Faruk ÇAKIR |
|
Yasağı, ‘Ali Nesin metodu’ ile kaldıralım! |
Hâl ve gidişe bakılırsa, ‘başörtüsü yasağı’ son demlerini yaşıyor. Gerçi bundan önce de benzer şekilde gelişmeler yaşanmış ve tam “Başörtüsü yasağı nihayet kalkıyor” havası oluşmuşken “iyi saatte olsunlar”ın devreye girmesiyle yasak yeniden ve daha katmerli bir şekilde uygulanmaya başlanmıştı. Son günlerde ana muhalefet partisi CHP’nin nisbeten ‘olumlu’ davranması sebebiyle başörtüsü yasağının sona erme umudu doğdu. Duâ edelim de yeniden “iyi saatte olsunlar” devreye girmesin ya da giremesin ve yıllardan beri uygulanan kanunsuz ve keyfî yasak sona ersin! Hemen ifade edelim ki Türkiye’de uygulandığı şekliyle bir “başörtüsü yasağı” dünyanın hiçbir demokratik ve hukuk devletinde yok. Türkiye’deki çelişki şurada: Yürürlükteki hiçbir kanunda ‘başörtüsü yasak’ değil, ama uygulamada yasak! Neymiş, yönetmelik varmış; neymiş, Anayasa Mahkemesi ‘yorum’ yapmış... Tamam belki bu sözlerle vatandaşı yanıltabilirsiniz, ama hukukçuları da yanıltıp ikna edebilir misiniz? Ne zamadan beri ‘yönetmelik’ler kanunlardan daha etkili oldu? Ne zamandan beri ‘yorum’lar kanun kuvvetinde oldu? “Ben yaptım, oldu” devri çoktan geçti... Yasakçıların bunu kabullenmemesi neticeyi değiştirmez. Her zaman hatırlattığımız bir noktayı da yeniden hatırlatmak isteriz: Uygulanan başörtüsü yasağı ‘kanun’a dayanıyor olsa da yanlıştır, yine itirazı hak ederdi ve itiraz ediyoruz. Çünkü bu bir temel insan hakkıdır, yasaklanamaz. Nasıl ki ‘nefes almak kanunla yasaktır’ denilemiyor... Bir çelişki de şurada: Kanuna dayanmayan, hukuken olmayan bir yasağı, ‘kanun çıkararak sona erdirme’ye çalışıyoruz. Son günlerde tartışılan konu bu. Hatta, anayasanın değiştirilmesi bu konu ile irtibatlandırılıyor. Elbette fiilen uygulanan bu yasak sona ermeli, ama acaba bunu ‘yeni bir kanun’ çıkararak mı yapmalı? Uzmanlar, bunun bir tehlike olduğuna işaret ediyorlar ki haklıdırlar. Çok dikkat etmek lâzım, kaş yaparken göz çıkarılmasın... Şu olabilir: Madem yürürlükteki kanunlarda böyle bir yasak yok, keyfî olarak başörtülü öğrencileri okul kapılarından geri çeviren yöneticiler hakkında “eğitim hakkını engelledikleri” için dâvâ açılsın! Belki bir adil hakim çıkar ve keyfî yasak uygulayanları mahkûm eder. Bu yasağı sona erdirmenin bir yolu da “Ali Nesin metodu” olabilir. Hatırlamak lâzım ki, matematik profesörü Ali Nesin, geçenlerde ‘TRT Haber’e konuşmuş ve başörtüsü yasağının sona ermesi için ‘çözüm’ünü açıklamıştı. Nesin, rektörlerin hiç kimseden emir alamayacağını belirterek, gerektiğinde hapse girmeyi göze alarak bu sorunu bitirebileceklerini söylemiş. Nesin, ayrıca, önündeki kâğıtları eline alıp yırtarak çöpe atmış ve yasağın ‘yok’ sayarak aşılabileceğini de ‘şekille’ anlatmış. (Nuriye Akman’ın sunduğu “Akılda Kalan” programı, 22 Temmuz 2010) Birileri, “Olur mu böyle şey. Türkiye hukuk devletir” demeyi sürdürecek, ama söyler misiniz kanuna dayanmayan fiilî yasak başka nasıl sona ersin? Tabiî ki asıl çözüm kanunları özgürlükçü akılla değerlendirmek ve doğru yorumlamaktan geçer. Laiklik gibi “inançlara şemsiye” olması gereken bir kavramı, tam tersi yorumla “inançlara baskı aracı” hâline getirmek hiç kimseye bir şey kazandırmaz ve kazandırmıyor. Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu da “Mesele hoşgörüyle ve kendi seyrinde çözülür. Oraya doğru da gidiyor” demiş haklı olarak. (Vatan, 29 Eylül 2010) Yeni tuzaklara düşmeden; kanunsuz ama fiili olarak devam eden yasağı her kademede sona erdirmek gerekir, vesselâm... 30.09.2010 E-Posta: [email protected] |