Yasemin GÜLEÇYÜZ |
|
Kendimize bir iyilik yapalım! |
“Önce ben!” Her gün gazeteye gidip gelirken kullandığımız serviste umulmadık bir olay yaşadık geçenlerde. İstanbul trafiği malûmunuz. Bilmeyenlere ifade edeyim, kızdığınız birisine “İstanbul trafiğinde sıkışıp kalasın İnşâallah!” rahatlıkla diyebileceğiniz türden! Hele de akşam trafiği! Şaka bir yana, sıkışan yolda yanımızdaki arabadan hışımla çıkan öfkeli adam, şoför mahallinde oturan ağabeyimizin kapalı camını küfürler savurarak, öfkeyle yumrukluyor. Ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz hepimiz. Adamın gözbebekleri iyice büyümüş, yüzü sinirden kıpkırmızı olmuş, boyun damarları belirgin, ağzından tükürükler saçarak söyleniyor. İstanbul “megaköy”, elinde silâhı olsa, neredeyse çıkarıp vuracak öyle bir hâl! Karşısındaki kişi babası, hatta neredeyse dedesi yaşında! İçerde bulunan beyler, arabadan inip sakinleştirmeye çalışınca, kalabalığı ve papucun pahalıya mal olacağını fark ediyor. Kendisi tek kişi. Boş bıraktığı küçük minibüsüne söylene söylene dönüyor. Olayı kare kare gözlemleyen biri olarak, “Aynen hayvanlar gibi!” diye geçiriyorum içimden… Meselenin şoförümüz yol vermediği için çıktığını sonradan anlıyoruz. Sıkışan trafikte ne yoluysa artık! Maksadım, İstanbul trafiğini anlatmak değil elbette. Herkes “Önce ben!” dâvâsında. İstediği olmayınca, öfkeden neredeyse kuduruyor! Bunun en bariz görüldüğü sahnelerden bir tanesi ise trafik!
Duygu kontrol eğitimleri Günümüzde artık, öfkeyi kontrol edebilmek için seminer ve kurslar düzenleniyor. Mahkemelerin bazen, suçlulara “öfke kontrol kursları”na gitme cezası verdiğini de okumaktayız gazetelerden. Geçenlerde gözüme takılan bir dizi filmde aile fertleri birbirlerine öfkelendikçe, derin bir nefes alıp ellerini göğüslerine vuruyorlardı. Uzak Doğu menşeli rahatlama tekniği dersleri almışlardı. İki büyük nokta oluşturacak tarzda birleştirdikleri parmakuçlarını rahmetli babaannemin “iman tahtası” dediği bölgeye “Omm!” diyerek sıkça vuruyorlardı. Güldüm… Aileiçi şiddet olayları malûmunuz. Öfkeyi kontrol gerek! Akşamleyin kızım anlatıyor. “Anne öğretmenimiz sınıfa girdi. Bir şeye sinirlenmişti galiba. Bize ‘Öfkenizi kontrol için içinizden birden ona kadar sayın. Oturuyorsanız kalkın. Ayaktaysanız oturun!’ dedi….” Söylediklerini gülümseyerek dinliyorum. Okullardaki çocuklar da öfkeli, onlara da eğitim gerek tabiî! Bu satırları yazarken öfke ve kontrolü ile ilgili örnekler zihnimde uzayıp gidiyor…
Peygamberlerin eğitimi Öfke duygusunu hepimiz tanıyoruz, zira dünyaya gönderilirken içimize yerleştirilmiş. Ben de kızdığımda söyleniyorum. Ama uyguladığım tekniklerin çoğunu aslında çocukluğumda öğrendiğimi fark ediyorum. Genelde yanında büyüdüğüm babaannemden öğrendiğim teknikler bunlar. Çocuk gördüklerini, yaşadıklarını öğreniyor. “Edepsiz! Allah ıslâh etsin!, Allahümme sâbirîn, Hasbünallah” gibi çoğunlukla kaynağını Kur’ân’dan alan sözler ya da “Büyük bir zata sormuşlar ‘Edebi kimden öğrendin?’ ‘Edebsizden!’” gibi mini hikâyeler… Çocukluğumdaki bu mini hikâyeciklerin kaynağını aslında, Şeyh Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ından aldığını öğreneli fazla zaman olmadı! Kur’ân’da ve Peygamberimizin (asm) eğitiminde duyguların kontrolü ile ilgili bir çok teknik var! Hepsi de kaynağını “benlik” duygusundan alan nefsânî hisleri dizginleme, “Heva’ya değil, Hüda’ya yöneltme” hedefinde! Bütün semâvî dinlerde bugün uzmanların “empati” diye isimlendirdiği diğergâmlık, merhamet, hürmet, muhabbet, şefkatle yoğrulmuş bir nezaket, temel eğitim olarak bulunmakta. Beşerin yaradılışına yerleştirilmiş nefsanî duyguları eğitmek için gönderilen peygamberler inananlara dünya sarayının Sahibini, kurallarını, ölüm ve ölüm sonrasını anlatırken diğergamlık, merhamet eğitimlerini de vermişler. “Önce ben!” duygusundan kaynaklanan halleri kontrol edecek tekniklerden en önemlisi, insanda yerleştirilen iyi duyguları inkişaf ettirmek şüphesiz. İşte bugün tahrip edilse de bütün peygamberlere verilen vazifelerden biri bu!
Bilimsel araştırmalar “Semavi” hükümlerin unutturulmaya, yerine “arzî”lerinin konulmaya çalışıldığı günümüzde bilim bugün diğergamlık, merhamet, hürmet, şefkat duygularını araştırıyor. Araştırma neticeleri ilginç: -Kötü hislerle hareket etmek, önce kişinin kendisine zarar veriyor. Hatta düşünce boyutunda bile böyle. İyimser olanların daha az hastalandıkları bugün ilmin tesbit ettiği bir netice! İyimserlerin bağışıklık sistemleri daha güçlü, hastalıklara karşı dayanıklılar. Zira sinir sistemi ile kemik iliklerinin ürettiği antikor arasında sağlam bir bağlantı var! Sinirlerine hâkim olmakla, öncelikle kendinize iyilik yapmış oluyorsunuz! -Merhamet, şefkat, acıma gibi duygular mutluluk hormonları salgılatıyor. Hatta merhamet duygusu uyandıran hikâyeler dinlemek bile kişinin beyninde mutlulukla ilgili beyin bölgesi alanlarını harekete geçiriyor. Buradan yola çıkarak mutlu olmak istiyorsanız şefkat duygusunu geliştirmelisiniz diyebiliriz! -Çocuklukları şefkat ve sevgiden yoksun olarak geçen yetişkinlerin gergin ve stresli bir hayat sürmekten kaynaklanan kalp, şeker, tansiyon ve psikosomatik hastalıklara daha çok yakalandıkları tesbit edilmiş. Yani hem ruh, hem beden sağlığı için yaratılışımızdaki iyi hisleri geliştirmeye çalışmamız gerekiyor! -Empati kuramayan, diğergam olamayan insanın hürmet, merhamet, şefkat hisleri gelişemiyor! Empati yardımlaşmayı da beraberinde getiriyor! Çocukluk döneminde geliştirilen bir empati duygusu, şefkatli bir yetişkin anlamına geliyor! Bugün şiddetin yoğun yaşandığı Batı toplumlarında, özellikle Amerika’da şefkat eğitimlerinden bahsetmek mümkün. Sözgelimi artan suç oranlarını azaltmak için, okulu bitiren gençlere “toplum hizmeti” adı altında kırk saat yoksullara yardım etme şartı konulmuş. Bu hizmeti tamamlamayanlara diplomaları verilmiyor! En son okuduğum 28 Eylül 2010 tarihini taşıyan haber, ABD’de Wisconsin-Madison Üniversitesindeki ilginç araştırma ile ilgiliydi. Üniversite, empati, nezaket ve merhamet duygularının beyinde nasıl yer edindiği ve ne şekilde geliştirilebileceğini araştıracaktı. Bu araştırma için yüklü bir bağış almışlardı. Kimden mi? Tibet’in manevî lideri Dalai Lama’dan...
İçselleştirilmiş şefkat dersleri Kur’ân ve Peygamberimizin (asm) eğitim derslerini günümüzün yaygın tabiriyle “içselleştirerek” anlatan Risâle-i Nur’un şefkat duygusunu keşfedip geliştirmekle ilgili çok tesbitleri var! Keşfetmemizi bekliyor! 03.10.2010 E-Posta: [email protected] |