haydi Kadir Gecesinde sahura kalkıldığı için, belki bu vakitlere uymak mümkün olabilir. Ama diğer gecelerde buna dikkat etmek lâzım. Bizim, çok ehl-i tahkik olmayan insanımızda genellikle bir âdet vardır: Yatsı namazında camiye gidilir, gelip evde de TV’lerden mevlid yayını dinlenir, tamam gece ihyâ edilmiş demektir. Böyle yapmak yerine, ya sabahtan biraz uyuyup, uykuyu alarak geceyi dinç ve uykusuz geçirmeli. Özellikle de, dinî sohbet mekânlarına giderek, buradaki kandil programlarına iştirak etmeli.

Gece sabaha kadar kalamayacak olanların yapması gerekense, yatsı namazını kıldıktan sonra yatıp iki-üç saat kadar uyuduktan sonra, yukarıda bahsettiğimiz gibi, gecenin son üçte bir vaktinde kalkıp ibadet yapmak olabilir.

Evet, bu gecenin kıymetini idrak edip, Kadir Gecesi feyzini almak için gayret gösterenleri, bu geceden bihakkın feyizlenenler gibi feyizyâb eylesin Allah!

Ey kadri, kudreti her şeye yeten Rabbim! Sana âbid ve sâcid olan; ibadetinde, secdesinde sana yönelen kullarına merhamet eyle! Onlara dünyevî ve uhrevî saadetler nasib eyle, felâket ve helâket verme! Maddi–manevî rızıklarına bereket ihsan eyle! Dertlilerine derman, hastalarına şifalar ihsan eyle! Darda, zorda bırakma! Kabir azabı, cehennem azabından muhafaza eyle! Onları, Cennetinle cemâlinle müşerref eyle İnşâallah!

05.09.2010

E-Posta: [email protected]



Süleyman KÖSMENE

Seksen yıla sığmayan gece: Kadir Gecesi


A+ | A-

Kur’ân’ın; “Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Cebrâil o gece her türlü iş için Rablerinin izniyle inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir rahmettir” 1 buyurduğu; Peygamber Efendimiz’in (asm), “Allah Kadir Gecesini ümmetime hediye etmiştir. Ondan önce hiç kimseye vermemiştir” 2 buyurduğu kadri ve kıymeti yüce bir geceye giriyoruz.

Bu gece, bütün kâinatın rahmetle kuşatıldığı bir gece. Bu geceyi idrak etmek seksen senelik bir ömre bedel. Kur’ân’ın dünya semasına nâzil olduğu Kadir Gecesi, İnşâallah, bir kez daha rahmete susayan gönüllerimizi ihyâ edecek.

Yaklaşık bir aydır arınan kalbimiz, ibadetlerle Cenâb-ı Hakk’a yaklaşan ruhumuz bu gece İnşâallah arınmışlığın zirvesine yükselecek. Zikrimiz ve fikrimizle, Kur’ân okuyarak, gözyaşlarıyla tevbe ve istiğfar ederek Allah’a sığınacak ve İnşâallah seksen yıllık bir hayırlı ömürle kazanmaya denk yüksek sevaplar kazanabileceğiz. Ramazan ayında rahmetin, mağfiretin, sevabın, feyzin ve faziletin zirveye ulaştığı bu gece: Kadir ve kıymet gecesi. Biz Allah’ın kadrini bilirsek, bizim de Allah katında kadrimiz ve kıymetimiz olur. “Onlar Allah’ın kadir ve kıymetini hakkıyla bilemediler” 3 buyurarak bizi muhakkak ve muhakkak Allah’ı bilmeye ve takdir etmeye çağıran Kur’ân, Allah’ın bizi hadsiz bir şefkatle, sonsuz bir mağfiret ve sınırsız bir rahmetle kucakladığını ve merhamet buyurduğunu birçok âyetinde açık biçimde ilân eder.

Bu geceye mahsus bir namaz rivayet edilmiş değildir. Bu, Müslüman için zenginliktir. Müslüman her tarz ve her yol ile Allah’a yaklaşmaya çalışır. Bu gece; bilhassa kazası olanlar için başta kaza namazı olmak üzere namaz kılmak, nafile namaz kılmak, Kur’ân okumak, Cevşen okumak, Allah’ı çokça zikretmek, tevbe ve istiğfar etmek bu geceyi ihyâ etmemiz için yeterli olan önemli ibâdet biçimleridir. “Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır” âyetini tefsîr eden Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, bu âyetin, bu gece okunan her bir Kur’ân harfine otuz bin sevap verildiğini müjdelediğini bildiriyor.4

Hazret-i Âişe (ra) validemiz anlatıyor: “Yâ Resûlallah! Gecenin Kadir Gecesi olduğunu anlarsam ne diyeyim?” diye sordum.

Allah Resûlü (asm) şöyle buyurdu: “Şöyle dersin: ‘Allahümme inneke afüvvün, tühibbü’l-afve, fa’fü annî.’ (Allah’ım, muhakkak Sen Afüvv’sün! Affedicisin. Affetmeyi seversin. Beni affet!)” 5

Ebû Hüreyre’nin (ra) bildirdiğine göre, Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurdu:

“Kim Kadir Gecesinde fazîletine inandığı ve sevabını Cenâb-ı Hak’tan umduğu için ibâdete kalkar ise, geçmişteki günahları bağışlanır.” 6

Mübarek Ramazanın sonuna yaklaştığımız bu günlerde Rabb’imiz tarafından bağışlanmak ve kulluğuna kabul edilmek en büyük gayemiz değil mi? Affa uğramak için uğraşmıyor muyuz? Günahlarımızı serip dökerek Rabb’imizden mağfiret talep etmiyor muyuz?

Çünkü O’nun bağışlaması, affı, mağfireti, merhameti bizden razı olduğunun alâmetidir.

Nitekim O’na döndürüleceğiz!

Nitekim O’na gidiyoruz!

Öyleyse, bu gece O’nun kelâmını daha fazla okuyarak günahlarımıza şefaatçi yapalım. Ne dersiniz?

Bu gece, O’na daha bir içten ve gözyaşları ile iltica edelim, O’na sığınalım. Affını ve mağfiretini isteyelim. Cehennemden kurtulmamızı dileyelim. Allah’ın rızasını talep edelim.

Seksen yıla sığmayan bir kudsî çekirdek hükmünde olan Kadir Gecenizi tebrik ederim.

DİPNOTLAR:

1- Kadir Sûresi, 97/3, 4, 5.

2- Câmiü’s-Sağîr, 2/1040.

3- Hac Sûresi, 22/72.

4- Sözler, s. 312.

5- Riyâzü’s-Sâlihîn, 1192.

6- Riyâzü’s-Sâlihîn, 1186.

05.09.2010

E-Posta: [email protected]



Hüseyin GÜLTEKİN

Ne “Haydo”, ne “Haydar Ağa”, en doğrusu “Haydar”


A+ | A-

Görüldü ki, bu iş referandumdan öteye, tabir yerinde ise bir bilek güreşine, bir horoz dövüşüne dönüştü. Karşılıklı suçlamalarla, ölçüsüz tehdit ve ithamlarla iş bir referandumdan ziyade, partilerin bir gövde gösterisine benziyor. Bazen de hakarete varan sataşma ve çekişmelerle referandum adına parti liderlerinin birbirlerini alt etme gibi çirkin sahnelerine şahit oluyoruz. Kısaca hamasî nutuklarla, içi boş sloganlarla, mesnetsiz iddia ve suçlamalarla, yerine getirilmesi imkânsız söz ve vaadlerle parti liderleri taraftar bulmaya çabalıyorlar. Hemen hepsi de milleti nasıl, ne şekilde dolduruşa getirmenin, gaz vermenin plan ve senaryolarını hazırlamakla meşgul.

Dikkatle bakıldığında görülür ki, referandum çalışmaları, bir genel seçim provası şeklinde devam ediyor. Adı referandum da olsa her parti, meydanlarda çektikleri nutuklarla gizli bazı niyetlerini ele veriyor. Hedefte referandumda “evet” veya “hayır” yarışı olsa da, asıl maksadın önümüzdeki genel seçim olduğu sırıtıyor. Onun için partiler, referanduma götürülen paketin içindekilerini millete anlatmaktan ziyade, referandumla hiç ilgisi bulunmayan konulara giriyorlar; şimdiye kadar yaptıkları ve bundan sonra yapacakları hizmet ve icraatları abartılı bir şekilde anlatıyorlar.

Birinin ak dediğine diğeri kara diyor. Birbirlerine üstünlük kurmak için çekinmeden karalama ve iftiralarda bulunuyorlar. Ağza alınmayacak hakaret dolu sözlerle puan toplamaya çalışıyorlar.

Birisini dinlediğiniz zaman, sanki bunca zamandır iktidarda değil; özlediği reformları gerçekleştirebilme fırsatını bulamamış; seçimlere kısa bir zaman kala ancak bu imkânları elde etmiş olmalı ki, referandum paketini milletin reylerine sunuyor. Ve bu paket geçtiği takdirde her taraf süt liman olacak, şimdiye kadar çözülmemiş bütün problemler çözülmüş olacak, ülke gerçek bir demokrasiye kavuşmuş olacak.

Rüştünü, kariyerini ispat etmenin çabasında olan malûm partinin söylediklerine bakınca da, referandum paketinin içi boş, iktidar partisini kurtarmaya yönelik bir paket olduğuna, bu paketi reddetmekle ülkenin kurtulacağına, gerçek demokrasinin kendi iktidarlarıyla mümkün olacağına inanmamız isteniyor.

Siyasî hesaplarının tahakkuku uğruna bunlar dini ve dinî değerleri de çekinmeden kullanıyorlar. Bunlardan birisi, geçen genel seçim arefesinde “Başörtüsü yasağını kaldırmak bizim namus borcumuzdur” diyerek oy toplayıp iktidar olduktan sonra, verdiği o sözünü hemen unutuverdi. Siyasî hayatı hep dinî değerlerle kavga etmekle geçen malûm partinin yeni genel başkanı da şimdi başörtüsü yasağını çözeceğini söyleyerek taraftar toplamaya çalışıyor.

Bediüzzaman’ın yıllar önceden; “Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım” dediği siyaset, günümüzde yapılmakta olan bu siyaset olmalı. Yalan ve aldatma üzerine kurulan bugünün siyasetinden ve siyasilerinden gerçekten Allah’a sığınmak gerek. Görüldüğü gibi Bediüzzaman’ın tesbitiyle “hayat-ı içtimaiye-yi siyasiyede sıdk ve doğruluğun ölmesiyle” bu duruma geldik.

Bizim durumumuza gelince: Gündemimizde herhangi bir değişiklik yok. Tesanüdümüzü haleldar etmeden, ihlâs ve uhuvvetimizi muhafaza ederek hizmetlerimize devam… Üstadın ifadesiyle; bazıları ifrat ile “Haydar Ağa”, bazıları da tefrit ile “Haydo” dese de, bizler geçmişte “Haydar” dediğimiz gibi, şimdi de “Haydar” diyeceğiz. Siyasilerin dolduruşlarına gelip, aslî vazifelerimizi unutup, yapay gündemlere takılıp kalmayacağız. Çünkü biz biliyoruz ki, referandumdan “evet” de çıksa, “hayır” da çıksa, ülkede çok fazla bir şey değişmeyecek. Üstadın “Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz” tesbitini akıldan çıkarmamak gerek. Yine onun; “Biz müteharrik-i bizzat değiliz” (Kendi kendimize hareket etmiyoruz) sözünü de iyi okumak lâzım.

05.09.2010

E-Posta: [email protected]



Kazım GÜLEÇYÜZ

Ramazan’a veda ederken


A+ | A-

Otuz üç yılda bir bütün mevsimleri dolaşan Ramazan’ın on sene boyunca yaz aylarını şenlendireceği yeni bir döneme ilk adımı attığımız geçen yıl, yaz Ramazan’larının ilkini idrak etmiştik. Bu sene de ikincisini tamamlamanın eşiğindeyiz. Bu gece Kadir Gecesi. Perşembe günü de Ramazan Bayramı.

O güne erişirsek, ömrümüzün bir Ramazan’ını daha geride bırakmış olacağız. Bir dahaki Ramazan’a kavuşacağımızın garantisi yok. Nitekim geçen Ramazan’da aramızda olup da sonraki süreçte terhis belgelerini alarak berzaha intikal etmiş nice dostlarımız var… Cenab-ı Hak cümlesine rahmet eylesin; bizleri de rızası dairesinde hüsn-ü hatime ile neticelenen hayırlı ömürler yaşamaya muvaffak kılsın.

Kadir Gecesini içinde saklaması sebebiyle, ibadetle geçmiş bin aydan, yani seksen küsur senelik bir ömürden daha hayırlı olduğu bizzat Kur’ân’da müjdelenen Ramazan ayını hakkıyla idrak ve ihya edebilmek, bizler gibi yarım asrı geride bırakan, yani ömür ortalamalarına göre zamanı azalan ve hızla da azalmaya devam eden insanlar için ayrı bir önem ve hassasiyet arz ediyor.

Gerçi bunun farkında olup gereğine uygun yaşayabilmek, hayatın her safhasında önemli. Özellikle de gençlik döneminde, her an için muhtemel olan erken bir ölüm vuku bulmadığı takdirde, bir gün ihtiyarlayacağını bilerek, bu şuurla hayatını tanzim edebilmek, büyük bir bahtiyarlık ve hadisle de övülen takdire şayan bir tercih.

Hayatlarını bu istikamette yaşayıp da 50’li yıllara erişenlerin ise, ne kadar olacağını bilemedikleri kalan ömürlerinde bu çizgiyi taçlandıracak ve terhis belgesini, en yüksek takdirnameler ile birlikte almalarını netice verecek gayretler içerisinde olmaları beklenir.

Cenab-ı Hak cümlemizi buna muvaffak kılsın inşallah.

Bunun için de, dediğimiz gibi, bilhassa bu paha biçilmez ve bir daha elimize geçmeyecek kıymetli zaman dilimlerini en iyi şekilde değerlendirmeye çalışalım.

Geçen seneki Ramazan’a veda yazısında vurguladığımız, yaz Ramazan’larının toplum genelindeki terbiye edici, gaflet ve sefahet meyillerini dizginleyici müsbet tesirlerinin kendisini daha fazla hissettirdiği şu günleri boşa harcamayalım.

Ve bu çerçevede, şu günlerin en çok konuşulan konusu olan referandum meselesi, ”evet mi, hayır mı?“ gibi güncel bahislere kendimizi çok fazla kaptırmadan, hele incitici ve kırıcı suçlamalara tevessül etmeden, her şeyi ölçüsünde ve kararında götürelim.

Kalan son bir haftayı da sakin ve sağduyulu bir şekilde, hasarsız atlatalım.

Biliyorsunuz, iki haftayı aşkın bir süredir yazılara ara vermiştik. Bu zaman zarfında, televizyonlardan uzak, internetsiz ve gazeteler yerine ecram ve elvah-ı âlemi mütalâaya yöneldiğimiz bir ortamda idik. Kısmen dönüp yaptığımızda gördük ki, referandum tartışmalarında kayda değer yeni bir gelişme yok. Ki, olmasını da beklemiyorduk zaten.

İktidarın, paketi kendi hesapları istikametinde büyük bir demokrasi hamlesi olarak takdim çabasını sürdürdüğü, muhalefetin de körlemesine hayır kampanyasına devam ettiği bir ortamda Yeni Asya’nın ortaya koyduğu olgun, mesafeli ve gerçek anlamda demokrat duruşun isabeti çok daha iyi anlaşılıyor.

Sandıkta kullanılacak reyin kararını bireylerin kendi tercihlerine bırakan bu tavır, farklı tercihlerin yaptırım tehditleriyle cezalandırılmaya çalışıldığı bir ortamda, örnek bir demokrasi dersi niteliğini de taşıyor.

Kampanya sürecinin nisbeten dahi olsa dengeli ve mutedil bir zemine oturmasında da Yeni Asya’nın yapıcı ikazlarının önemli bir katkısı olduğunu düşünüyoruz.

Dileğimiz, sürecin başından beri vurguladığımız üzere, paket ve referandum vesilesiyle yapılan tartışmaların, yeni ve gerçek anlamda demokrat bir anayasanın önünü açması ve sandıktan çıkacak neticenin de bu süreci hızlandırması.

Kadir Gecenizi tebrik ederken, Ramazan Bayramınız da şimdiden mübarek olsun diyoruz.

Bayram ve referandum sonrası buluşmak dileğiyle.

05.09.2010

E-Posta: [email protected]



Cevher İLHAN

Leyle-i Kadrin duâsı ve dâvâsı…


A+ | A-

Bediüzzaman, Leyle-i Kadri, “Hem bu memleketin, hem âlem-i İslâmın mühim bayramlarının mukaddemesi” olarak târif eder.

Bundandır ki “meyvedâr Leyle-i Kadri”, “gelen saadetli Bayram”la, “bütün ruh u cânıyla tebrik ve tes’id eder.

Bediüzzaman’ın bir Leyle-i Kadri ve Bayramı tebrik mektubunda, “Umûm Nur Talebelerinin ve Nur taraftarlarının mübârek bayramlarını tebrik içinde ve çok zamandan beri esâret altında kalmış ve istiklâliyetini kaybetmiş Hindistan, Arabistan gibi âlem-i İslâmın büyük memleketleri birer devlet-i İslâmiye şeklinde Hind’de yüz milyon bir devlet-i İslâmiye, Cava’da elli milyondan ziyade bir devlet-i İslâmiye ve Arabistan’da dört beş hükûmet bir cemâhir-i müttefika (birleşik cumhuriyetler) gibi Arap birliği ile İslâm birliğini birleştirmesindeki âlem-i İslâmın bu büyük bayramının mukaddemesini tebrik ile bu bayram bize müjde veriyor” ifâdesi, mübârek Ramazanı, Leyle-i Kadri ve peşinden gelen Bayramı ibâdetle beraber İslâm dünyasının mânevî kurtuluş, barış, hürriyet ve istiklâliyet dâvâsının duâsı olarak anlamlandırır. (Emirdağ Lâhikası, 234) “Bu millete Türk milletine ve âlem-i İslama mânevî bayramlar idrâk ettirmek” şuuru olarak mânâlandırır. (Tarihçe-i Hayat, 195)

“BÜYÜK BAYRAM”IN

MUKADDİMESİ…

Bediüzzaman’ın “Âlem-i İslâmın bu büyük bayramının mukaddemesini tebrik ile bu bayram bize müjde veriyor” diye başladığı bir diğer mektubunda, içte ve dışta Kur’ân ve İslâmiyet lehindeki iki gelişmeyi misâl vermesi, Leyle-i Kadrin ve Bayramın duâ ve dâvâ bütünlüğünün açık ifâdesi olur.

“İstanbul’da, Re’fet Beyin ve Mustafa Oruç’un yazdıklarına göre, çok zaman İslâm ordusunu idâre eden ve sonra dârü’i-fünûna (üniversiteye) inkılâp eden Harbiye Nezâreti ve bâb-ı seraskerî, o muazzam binânın alnında, hatt-ı Kur’ân ile o mânidar Kur’ân âyeti yazılmışken, sonra da mermer taşlarla üzeri kapatılıp o nurları gizlemişlerdi. Şimdi yeniden hatt-ı Kur’âniyeye bir nümûne-i müsaade ve Risâle-i Nur’un tâkip ettiği maksadına bir vesîle ve üniversite ileride bir Nur medresesi olmasına bir işâret” olarak belirtir.

Keza “siyasetin ve içtimâiyât-ı beşeriyenin en mühim bir şahsiyeti meşhur âlim ve akılca on dokuzuncu asrın en büyüğü ve içtimâî feylesofların en ilerisi” olarak tavsif ettiği Prens Bismarck’ın eserinden alınan, “Kur’ân’ı her cihetle tetkik ettim; her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm. Bunun misli ve beşeriyeti idâre edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez.’ Ve Peygambere hitâben der: ‘Yâ Muhammed! Sana muâsır olamadığımdan çok müteessirim. Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bâdemâ (bundan sonra) göremeyecektir. Binâenaleyh, senin huzurunda kemâl-i hürmetle eğilirim” iktibasını bir “bayram müjdesi” olarak nakleder.

Devamında “hem âlem-i İslâm, istiklâliyetini bir derece elde etmesi; ve ecnebî hükûmetlerin hakaik-ı Kur’âniyeyi araması; ve garb (Batı) ve şimâl-i garbîde (Batı Avrupa’da) Kur’ân lehinde büyük cereyan bulunması”nı “Nurların da her tarafta fütûhâtı ve ileri gitmesi ve büyük bir fa’i-i hayır”ın emâreleri olarak “bir bayram hediyesi” olarak takdim eder” (Tarihçe-i Hayat, 450)

Yine “Nur Talebelerinin hem dahil, hem hariçte, hem Arapça, hem Türkçe Nurların neşriyatına çalışmalarını ve dindar Demokratların bir kısm-ı mühimmi Nurların serbestiyetine taraftar çıkmalarını bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz” cümlesiyle, iman ve Kur’ân hizmetinin “beşer (insanlık) istikbâlinin bayramı” müjdelemesiyle, aynı mânâya dikkat çeker. (Emirdağ Lâhikası, 336)

Bunun içindir ki “Hususan o eski tahribatı tâmirata başlayan hakikî vatanperverler olan Demokrat nâmında hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverleri takdir”le, “Ezân-ı Muhammedînin (a.s.m.) kemâl-i ferahla on binler minarelerde okunmasını tebrikle “bu memlekette şeâir-i İslâmiyenin yeniden parlamasının bir müjdecisi”olarak kabul eder.

Ve “seksen küsur sene bir ibadet ömrünü kazandıran Leyle-i Kadr”in mânâsını, bu vatanda “İnşaallah, o Ahrârlar istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olacaklar” duâsına vesile kılar. İlâhî rahmetten Ramazan-ı Şerifteki ibadet ve duâların makbuliyetinin niyâzının yanı sıra, “bu memleketin ve hem âlem-i İslâmın mühim bayramlarının mukaddemesi olarak tanımlar… (Emirdağ Lâhikası, 267; Tarihçe-i Hayat, 532)

KUDSÎ VE ULVÎ

MÂNÂ VE MÜJDE…

İşte Bediüzzaman’ın, “Leyle-i Kadirde kalbe ihtar edilen bir hakikat” dersinde, dünya hâkimiyeti için yetmiş milyon insanın katledildiği iki Dünya Savaşının zulüm ve istibdadıyla ve merhametsiz tahribâtıyla gelen dehşetli vicdan azabıyla yaratılışındaki yüksek istidâdın mâhiyetinin dehşetli yaralanmasıyla insanlığın içine girdiği arayışa Kur’ânî devaları sunmasının mânâsı budur. (Emirdağ Lâhikası, 216)

Bir başka “tebrik” mektubunda, “âlem-i İslâmın büyük bayramının arefesi olan ve şimdilik Asya ve Afrika’da inkişafa başlayan ve dört yüz milyon Müslümanı birbirine kardeş ve maddî ve mânevî yardımcı yapan İttihad-ı İslâmın, yeni teşekkül eden İslâmî devletlerde tesise başlamasının ve Kur’ân-ı Hakîmin kudsî kanunlarının o yeni İslâmî devletlerin kanun-u esasîsi olmasından dolayı büyük bayram-ı İslâmiyeyi tebrik” etmesi yine bu mânâ içindir. (Emirdağ Lâhikası, 448)

“Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketi, Kur’ân harfleriyle Leyle-i Kadrin dakikalarının âşirelerinin çarpımının toplamı adedince üzerinize olsun” duâsıyla başladığı bir diğer mektubundaki, “Ramazan’ın yüksek mertebesi” ve “Leyle-i Kadrin hakikatini kazanmanın” beyânı da budur. (Kastamonu Lâhikası, 65)

“Ramazan-ı Şerif” ve “Leyle-i Kadre lâyık bir tarzda çalışma”nın ve “bu hakikati idrâk”in kudsî ve ulvî hakikati de budur. (Kastamonu Lâhikası, 62, 205; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 150)

İşgal, zulüm ve istibdat karabulutların İslâm dünyası üzerinden dağılması, Batı medeniyetinin ayrışması ve tasaffisi ile “hakîki medeniyet” olan Kur’ân medeniyetinin renk renk, desen desen çiçek açması; Ramazanın mübârekiyeti, Leyle-i Kadrin kadri, Bayramın mânâsı bu kudsî ve ulvî hakikatle olacaktır…

«««

Leyle-i Kadrinizi ve Ramazan Bayramınızı tebrik eder; İslâm âlemi ve insanlık için bu kudsî ve ulvî mânâlara vesile olmasını dilerim…

NOT: Bayram sonrasına kadar kısa bir izin için, izninizle… C. İ.

05.09.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri




Son Dakika Haberleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.