M. Latif SALİHOĞLU |
|
Yakın tarih arşivi |
Akşam gazetesinin haberine göre, Mimar Sinan Üniversitesi arşivinde muhafaza edilen son yüz yılın önemli olaylarıyla bağlantılı 6000 metrajlık orjinal filmler için restorasyon çalışması başlatılmış. Kültür Bakanlığının da desteğiyle restore edilecek olan bu filmlerin, bilâhare araştırmacıların ve halkın istifadesine sunulacağı ifade ediliyor. Yakın tarihimizin daha iyi bilinmesi açısından, bu tür gelişmeleri memnuniyetle karşımalak mümkün. Ancak, yine de konuya ihtiyatla yaklaşmakta fayda var. Zira, Türkiye, henüz yakın tarihinin üzerine abanmış birtakım tabuların etkisinden kurtulabilmiş değil. Dolayısıyla, herşeyi olduğu gibi bilme ve öğrenme fırsatının doğduğu his ve hevesine kapılmamalı. Nitekim, Meclis Başkanı M. Ali Şahin'in birkaç ay evvel yaptığı bir açıklamada da, binlerce belgeyi ihtiva eden yakın tarih arşivinin araştırmacıların ve halkın istifadesine sunulacağı, ancak bunların içinde "İstiklâl Mahkemeleri"ne dair bilgi ve belgelerin yer almayacağı ifade edilmişti. Oysa ki, İstiklâl Mahkemeleriyle ilgili bilgilere yeterince sahip olunmadan, yarın tarihimizin hakkıyla anlaşılması mümkün görünmüyor. Dileriz, hür ve medenî dünya kategorisinde görünmek isteyen Türkiye, yakın tarihinin üzerindeki sis perdesini kaldırmaya ve karanlıkları aydınlatmaya muvaffak olur.
Korkak, âciz, nâmert...
Erzurum'da "BEDİÜZZAMAN TIR"ının brandasını korsan duvar yazısıyla kirletenler, aslında ne derece korkak, âciz ve nâmert olduklarını ilân ve ispat etmiş oldular. Tıpkı, 8–9 sene evvel Barla Çam Dağındaki hatıra ağaçları gizlice kesip kayıplara karışan nâmertler gibi... Evet, bunlar cidden âcizdirler. Çünkü, Üstad Bediüzzaman'ın fikir ve dâvâsına galebe çalamayacağını biliyorlar ki, ancak âcizlerin işi olan bir yola başvuruyorlar. Bunlar korkaktırlar. Zira, park halindeki bir tırın bırandasını tenha bir saatte gidip kirletmek, ancak korkakların işidir. Bunlar, aynı zamanda nâmerttirler. Çünkü, mert olan kimse, kaçak güreşmez, arkadan vurmaz, gizlice saldırma cihetine gitmez. Gidiyorsa şayet, ne derece nâmert olduğunu kendi eseriyle dünya âleme ilân etmiş olur. Erzurum'da yaşanan menfur hadisenin teşkil ettiği tabloda, işte aynen bu mânâlar okunuyor.
Ünlü–ünsüz
Gün geçmiyor ki, medyada "ünlü sanatçı, ünlü şarkıcı, ünlü türkücü..." haberleri yer almasın. Buna mukabil, bir tane olsun "ünsüz" şarkıcı, türkücü, sanatçı haberine rastlayamazsınız. Buna göre, meselâ sanatçı kesimin tamamı "ünlü"dür, aralarında "ünsüz" bir tek kişi yoktur. O halde, bu kimselerden söz ederken, isminin başına "ünlü" tabirini eklemenin gereği de yoktur. Zira, gereksiz eklemeler, zaman içinde sırıtmaya başlar, çiğ düşer, riyâya kaçar, usanç verir, bıkkınlık uyandırır...
Tarihin yorumu 1 Ekim 1730
Devlet için fert fedâ edildi
Yirmi yedi yıllık saltanatı müddetince bir kez olsun ordunun başında sefere çıkmayan Sultan III. Ahmed'in bu hali, Yeniçeri Ocağında şiddetli rahatsızlıklara sebebiyet verdi. Yeniçeri esnafından olan hamam tellakı Patron Halil, gitgide artan ve artık patlama noktasına gelen bu memnuniyetsizlikleri (yaklaşık üç bin kişiyle) tahripkâr bir gösteriye ve ardından kanlı bir isyana çevirmeye muvaffak oldu. Yeniçeri Ocağının desteğini alan Patrona, nihayet gelip isyancılarla birlikte Saray'ın kapısına dayandı. Âsiler, Sadrâzam Damat İbrahim Paşa ile birlikte, onlarca devlet adamının kellesini istiyordu. Padişah, belki vaziyeti kurtarırım diye, bu vahşi isteğe boyun eğdi. Damadı olan Sadrâmla birlikte birkaç kişiyi boğdurarak, cesetlerini Et Meydanında toplanan âsilere gönderdi. İsyancılar, bununla da yetinmediler ve "Padişah yalan söylüyor. Bu ceset İbrahim Paşaya ait değildir. Yalancı biri halife sultan olamaz" demeye başladılar. Damadını fedâ etmekle de âsilerin öfkesinden kurtulamayan Sultan III. Ahmed, kendisinin ve aile efradının hayatına dokunulmaması şartıyla tahttan ferâgat etmek mecburiyetinde kaldı. Onun yerine tahta geçen Sultan I. Mahmud ise, bir türlü memnun edemediği Patrona ve hempalarına 15 Kasım gecesi tuzak kurarak, kanlı bir müdahale ile onları bertaraf etti. Lâle Devri de, bu sûretle kapanarak tarihe intikal etmiş oldu. 01.10.2010 E-Posta: [email protected] |