Cevher İLHAN |
|
Başörtüsü yasağı ve siyaset… |
Başörtüsü yasağı yine siyasetin konusu. Ne var ki baştan beri siyasî iktidarın meseleyi yasa ekseninde “yasal yasak” olarak görmesi, tamamen bir inanç hakkı olan ve insan haklarının başında gelen bu hak ve hürriyeti çıkmaza sokmakta. Bilindiği gibi “yasa” tartışması, ilk defa Özal döneminde, Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında hakkında hiçbir yasaklama hükmü bulunmayan kadınların kılık kıyafeti ve başörtüsü için “yasa maddesi” çıkarılmasıyla başlamış. Evvela, 2547 sayılı ve 10.12.1988 tarihli Yükseköğretim Kanunu Ek 16. maddedeki “Yükseköğretim Kurumlarında, dershane, laboratuvar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünümde bulunmak zorunludur” cümlesine, “Dinî inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” ibâresi ilâve edilmiş. (Resmî Gazete, 27.12.1988) Hüküm aleyhine dönemin Cumhurbaşkanı tarafından “iptal istemi”yle açılan davâda Anayasa Mahkemesi, yapılan değişikliği; “din kurallarına göre düzenlendiği ve dinî kaynak aldığı” gerekçesiyle iptal etmiş. Bunun üzerine kanuna eklenen Ek 17. madde ile, “Yürürlükteki Kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir” hükmü getirilmiş. (Resmî Gazete, 5.7.1989; 28.10.1990) Bu hüküm aleyhine Anamuhalefet Partisi’nce (SODEP) açılan dâvâda; Anayasa Mahkemesi, yapılan değişikliği “önemli olan bir düzenlemenin dine göre yapılıp yapılamayacağıdır” gerekçesini kullanarak iptal etmemiş. Lâkin bir “görüş” olarak uzun yazılan “gerekçesi”nde “çağdaş kıyafet”e vurgu yapmış…
“YASAL YASAK” YANLIŞI… Bunun içindir ki yasakçılar, her defasında yine Anayasa’ya aykırı olarak bu “gerekçe”ye atıfta bulunup dayanak yapmaktalar… Zira Anayasa’nın 153. maddesinde, “Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnâmenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm ihdas edemez” kaydı getirilmekte. Ayrıca Anayasa’nın 7. maddesinde, “yasama yetkisinin Türk milleti adına TBMM’nin olduğu” ve “bu yetkinin devredilemeyeceği” açıkça belirtilmekte…Böylece, mahkemenin yasa yapma yetkisinin olmadığı ortada iken, üstelik iptal edemediği bir kanunun gerekçesi bahane edilerek “yasak hüküm” ihdas edildiği ortaya çıkmakta. Ne var ki bütün bunlara rağmen, iktidar partisi yönetimi, tıpkı 12 Eylül darbesi ürünü YÖK ve “yasakçı rektörleri” gibi, Mahkemenin bu “gerekçesi”ni “yasal yasak” uydurmasında istimal etti. Ateşteki kestaneleri başkalarına toplatmak ve kendilerince “mayınlı arazi”den uzak durmak, hatta kapatma sürecinde bazı mahfillere “şirin gözükmek” hesabına, AKP sözcüleri, “yasal yasak var” dediler. Esasen daha işin başında “yenilikçiler” olarak gömlek değiştirip Millî Görüş’ten kopan AKP, ütopik “yasal yasak” bahanesiyle başörtülü adayları kabul etmedi. İktidar partisine mensup belediye başkanları, seçilmiş başörtülü belediye meclisi üyelerini toplantılara almadı. Bazı belediye başkanlarının başörtülü eşleri, 23 Nisan gibi törenlere yine “yasal yasak” diye başlarını açtılar. Keza AKP hükümeti, AİHM’e gönderdiği savunmada “başörtüsü yasağı”na arka çıktı. Kur’ân’da ve hadislerde “Allah’ın emri” olduğu açıkça bildirilen ve “dinî bir vecîbe” olduğu devletin Anayasal kurumu Diyanet’in kararlarıyla te’yid edilen tesettürün tamamlayıcısı başörtüsünü “siyasî simge”, “laikliğe aykırı” ve “gerginlik sebebi” saydı. “Yasak yasal” uydurmasına göre davrandı…
YAPILMASI GEREKEN… AKP Grup Başkanvekili, yüz binlerce vatandaşı eğitim hakkından, inancının gereğini yaşama özgürlüğünden mahrum eden başörtüsü yasağının öncelikli bir konu olmadığını “Türkiye’de toplumun ancak yüzde 1.5’uğunun meselesi” olduğunu iddia etti.Bundandır ki Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç’ın mevzuatta hakkında hiçbir yasaklama hükmü bulunmadığını ve rektörlere bırakılmasını tavsiye ettiği başörtüsüne dair çalışma başlatan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, “başörtüsünün Anayasa ya da yasa meselesi değil, yasağın anayasal ve yasal düzenlemelerle kaldırma girişimi yanlış; asıl yapılması gereken kamuoyunda başörtüsünü sorun veya tehlike olarak görmeyen bir anlayışın hakim kılmaktır” tesbiti fevkalâde önemli. Anamuhalefet Partisi’nin “çarşaf açılımı”yla başlayan referandum sürecinde ilân ettiği başörtüsü yasağını kaldırma teşebbüsü irâdesi, bu açıdan dikkate değer. Siyasî iktidar, bu irâdeyi dikkate almalı. Milleti kamplaştıran ve ayrıştıran “anûdâne (inadına) particilik” ve “siyasî tarafgirlik” çıkmazından çıkmalı. Samimiyet sorgulamasıyla niyet okumaktan, “umumun mukaddes malı” ve “kutsal ortak değeri” olan dinî değerler üzerinden siyaset yapmaktan vazgeçmeli.“Yasal yasak” ve “yasa çıkarma” yanlışını bırakmalı. Siyasî muhataplarına “Samimiyseniz yasa teklifi verin” tepkisiyle, yasağı daha da azdıran ve yasallaştıran eksik ve yanlış formüller yerine, nereden gelirse gelsin, hangi sâikle olursa olsun, dinî hak ve hürriyetleri temine yönelik çabalara sahip çıkmalı… Çözüm böyle bulunur… 29.09.2010 E-Posta: [email protected] |