28 Eylül 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Biz onu (asm) kendimizden çok düşünüyor muyuz?

Kelebeklerin ateşe koştuğu gibi koşuyoruz… Yanmaya koşuyoruz, hem de kendi rızamızla...

Tek sermayemiz ömrümüzken onu da ateşe atıyoruz, mahvediyoruz. Bir el tutuyor bizi, “Gitme ateşe, yanarsın” diyor, bizim için göz yaşı döküyor. “Yanma” diyor, “Atma kendini ateşe” diyor ve biz yine ateşe gidiyoruz..

Hz. Peygamber (asm) buyuruyorlar ki: “Benim misalimle sizin misaliniz, şu temsile benzer: Bir adam var, ateş yakmış. Ateş etrafı aydınlatınca, pervaneler (gece kelebekleri) ve aydınlığı seven bir kısım hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onları kurtarmaya (mani olmaya) çalışır. Ancak hayvanlar galebe çalarak çoklukla ateşe atılırlar. Ben (tıpkı o adam gibi) ateşe düşmememiz için belinizden yakalıyorum, ancak siz ateşe ateşe koşuyorsunuz.”

Bizim her halimizi öyle ince düşünüyor ki, ayağımıza diken batsa inciniyor. Gözümüzden yaş aksa o bizden çok ağlıyor. O öyle bir Peygamber ki (asm), en büyük zaafı ümmeti. “And olsun ki, size kendi içinizden öyle bir nebî geldi ki; size bir sıkıntı gelmesi ona pek ağır gelir, o mü’minlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Tevbe: 128) Doğduğunda “ümmetî, ümmetî” diyen o ümmî zat (asm), ahirette de yine “ümmetî, ümmetî” diye Rabbine yalvaracak .

Peki bu azim şefkate, merhamete karşı biz bîhaber mi kalacağız? Mukabele etmeyecek miyiz? Bir hadisinde Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri, beni, babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz.”

Bir zatın ifadesiyle “Her ümmet kendi peygamberine benzer” (ve benzemeli). Bu söz karşısında titremeliyiz. Ve kendimizi hemen muhasebeye çekip “Peygamberimize (asm) ne kadar benziyoruz?” diye defalarca düşünmeliyiz. Acaba onun (asm) bizi sevdiği gibi biz onu (asm) sevebildik mi? Ona (asm) olan sevgimizden dolayı, sırf ona (asm) benzemek için, kızdığımız bir adamı affettik mi? Bize hakaret edene, bize karşı hata işleyene, bizi incitip kırana karşı merhametli olup da “Ya Resulallah, bir nebze olsun sana benzemek için affediyorum, kızmıyorum, bağışlıyorum ve eminim ki sen de haberdarsın” diyerek nefsimizi yenebildik mi? Eğer yapabildiysek, çok büyük işler başarmışızdır.

O kendisini taşlayanlara karşı bile merhametliydi.. “-Bilmiyorlar Allahım, bilseler böyle yapmazlardı” diyerek kendisine taş atana bile merhamet etmişken, biz acaba ona ne kadar benzeyebileceğiz?

Günlük hayatta, trafikte korna çalanla kavga eden, kuyruklarda tartışan, her fırsatta karşımızdakinin kalbini kırarak, o şefkatin, merhametin tecessüm etmiş hâli olana (asm) benzeyeceğimizi düşünüyorsak yanılıyoruz. Ve bu hâl ile de onu kendimizden çok sevdiğimizi söyleyebilecek miyiz? Yoksa hiddetimiz, sinirimiz onun sevgisinin önüne mi geçecek? Allah muhafaza… Eğer hiddetimiz onun sevgisinin önüne geçecekse, yarın mahşerde ona bakıp da ne diyeceğiz?

O (asm) bizi bizden çok düşünürken, biz onu (asm) kendimizden çok düşünüyor muyuz?

Ne kadar sünnetine ittibâ ediyorsak, o kadar ona benziyoruz demektir. Ne kadar benziyorsak, onu o kadar çok seviyoruz demektir. Ona (asm) ne kadar benziyorsak, ona (asm) ne kadar ittibâ ediyorsak, Allah’ı da o kadar çok seviyoruz demektir.

SAİD ŞENER

[email protected]

28.09.2010


İslâm edep ve haya dinidir

Bayramın ilk gününün son saatleriydi. Otobüs tıklım tıklımdı. Üç tane Alman genç bayan, cam kenarında ayakta yer bulabilmiş, aralarında konuşuyorlardı. Yanlarına sözüm ona Müslüman bir genç gelip durdu. Bayanların Müslüman olmayışı ve müstehcen giyinmeleri dikkatini çekti. Kalabalıktan istifade, gözleri etrafı kolaçan edip bayanlardan yanında olanını taciz etmeye başladı. Arka tarafta bulunan iki-üç genç de o bayanlara hava atmak için, bilmedikleri belli olduğu halde İngilizce konuşmaya çalışıp gülüştüler. Bu olaya tepkisiz kalamazdım, gözgöze geldiğimizde “Ahlâkınızı takının” dercesine baktım. Gençler, bayanlardan önce indiler. Bayanlar derin bir “oh” çektiler. Ne geçirdiler acaba içlerinden, neler konuştular bu konuda?

“Bunlar nasıl Müslüman?”

“Kimseye saygıları yok” mu dediler?

“Bu nasıl İslâmiyeti yaşayıştır, bu nasıl örnek oluştur” mu dediler acaba?

Bayanların Müslüman olup olmaması ve edebe uymayan giyim-kuşamları bir yana; bir Müslüman herşeye rağmen ahlâklı, saygılı olabilmeli ve Müslümanlığı, İslâmiyeti gerektiği gibi yaşayabilmelidir diye düşünüyorum.

Hani bir peygamber kıssası vardır buna benzer bir olayla ilgili. Efendimiz (asm) bir zâta şöyle buyurmuştu: “Aynı şey senin annene, kız kardeşine, teyzene vs. yapılsın ister misin?”

Evet, hiç kimse aynı şeyin, kendi yakınlarına yapılmasını istemez herhalde, öyle değil mi?

Maalesef, ahlâk dejenere olmuş. Hayâ yok denecek kadar az. Ne aileden, ne de başka bir şekilde eğitim alınmamış... Kişilik bozukluğu var ve bir de buna çevre faktörü eklenince, karşımıza böyle nâhoş, üzücü manzaralar çıkıyor. İnsanlar hayattan ders almıyorlar. Hayatı yorumlayamıyorlar. Bilmiyorum hangi pencereden, ne renk gözlüklerle bakıyorlar hayata? Neden bu kadar hissiz ve duyarsız davranılıyor? İslâmiyet ve Müslümanlık yeterince öğrenilip yaşanmıyor ne yazık ki. Zaten “bilselerdi yapmazlardı”... Âyetlerden ve hadislerden insanlarımız bîhaber. Günah üstüne günah, hata üstüne hatalar yapılıyor. Bunlar da yetmezmiş gibi İslâmiyetin ve Müslümanlığın zedelenmesine sebep olunuyor. İnsanlara örnek olup İslâmiyeti tanıtacağımıza, tam tersini yapar olduk ne acı ki. Nefse kapılmış gidiyoruz. Ne ilk düşünülüyor, ne de son. En ufak bir kıvılcım çok şeye mâl olabilir.

Bizler anne-baba olarak önce kendimizi, sonra kendimizle birlikte evlâtlarımızı eğitmeliyiz. İlim sahipleri böyle kişilere yardımcı olmalı. İnsanlar dışlanmadan, hor görülmeden eğitilmeli, kirlerden temizlenmelerine yardımcı olunmalıdır.

Bilinmelidir ki, İslâmiyet edep ve haya dinîdir; huzur, temizlik, kardeşlik, birlik-beraberlik sunar insana. Herşeyin en güzeline ulaştırır. En Güzel’e ulaştırır bizleri.

En Güzel’e lâyık kul olabilmek duâsıyla... Ve iki âyet meâli küpe olsun kulağımıza:

“Lut da hani kavmine demişti ki: ‘Göz göre göre bir hayasızlık mı yapıyorsunuz?’” (Neml-54)

“Resûlüm! Mü’min erkeklere gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha iyi bir davranıştır. Şüphesiz Allah onların yapmakta olduklarından haberdardır.” (Nur-30)

ARZU KONAN

28.09.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.