Görüş |
Bediüzzaman Batman’daydı
Haftalar öncesinden heyecanımız başlamıştı. Bir yıla yakın cemaatçe verilen karar gereği, yeni bir hizmet tarzı icrâ safhasına konacaktı. Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR’ı, Türkiye’yi dolaşacak, istekte bulunan yerlerde tanıtım programı yapacaktı. Batman olarak bu hizmette yer almaya karar vermiştik. “Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR’ı” komisyonu içinde bize de bir görev verilmişti. Mahallimize ulaşan yetki belgesini tanzim ederek “Tanıtım TIR’ı”nın konaklayacağı yeri araştırma heyecanı başlamıştı. Batman’ın en işlek mekânı olan Turgut Özal Bulvarı’nda olabilecek noktalar, öncelik durumuna göre sıralanmıştı. Bizim için en uygun yer World Mar Center’in ön bahçesiydi. Bütün ekip buranın olmasını, bir aksilik çıkmamasını diliyordu. İlk teşebbüste talebimiz müsbet karşılanmış, mekân sahiplerine gıyaben duâlarımızı, teşekkürlerimizi iletirken, birlikte inayet-i İlâhiyeye mazhar olduğumuzu anlamıştık. Yetki belgemizle birlikte konaklayacağımız mekânın yöneticilerinden aldığımız izin yazısıyla mülki erkâna başvurumuz da kısa sürede olumlu sonuçlanmıştı. Bundan sonra sıra programımızı planlamaya gelmişti. Yeni Asya merkezinden bizlere ulaşan pankart ve el ilânlarına faaliyetimizin yer, tarih ve saatleri basılarak, uygun yerlere asılması işi tamamlanmıştı. Son haftada hemen hemen her gün toplanarak adım adım çalışmalar yapılıyor, yapılan çalışmalar gözden geçiriliyordu. Bize göre Batman’ın en güzel ve uygun mekânında, cihanşümul Üstadımızın adına yakışan bir program yapma hassasiyeti zaman zaman kişisel dünyamızı geriyordu. Bu çalışmalar sırasında Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR’ı projesi genel koordinatörü ve etap sorumlusu ile haberleşerek çalışmalarımızı şekillendiriyor, tavsiyeleri bize ışık tutuyordu. Bu süreçte dostlarımızı ve mensuplarımızı katılım için uyarma vazifemizi de ihmal etmiyorduk. Bir başka dikkatle, gazetemiz Yeni Asya’da çıkan Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR’ı ile ilgili haber ve yazıları takip ediyorduk. Mustafa Gökmen ve Umut Yavuz’un haberlerini, Batman’da hayata gözlerini açan, burada başladığı nurânî tekâmülüne şimdi başka diyarda devam eden kadim dostumuz Şerif Gündüz’ün hayâlî, bir o kadar da ferasetli Tır takibini ifadelendiren yazılarını takdirle takip ediyorduk. Bu duygularla yoğrulan günlerimiz çabuk geçti. 2 Ekim 2010 Cumartesi geldi çattı. Artık Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR’ı Batman’ımızda olacaktı. Bu tür programlarımıza vaktinde başlama hassasiyetimizden hemen hemen hiç taviz vermemiştik. Hizmet TIR’ının biraz gecikebileceği gerçeğiyle yüz yüze gelince kendi dünyamızda gerilmiş, ancak bunu kimseye hissettirmemiştik. Ufak gecikmeye rağmen saat 15:30 sularında Hizmet TIR’ımız, World Mar Center kavşağında bütün haşmeti ile arz-ı endam etti. Araç konaklama noktasına bir kaç manevra yaparak yerleşmişti. Bediüzzaman’ın o TIR üzerindeki haşmetli fotoğrafı birçoğumuzu büyülemiş, sevinç gözyaşları dökmemize neden olmuştu. Şener Boztaş’ın ifadesine göre, TIR’ımız, ilk defa kendisini alanda heyecanla bekleyen bir kalabalıkla karşılaşmıştı. Bizler araç görevlisi arkadaşlara “Hoş geldiniz” demeye fırsat kollarken, onlar TIR’ı, programa hazır hâle getirmenin çabası, acelesi içindeydiler. Bazı katılımcılar, alana ilk geldiklerinde ortalıkta pek kimseyi görmeyince hayıflanmalarla birlikte hayal kırıklığı yaşama duygusu içindeyken, TIR’ın alana yerleşmesiyle yeteri bir kalabalık oluşunu görerek rahatlamışlardı. Etap sorumlumuz Şener Boztaş’ın ve Batman Yeni Asya Gazetesi Temsilciliği adına Orhan Zengin’in konuşmaları dikkatle takip edilmişti. Bu sırada alanda bulunanlara ikramlar yapılıyor, Yeni Asya Gazetesi dağıtılıyordu. Konuşmalar sonunda da broşürler ve kitapçıkların dağıtımı ile misafirlerimizi Bediüzzaman hakkında bilgilendirmeye devam ediyorduk. Sinevizyon gösterimi, bizlere Üstadın yaşadığı çileli, bir o kadar da imânî bir şehametle dolu hayatını hatırlatıyordu. Hayat kesitlerinden her biri, bizleri başka duygu âlemlerine götürüyordu. Bu duygulanmalar içinde gösterim sona ermişti. Günlerdir sabırsızlıkla beklediğimiz, hassasiyetle planladığımız program son buluyordu. Fotoğraf çekimleri çabası içindeyken Batman milletvekilimiz M. Emin Ekmen ile AKP il yöneticileri programa iştirak etmişlerdi. Vekilimize yaklaşarak, “Tam da fotoğraf çekimi içinde geldiniz” deyince, “Zaten biz siyasetçilere lâzım olan fotoğraftır” cevabı tebessümlerimize sebep olmuştu. Etap sorumlumuz Şener Boztaş, Emin Bey’in gelişini görüp kısa bir selâmlama konuşması teklif edince kabul etti. Batman milletvekilimiz M. Emin Ekmen, güzel ve anlamlı bir konuşma ile katkıda bulundu. Bir yandan Hizmet TIR’ı toplanırken, meraklı bir hanım dinleyicinin Şener Bey’le sohbetine kulak kabartıyordum. Sorulan sorulara cevaben Şener Bey’den, 2011 yılında Üstad’ın çok önem verdiği “ittihad-i İslâm” konusunun gündemde olacağı, bu eksende çalışmalar yapılacağını duymak memnuniyetimizi daha da arttırıyordu. Bu ittihadın cemaatler düzeyinde de tezahürleri olması, cemaatlerin samimi ittihad görüntüsünü verebilmesi en büyük duamız oluyordu. Programın ardından Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR’ına Batman turu yaptırarak park alanına aldıktan sonra, misafirlerimizi nezih bir mekânda akşam yemeğine alıyorduk. Akşam yemeği ardından Şener Boztaş ile Umut Yavuz mahalli Kanal 72 Tv ile Gençlik FM radyoda program yaparak, düşüncelerini Batman kamuoyuyla paylaşıyorlardı. Batman’da nurânî konaklama mekânında dinlenen Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR’ı ekibi, 3 Ekim 2010 Pazar sabahı bir başka şehre, Diyarbakır’a duâlarla uğurlanıyordu. Bu projede emeği geçen herkesin, ayrıca Batman ayağında planlama titizliği bazen agresifliğe dönüşen, yılların saçını beyazlatmasıyla birlikte eskitemediği F. Gündüz’ün, mahallî medyayı bilgilendirme, mahallî basında program yapma çabasıyla katkıda bulunan Yeni Asya eski çalışanı M. Özülkü ile emekli eğitimci Hacı Laçin’in, çabaları ile takdir ve hayır duâları hak ettiklerini söylemek kadirşinaslık olacaktır. Yeni Asya’nın organize ettiği bu çalışmanın kazasız belâsız sonuçlanması, hayırlı yeni hizmetlere vesile olması Rabbimizden ortak duâmızdır.
BURHAN ZENGİN |
05.10.2010 |
Güneyin “gazi” ve “kahramanları” Bediüzzaman TIR’ını bekliyor
Dünkü Viranşehir ve Şanlıurfalıların coşkulu karşılamalarından sonra bugün Gaziantep’e gelip Kahramanmaraş’a devam edecek olan “Bediüzzaman TIR’ı” burada bize çok duygulu anların yaşanmasına vesile olacaktır. Bediüzzaman, bu meydanlara çok alışık biridir: Kosturmada, İstanbul Beyazıt Meydanı’nda büyük kalabalıklara pervasızca hakikati söylemeyi ifade etmiş bir sergüzeşt-i hayatın sahibidir. Yeri geldiğinde “en zalim kumandana karşı” zerre kadar tereddüt etmeden konuşan, yeri geldiğinde “Bin başım olsa ve bu hakikat-i Kur’aniye için her gün biri kesilse….” diyebilen, yeri geldiğinde isyan etmiş ordunun “sekiz taburunu nutukları ile itaate getiren” bir hatip ve muazzam bir dâvâ adamıdır. Onun için bugün Gaziantep’te saat 11.00’de, Alleben deresi yanında, kaleye nâzır, şehrin en merkezi yerindeki “Demokrasi Meydanı”nda geçmişteki meydanlarda söylediklerine benzerlerini söyleyecek; ancak o, yüksekleri çok sevdiği için 6000 bin yıllık geçmişe sahip kaleye çıkarak oradan şehri temâşâ edecek ve kaleden şimdiki insanlarla beraber, mazidekilerin de rahat duyması için seslenecektir. Yüz yıl önce söylediklerini, aynı ses tonu ile hiç değiştirmeden Gazianteplilerle de paylaşacaktır: “Ey Hürriyet-i Şer’î! “Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sadâ ile çağırıyorsun, benim gibi bir şarklıyı tabakât-ı gaflet altında yatmışken uyandırıyorsun. Sen olmasaydın, ben ve umum millet, zindan-ı esarette kalacaktık. Seni ömr-ü ebedî ile tebşir ediyorum. “Eğer aynü’l-hayat şeriatı menba-ı hayat yapsan ve o cennette neşv-ü nemâ bulsan, bu millet-i mazlumenin de eski zamana nispeten bin derece terakkî edeceğini müjde veriyorum. Eğer hakkıyla seni rehber etse, ağrâz-ı şahsî ve fikr-i intikam ile sizi lekedar etmezse ‘Azamet ve büyüklük Allah’a mahsustur. Ve yalnız Ona boyun eğilir’ ki bizi kabr-i vahşet ve istibdattan ihraç ve cennet-i ittihad ve muhabbet-i milliyeye davet etti. (….) “Ey mazlum ihvan-ı vatan! Gidelim, dâhil olalım. Birinci kapısı, şeriat dairesinde ittihad-ı kulûb; ikincisi, muhabbet-i milliye; üçüncüsü, maarif; dördüncüsü, sa’y-i insanî; beşincisi, terk-i sefahettir. Ötekilerini sizin zihninize havale ediyorum. Zira davete icabet vâciptir.” (Devamı için bakınız: Divan-ı Harb-i Örfî, s. 74) Kaledeki bu sadâsı o kadar gür çıktı ki, yüzyıl önceden bugün gibi kalplerde makes buldu. Güneyde Kilis’ten, Kırıkhan’dan, Dörtyol’dan İskenderun’dan, Reyhanlı’dan, İslâhiye’den, Hatay’dan, Samandağ’dan Akdeniz’e kadar ulaştı. Kuzeyde ise Osmaniye’ye, Afşin’e, Göksun’a, Elbistan’a, Malatya’ya, Pınarbaşı’na, Sivas’a ve Kahramanmaraş’a kadar yankı buldu. Şehitkâmiller, Karayılanlar, Şahinbeyler ve şehrin diğer şehit ve gazileri hepsi bir ağızdan “Sadakte, bârekâllah” dediler. Bu tasdiki Kahramanmaraşlılar Sütçü İmam’ın “Bu Fransız bayrağı burada dalgalandıkça Cuma namazı kılınmaz” dediği caminin tam yanında işittiler. Kalenin en yüksek yerine çıkıp gözleri yola koyuldu. Akşam olmak üzere idi, çok sabırsızlandılar. Bir an önce misafirlerinin gelmesini beklediler. “Ey gaziler! Seyda’yı bekliyoruz” diye hatırlatmada bulunmasaydılar, Gazianteplilerin onu bırakmaya hiç niyetleri yoktu. Ömeriye Camii’nde öğle namazını edadan sonra, Boyacı Camii bitişiğindeki Yûşâ Hazretlerinin türbesini ziyaret ettikten sonra, Düllük Baba ormanları mevkiinde şehirden ayrılarak “Kahramanlar” diyarına doğru yola çıkacaktır. Şütçü İmam’ın torunları Kahramanmaraş kalesinden aldıkları bu müjde ile ovaya inecekler, Gaziantep cânibinden “Maraş Ovasına” yayılan “hürriyet” havası ile şehrin girişinde ellerinde çiçekler ve karanfiller ile “Bediüzzaman TIR’ını” karşılayıp, Trabzon Caddesinde, Özel İdare İş Hanı yanında misafir etmeye götüreceklerdir. Saat:16.00’dan sonra Bediüzzaman’ın sergüzeşt-i hayatından anekdotların anlatılacağı sunumlarla, bu dâvâ adamının müjdelerinin tadını çıkarmaya çalışacaklardır bugün Kahramanmaraşlılar.
ŞERİF GÜNDÜZ |
05.10.2010 |
Çocuk gelişiminde “disiplin” kavramı
Disiplin kimine katı kurallar bütününü anımsatırken, kimine göre de hayatta olmazsa olmazlardandır. Kimi karşı çıkar disiplinliliğe, insanların gelişmesini engellediğini iddia eder. Disiplin kelimesi dahi ürkütür onları, hele eğitim de çocukların özgürlüğünü kısıtlar, gelişimini engeller onlara göre… Bir diğer grup ise disiplinin ailede, okulda, toplumda düzen için gerekliliğini savunur. Öyle değil mi? Bir grup da vardır ki, birinci anlamı benimsemesine rağmen, disiplinli olmayı savunur. Korkutmayı, cezalandırmayı, azarlamayı disiplin olarak görür ve savunur. Disiplin gerçekten toplumumuzda yanlış anlaşılmış, insanlarca farklı anlamlar yüklenmiş kavramların yüzlercesinden sadece bir tanesi. Hepimiz için aynı harflerden oluşmasına rağmen, farklı anlamları barındıran bir kelime. Yüklediğimiz farklı anlamlar da, disipline bakışımızı etkilemiş hiç şüphesiz… Disiplin, kelime anlamı olarak katılığı ve kuralcılığı çağrıştırsa da aslında düzenliliği, sistemliliği, çarkların işleyişindeki ahengi anlatır. Özellikle eğitimde, çocuğun topluma uyumunu kolaylaştırdığı gibi, davranış kalıplarını öğrenmeyi ve kendini daha doğru ifade etmeyi öğretir çocuğa. Ama ailelere disiplin dendiğinde, cezalandırmayı, korkutmayı, azarlamayı anlayabilmekteler. Aslında çocuğa verilecek net mesajlar, açık ve duruma göre esnek kurallar, aile içinde uyumluluğu getirdiği gibi, çocuğa sorumluluk duygusunu da yüklemektedir. Böyle olduğunda çocuk neyle, ne zaman, nasıl karşılaşacağını da bildiğinden, kendini hayata karşı hazırlıklı hissedecektir. Disiplinli olma, çocuğun her hareketini kontrol altına alma, onun yerine kararlar alma anlamlarına asla gelmemelidir. Tam tersine disiplinli ortamda çocuk, davranışlarının sonuçlarını kestirebilecek, kendini kontrol edebilecektir. Çocuk dışarıdan değil, kendisi tarafından kontrol edilecektir. İçsel kontrol denilen bu durum ise çocuğa sorumluluk yükleyecektir. Davranışlarını kontrol eden, sorumluluklarını bilen çocuk, toplumla barışık bir hayat sürecektir. Okullarda da, öğretmenler ve idareciler disiplini yukarıda dediğimiz gibi görmeli. Disiplini eğitimin bir parçası haline getirmelidirler. Ceza verme konusuna gelince, olumsuz davranışlarda disiplin cezayı anımsatsa da, öncelikli olarak, davranışın sonucunda öğrenciden beklenilen davranış söylenmeli, öğrenciye seçme hakkı tanınmalıdır. Böylece karar verme ve kararının sonuçlarını kabullenme öğrenciye bırakılacaktır. Hem öğrencinin karar verme yeteneği gelişecektir. Disiplin asık yüzleri değil, sevgiyi beraberinde barındırmalı ve güvenli bir ortam oluşturmalıdır. Yetişkin olarak bizler, davranışlarımızla model olmayı da unutmamalı, davranışlarımızın sorumluluğunu almalıyız.
OSMAN KANAT Psikolojik Danışman |
05.10.2010 |
Kağızman’da Bediüzzaman’ı karşılamak
Babam, mesleğinin gereği ikinci kez şark görevine 1996 yılında gönderilmişti. Birinci şark görevi, Kars’ın yetmiş km kuzeybatısındaki 3000 nüfuslu Göle iken, bu ikinci yer Kars’ın yetmiş dokuz km güneyindeki 15.000 nüfuslu Kağızman ilçesi olmuştu. Normalde il veya büyük ilçe beklerken, buraya gönderilmesi “dosyasındaki kabarıklardan” kaynaklandığı söyleniyordu. Herşeyde bir hikmet vardı. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de meâlen, “Sizin şer zannettiğiniz işlerde hayır, hayır zannettiğiniz işlerde ise şer var” diye buyurduğu emrin bire bir tahakkukunu burada yaşadık. Gerçi ailece çok sıkıntılar çektik. Tâbiri caizse ailemiz bu tayin ile ikiye-üçe parçalandı. İmam-Hatip Lisesi olmadığı için ablamın tahsili yarıda kaldı, sonra Açık Liseye devam etti. Ağabeyimin Kayseri’de okuduğu süper lise burada olmadığından, yaşlı babaannemle beraber Kayseri’de kalmak mecburiyetinde bırakıldı. Ve tam üç yıl, bu şekilde devam etti. Hem emek ve masraf, hem yaşlı bir babaannenin eve bakma zorunluluğu, hem de bütün aile bireylerinin ömrü büyük bir hasret ile geçti. Babamın “dosyasındaki kabarıklıktan” dolayı yeri geldiği zaman çektiği cezalara rağmen, biz tüm ailece yıllarca cezalandırıldık. Bunu yapanların ind-i İlâhîde nasıl cevap vereceğini ben bilemiyorum. Neyse, Üstadın tâbiri ile bunların “elemi gitti, lezzeti kaldı.” Ama Kağızman’da kaldığımız süre içerisinde babam, buranın insanlarını daha iyi tanıdı, amca ve halalarımızdan ayırt etmediğimiz çok samimi arkadaşlarımız oldu. Hepimiz ailece şehri çok sevdik. Eski bir tarihe sahip olmasına rağmen hâlen kanalizasyonu olmayan bu ilçemizde babamın en büyük mücadelelerinden biri 1999 mahallî seçimlerinde “Kağızman’a kanalizasyon yapılması idi.” Bütün belediye başkan adaylarına söylediği tek istek bu idi: “Ben Kağızmanlı değilim, ama sizden Kağızman’a kanalizasyon altyapısı yapmanızı” istiyorum diyordu. Hem de Kağızman’ın Millî Mücadele ve Cihan Harbindeki tarihî hakkında hayli araştırma yaptı. Ve ilk üniversite diplomasını da burada aldı. Uzun kış gecelerinde “izne ayırdığımız tv” kapalı olduğu için biz de ailece bol bol kitap okurduk. Ablamın okuması çok güzel olduğu için ben ve kardeşim Üstad ile Rus polisinin konuşmalarını tiyatro şeklinde okur ve zamanla rollerimizi en iyi yapmak maksadı ile değiştirirdik. Hani Tiflis’te geçen bir hadise var. Bediüzzaman Tiflis’te, Şeyh San’an tepesine çıkar, dikkatle etrafı temâşâ ederken, yanına bir Rus polisi gelir ve sorar: “Niye böyle dikkat ediyorsun?” “Medresemin planını yapıyorum.” “Nerelisin?” “Bitlisliyim.” “Burası Tiflis.” “Bitlis, Tiflis birbirinin kardeşidir.” (………) “İslâm parça parça olmuş” “Tahsile gitmişler…” (Tamamı için: Tarihçe-i Hayat, Y.A.N, Sh: 125) Burada Bediüzzaman Hazretlerinin “Evet, ümitvâr olunuz. Şu istikbal inkilâbâtı içerisinde en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır” müjdesini görür gibi olduk İşin doğrusunu da söylemek gerekirse; “Bediüzzaman TIR’ını” Kağızman’da, 1996 yılında okullarda tören programı yaptığımız yerde karşılayınca çok heyecanlandım. Sanki Üstad, çizdiği “medresenin planını” görmeye gelmiş ve buradan sonra oraya gidecek gibi hissettim. Geçmişte babam ve ailemizin çektiği acılar bile bu sayede ”hayra” dönüştü. Hem de yıllarca ‘gizlice’ evimize gelen Yeni Asya Gazetesi de bugün elimde gizli değil, apaçıktı. Üstelik de birçok insana da takdim etmeyi Cenâb-ı Hak bize nasip etti. Bediüzzaman TIR’ı organizatörleri ile Kağızman’a kadar gelenlere, Av. Seyfettin Ağabeye, Recep Enişteme, bizi buraya yönlendiren babama ve TIR’ı ziyaret etmeye gelen Kağızmanlılara çok teşekkür eder, Allah razı olsun der, Bediüzzaman TIR’ına iyi yolculuklar dilerim!
HANİFE NURİYE GÜNDÜZ |
05.10.2010 |
Urfa’ya paşa geldi
Üstadın uzun yıllar sonra manevî şahsiyeti içinde Urfa’ya hizmet tırı vesilesi ile gelişi muhteşemdi. Şanlı ve namlı Urfa’nın gönül nağamatlarından olan ‘’Urfa’ya paşa geldi, herkes temaşa geldi’’ özdeyişine muvafık bir hal aldı Urfa. Gönlümüzün paşası Urfa’ya teşrifi ile mest eyledi âlemimizi… Aziz Üstad, vefatının üstünden elli yıl geçtikten sonra, Urfa’ya yine geldi… Hasreti bağrımıza düşen aziz Üstadın izleri var Urfa’da… Dergâhtaki makamı, İpek Palas’taki mekânı Halil-ül’rahman’daki duruşu ile Üstad hep yad edilir Urfa’da… Kudsî nur hizmeti bağlamında anlatılan hatıralar arasında mevcut bir hatırada derler ki, Üstad Araçlı Abdullah’a (Abdullah Yeğin) “Urfa’ya git” der. O da Üstadın sözünü emir telâkki edip Urfa’ya gider… Aradan tam iki sene geçmiştir… Abdullah’ın gelişi ile medrese hizmetleri arzu edilen seviyede seyretmemiştir. Bu duruma üzülen Abdullah: “Üstadım iki yıl oldu. Ne gelen var, ne giden” der. Aziz Üstad bu sefer de: “Sen orada bekle” der Bu halin üzerinden de tam yedi yıl geçer… Aradan geçen yedi yılın ardından Urfa medreseye kavuşur… Hizmetler alabildiğince ilerler… Urfa sonradan nurla şanlaşır ve İslâmın mübarek bir hizmet merkezi halini alır adeta… Yine ayrı bir hatıra: Hz. Üstadın vefatının ardından kabre konuluşunun hemen akabinde ehl-i kalp bir zat Üstadın mezarının başından ayrılmaz. Belli bir aradan sonra gözyaşları içinde insan ruhunu donduracak şu duyuşunu aktarır oradakilere. Sorgu-sual için gelen melekler ne sordularsa, Üstad pervasızca kesintisiz cevapladı… O sırada bütün kâinat da Üstadı büyük bir iştiyakla alkışladı. Bir gürültü ve velvele ile içinde aynı zamanda bir dehşet içinde kalan ehl-i kalp oradan ağlayarak ayrıldı. Âlem-i saadete Urfa’daki kabir kapısından uğurlanan Hz. Üstad mübarek ömründe Urfa’ya ilk defa 1911 yılında Şam-ı Şerife giderken uğrar. Peygamberler diyarına ilk gelişinde yaklaşık on beş gün kaldıktan sonra meşhur Şam hutbesini irad için Şam Emevi Camiine gider. İslâm âleminin dert, problem ve çözüm hallerini anlatarak müjdelerle süsleyen Cami-i Emevi’deki hutbesi sonradan Hutbe-i Şamiye ismi ile kitaplaşır ve günümüze kadar istinad noktaları olarak kalp ve gönülerde makes bularak ihtiyaç halinde tazeliğini korur… Urfa Üstadın hayatında mühim bir yer alır. Peygamber diyarı olmasının bereketi olsa gerek ki Hz. Üstad Urfa’ya hep hasret duyar .. Kudsî nur hizmetlerinin büyük ölçüde o mekânlarda sıcak alakaya mazhar olmasında, hiç şüphesiz peygamberlerden dersini alan Hz. Üstadın manevî şahsiyetinin büyük rolü vardır.. Şanlıurfalının: “Urfalıyım ezelden, gönül gitmez güzelden” nakaratı ile ortaya koyduğu mânâ ile bütünleşen aziz Üstadın varlığı ve telif ettiği harika eserler Hizmet TIR’ının Urfalı ile kucaklaşıp özdeşleşmesine vesile olmuştur… Urfalının ve bütün âlem-i İslâmın gönlünde sultan olan aziz Üstadın hasret ve iştiyakla kucaklaşıyor ve hoş geldin Üstadım demesinin mutluluğunu yaşıyor Urfalı nur kahramanlar: “Urfa’ya paşa geldi, herkes temaşa geldi” sözü ile gönüllerinde sevinç ile karşıladılar. Ve dediler ki: Urfa’ya hoş geldin paşam. Gönlümüzün paşası aziz Üüstadım…
MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ |
05.10.2010 |