Faruk ÇAKIR |
|
Zorla açtıranların dünyası |
Başörtüsü yasağı ile ilgili tartışmalar, yasağı sona erdirebilecek bir noktaya doğru gidiyor. Ama dikkatli ve tedbirli olmakta fayda var, çünkü ‘yasak kalkıyor’ diye beklerken yeni ‘tuzak’lara düşme ihtimali de var. Aslında mesele net olarak önümüzde duruyor: Üniversite öğrencilerinin başörtüsü takarak okula gitmesini engelleyen herhangi bir ‘kanun’ olmadığı halde öğrenciler okul kapılarında geri çevriliyor. “Niçin bu kanunsuzluk?” diye sorunca da, hukukî temeli olmayan yönetmelik ya da içtihadları hatırlatıyorlar. Başörtüsü yasağının devam etmesi için siyasî destek veren CHP’nin, son günlerde nisbeten insaflı mesajlar vermesi ‘yasak sona eriyor’ yorumlarına sebep oldu. Kanunsuz yasağın hâlâ devam ediyor olması zaten izah edilebilecek bir durum değil. Keyfî yasak bir an önce sona ermeli ve bu güne kadar mağdur edilenlerin hakları da tazmin edilmeli! YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan da devam eden yasağı sona erdirmek için anayasa değişikliği yapmaya gerek olmadığını söylemiş. Haklıdır, çünkü fiilen devam eden yasak kanunsuz ve keyfî. Her ne kadar Özcan gibi yöneticilere ‘söz’ değil de ‘icraat’ düşüyorsa da bir gerçeği de hatırlatıyor: 2547 Sayılı YÖK Kanunundaki “ek 17. madde.” Bu maddeye göre “Yürürlükteki kanunlar aykırı olmamak kaydıyla yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir.” Yasakçılar öyle bir lâf kalabalığı yapıp kamuoyunu yanıltıyorlar ki, başörtüsünü yasaklayan ve yürürlükte olan herhangi bir kanun olmadığı gibi, aksine serbest olduğunu ifade eden kanun bile var! Tabiî ki her şey kanunla olmuyor, önemli olan uygulama. Bugün itibarıyla bazı üniversitelerde yasak fiilen delinmiş görünüyor. Bu iyi bir adım olmakla birlikte yetmez... Çünkü yarın bir gün rüzgârlar ters esebilir ve yasak daha da sert uygulanabilir. Bazı insanların ‘korktukları’ için başörtüsüne karşı çıktıkları biliniyor. Yersiz olmakla birlikte böyle bir endişe var. Böyle düşünenlerin Türkiye ve dünya gerçeklerini bilmediği ya da bilmek istemediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Yıllardan beri tekrar edilen bir ‘bahane’ var: Güya başörtülüler, fakir oldukları için aldıkları burs ve para karşılığında başlarını örtüyorlar! Bu görüş yıllardan beri dillendirilir, ama ikna edici bir tek delil bulunamaz. Geçen yıllarda ünlü bir gazeteci rakam bile vermiş ve “Başörtülüler ayda 100 dolar burs karşılığında başlarını örtmek mecburiyetinde kalıyor” demişti. O gün de söylemiştik, bugün de söylüyoruz: O halde, siz 200 dolar burs vererek mümkün oluyorsa başörtülü öğrencilerin başını açtırın! Böylece başörtüsü problemi de ortadan kalkmış olur! Tabiî ki “para için başlarını örtüyorlar” iddiası temelsiz bir iddiadır. Öyle olsaydı yasakçılar bu kolay yol varken, zor olan yolu uygulamaya çalışırlar mıydı? Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi eski dekanı Porf. Dr. Metin Feyzioğlu da “Üniversite öğrencileriyle sınırlı kalmak şartıyla” başörtüsü yasağının kalkmasından yana fikir beyan etmiş. Ona göre “kamu görevi olan kişilerin dini simge taşımasına izin verilemez.” (Akşam, 2 Ekim 2010) Hele öğrencileri mağdur eden kanunsuz başörtüsü yasağı bir kalksın, sıra ‘memurlara uygulanan yasak’lara da gelir. Dünyadaki ‘memur’lar başörtülü olabiliyor da, Türkiye’dekiler niçin olmasın, olamasın? Şimdiden söylemiş olalım: Tek başına yasağın sona ermesi yetmez. Bu sebeple mağdur olanların hakları tazmin edilmelidir. 03.10.2010 E-Posta: [email protected] |