Muzaffer KARAHİSAR |
|
Gece vakti |
Çalışanlarla bir konu üzerinde görüşme yapıyorduk. Sıkıntılı bir konu olduğu için, enine boyuna bütün yönlerini ve alternatif çözüm yollarını düşünüp konuşurken iyiden iyiye dalmışız. O, içeri hışımla daldı ve olanca heybetiyle yanıma yaklaşıp yüksek tondan selâm verdi. Telâşlı telâşlı konuşmaya başladı. İçinde bulunduğu stres ve panik, yüzündeki gergin ifadelerden rahatça anlaşılıyordu. Birbiri peşisıra el kol hareketleri ile anlattıklarından ilk etapta bir şey anlamadım. Bütün dikkatimle ona yönelerek şaşkın baktığımı fark ederek; tekrar başa dönerek geçtiğimiz gün de hatırlattığını, kurumun kömürlerini birilerinin alıp götürdüğünü anlatmaya çalışıyordu. Onun söylediklerine önem verdiğime inandırmam gerektiğini biliyorum. Kömürleri takip ettirdiğimi hiçbir eksilme olmadığını, görevlilerin ve güvenlikçilerin titizlikle konuyu takip ettiklerini anlatsam da nafile. “Onlar bilmezler, takip etmezler” diye ne söylesem cevap yetiştiriyordu. Yaşlı insanların kendilerine ait tutkuları, doğruları ve takıntıları olduğunu düşünerek, onun iddialarına itiraz etmeden, uzatmamak için öylesine “Tamam sen bundan sonra takip et, gördüğünü, bildiğini bana söyle” deyip gönderdim. Halil Amca bu söz üzerine durumdan vazife çıkararak haberimiz olmadan oraların fahri bekçisi olmuş. Bahçede ne olup bitiyor, kim geliyor, kim gidiyor takibe başlamış. Bakmış ki bir hareket, bir faaliyet ve hırsızlık olayı olmuyor; “Bu iş olsa olsa geceleri herkes yattıktan, el ayak çekildikten sonra oluyordur” diye şüphelerini gece vaktine yoğunlaştırmış. Bir ara bahçede dolaşırken karşılaştık. Selâmlaştıktan sonra bana dönerek elleriyle işaretler ederek: “Ben çok cesur bir adamım, hiç bir şeyden korkmam. Gözümü budaktan esirgemem. Görev yaptım mı tam yaparım. Olunca öyle olacak, kuş uçurtmam, takipteyim. Yaramaz bir vaziyet yok. Sen telaş etme…” Böyle peşpeşe sıraladığı konuşmalarından sağlık, mutluluk haberlerini verdiğini anlayarak konuşmaların onaylayıcı ifadeler kullanarak, bende; dürüst, çalışkan, başarılı insanın hali başka gibi, bir şeyler söyleyerek ayrıldık. Bir gece yoklamasında Halil Amcayı bulamazlar. Sağlık sorunları olması sebebiyle merak ederek gidebileceği mekânlarda aramaya başlarlar. “Gecenin bir yarısında nereye gitmiş olabilir, düşmüş bayılmış mıdır?” diye endişeyle güvenlik görevlisi, hemşire birlikte her tarafı ararlar. Son olarak da bahçenin kömürlük tarafında hastalanıp düşmüş olabileceğini tahmin ederek o tarafa yönelirler. Orası binanın gölgesinde kalan karanlık bir mekân. Karanlıklar içerisinde büyükçe bir karartı görürler, bir süre durup dikkatlice bakarlar. Biraz korku biraz da endişe ile o tarafa yönelirler! Kendisine iyice yaklaştıklarında battaniyeye bürünmüş, sessiz vaziyette onları gözetleyen Halil Amca, hırsızların kömür çalmak için tam bu zamanı seçtiklerini düşünerek avazı çıktığı kadar bağırmaya, koşmaya başlar: “Gelin bura, durun hırsız vaar!... Yakaladım sizi kaçamazsınız, dur…” Ne olduğunu şaşıran görevliler, tabana kuvvet son sürat kaçmaya başlarlar! Güvenlik görevlisi, korkudan hemşireden daha fazla koşmaktadır. Kaçma kovalama binanın ön tarafındaki projektörlerin aydınlığına kadar devam eder. Aydınlıkta dönüp baksalar arkalarından bağıra çağıra gelen, sırtındaki battaniyesi ile Halil Amcadır. Çok korktuklarını, kendisini aradıklarını, endişe ettiklerini söylerler. Burada ne yaptığını, sorduklarında, o, bütün cesaret ve kahramanlık tavırlarını takınarak hırsız yakalamak için orada olduğunu, ne yapıp edip kömür hırsızlarını yakalaması gerektiğini, bunun bir devlet ve millet görevi olduğunu başlamış anlatmaya!... Önemli bir görevde ve takipte bulunduğunu söylemiş. Bu görevi terk etmenin vatana ihanet kadar kötü olduğunu anlatarak; tekrar yerine dönmüş. Hastalıktan, tehlikeden, üşümekten ne kadar anlatsalar da içeriye götürememişler. Bir süre uğraşsalar da sonuç alamayınca bırakıp içeriye girmişler. Onun ikna edilmesi için herkes bir şeyler düşünmüş, en parlak olan fikri uygulamaya koymuşlar. Çalışan personelin bir yakını gece mesaisi sonunda arkadaşını almak için kuruma gelmiştir. O kişiye durumu anlatırlar. Kendisinin sivil polis olduğunu, buralardaki kömür hırsızlığı için görevlendirildiğini, hırsızları yasal yoldan kendisinin yakalaması gerektiğini Halil Amca’ya anlatmış. Hem kendisinde bulunan silâhla, hırsızların üstesinden gelebileceğini ikna etmesi üzerine Halil Amca, kendisine gerek kalmadığına inanarak içeriye girip yatakhanesine döner. Böylece bir gece yarısı macerası da kazasız, belâsız sona ermiş. 28.09.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (14.09.2010) - Ali Bey’in not defterinden (09.09.2010) - İnsanlara yardım, hayvanlara şefkat (07.09.2010) - Ramazan bereketi (31.08.2010) - Küçük benekli böcek |