01 Ekim 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Bediüzzaman, Ararat Dağının eteklerinde

Bediüzzaman ve Ararat, Doğu Anadolu insanının çok yakından tanıdığı iki isim. Biri, asırlardır insanların gönlünde sevdası sönmeyen dünyanın en büyük ikinci dağı. Diğeri ise, sadık bir rüyada kendisini Ararat Dağı’nın altında gören, asrımızın manevi sultanı, “zamanın sesi” Bediüzzaman’dır.

Şu bir gerçektir ki, bir insan Bediüzzaman’ı yazmaya çalışırsa, kelimelerle onu ifade etmekte çok zorlanır. Çünkü bir “rüya-yı sadıka”da “İ’caz-ı Kur’ân’ı beyan et!” emrini alan ve Cenâb-ı Hakk’ın da kendisine bunu lutfettiği bir zâtı anlatmaya çalışmak kolay değildir.

Merhum Ömer Nasuhi Bilmen’e sormuşlar: “Hocam, Bediüzzaman’ın eserlerinde neden bu kadar tesir var?” O da şu meâlde cevap vermiş: “Onun kulağına üfleyen var. Bizimki ise kesbîdir.”

Öyle ise Ararat Dağı ile ilgili ifadeleri, bizzat Bediüzzaman’dan dinleyelim:

“Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilâk etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır. Dedim: ‘Ana, korkma. Cenâb-ı Hakkın emridir; O Rahîmdir ve Hakîmdir.’

“Birden, o hâlette iken, baktım ki, mühim bir zat bana âmirâne diyor ki: ‘İ’câz-ı Kur’ân’ı beyan et.’

“Uyandım, anladım ki, bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâptan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur’ân’a hücum edilecek; i’câzı onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu i’câzın bir nev’ini şu zamanda izharına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak. Ve namzet olduğumu anladım.” (Mektubat, s. 357)

Evet, bugün “Bediüzzaman TIRI”, Bediüzzaman’ın rüyayı gördüğü yerin tam yanında olacak. Ve “dünyanın her tarafına dağılan parçalardan” bazılarını getirecek. Koptuğu yeri gösterecek. Ve kırk dört dünya diline çevrilmiş olan Risâle-i Nur eczalarından birer adet teberrüken bu yerlere bırakacak. Tâ ki başka dillere çevrilecek olanlar da geldiğinde parçalar eksik kalmasın diye.

Sabah “Bediüzzaman TIRI” Iğdırlı dostlara veda ederken, güneşin ilk ışıkları ile bu mekânda, Iğdır Ovası’ndan 4500 metre yükseklikte olan Ararat Dağı’nın hemen yanında olacak. Küçük Ağrı dağına selâm verecek. Seksen yıl sonra tahakkuk etmiş rüyayı, doruktan yüksekliği 5167 metre olan Ararat Dağı’nın “parçaların koptuğu” merkezi yerinden dünyaya duyuracak. Ve Risâle-i Nur söndürülmek istendikçe parlayan bir “Nur” olduğunu âleme ilân edecektir.

Bunda şüphesi olanlar buyursunlar buraya, hakikati gözleri ile görsünler.

Bu güzel tevafuktan sonra sabırsızlıkla bekleyen Doğu Beyazıtlılara uğrayacak, İshak Paşa Sarayı’nın eyvanından Ararat Dağı’na tekrar bakacak, Ruslarca zabit arkadaşları ile Kosturma’ya esarete götürülürken, rüyasına mânâ veremeyenlere rüyanın tahakkukunu “aynelyakîn” gösterecek.

Değerli Ağrılıların yolda olan gözlerini çok bekletmemek için oyalanmadan oraya hareket edecek, halleri ile hemhâl olduktan sonra Bediüzzaman’ın 1925 yılında sürgüne gönderilmek üzere alındığı Van’a doğru yol alacak, Beşyol Mevkii’nde Hz. Ömer Camii karşısında Aziz Vanlılarla buluşacak “Bediüzzaman Tırı.”

ŞERİF GÜNDÜZ

[email protected]

01.10.2010


Sağlık Bakanı Sn. Recep Akdağ’a açık mektup

—Yüksek makamlarına bera-yı malûmat—

Sayın Bakan,

Evli ve bir çocuk babası, uzun zamandır işsiz bir gazeteciyim. Ve bir “Yeşil Kart mağduru” vatandaşınızım!

Neden mi “Yeşil Kart mağduru”yum? Müsaadenizle anlatayım:

Son bir yıldır ailecek Yeşil Kartlı idik. 15.07.2010 tarihinde, ilk bir yıllık müddetleri dolmuş. Ben de 25.08.2010’da, müddet uzatımı (vize) için ailemiz adına ilgili büroya yeniden müracaat ettim.

Tuhaftır ki “ilk” müracaatta tarafımızdan istenen ve temin edilip karşılığında “Yeşil Kart” verilen belgeler, nedense ya da ne gerek varsa(!), uzatma talebinde/”ikinci” müracaatta aynısıyla/yine istenmişti. Olsun, dedik ve canımız çıkıncaya kadar uğraştık! (Uğraşılacak gibi değil, ama resmî mecburiyet bahis mevzuu.) Zira sağlık problemlerimiz var…

Evrakı teslim ettiğimde, “İstanbul ili Sultangazi İlçe Kaymakamlığı Yeşil Kart Bürosu” vazifelileri, iki hafta sonra gelmemi söylediler. Denilen tarihte (07.09.2010) uğradığımda, “talebimizin hâla kurul gündeminde olduğu” belirtildi. Yani netice alamamıştık ve bir daha uğrayacaktık! Dedim ki:

Bari vizenin çıkıp çıkmadığını telefonla haber verin ki, böyle boş dönmüş olmayalım…”

Cevap, “Olmaz”mış!

Ben: “Madem öyle, telefon numaramızı niye almıştınız ki?!”

Cevap, kem küm…

Neyse, o tarihten üç hafta (“ikinci” müracaatın üstünden beş hafta geçtikten) sonra, yani 29.09.2010’da yine/yeniden mevzuubahis büroya giderek talebimizin akıbetini sorduğumda, aynı şeyler söylenmez mi?! Elbette pek rahatsız oldum ve detaylı malûmat istedim. Bu sefer dediler ki:

“Gelir beyan etmemişsiniz. Semt karakolunuzdan bir görevli, mekânınızı ziyarete gelip tahkikat yapacak…”

Ben de, “gelir beyan ettiğimizi ve kim tahkikat yapacaksa bir an önce tahkik etmesini” söyledim! Ayrıca, bu “anormal” durumu en kısa zamanda bir “açık mektup”la yüksek makamlarınıza arz edeceğimi ilave ettim…

Anlayacağınız, onlardan istenen ve tarafımızdan yerine getirilen birçok belge/bilgi arasında, “gelir durumu”muza takılmışlar.

Esasında, “gelir beyan etmediğimiz” iddiası doğru değildir! Vazifeli şahıslar gelir beyanımızı inandırıcı bulmamış olabilirler, ancak verdiğim evrakta belirli bir rakam vardı; “ikinci” müracaat esnasında sırayla o masadan bu masaya koştur(ul)duğumuz büro personeli, çeşitli sorularla ânında durumumuzu sor(uştur)mayı, hattâ gariptir ki “neden çalış(a)madığımı ve nasıl geçin(ebil)diğimizi”(!) bir dilekçeyle bildirtmeyi bile ihmal etmemişlerdi. Elbette ben bütün soruları cevaplamış, istenen dilekçeyi de yazıp imzalamıştım...

Bu bahsi fazla uzatmayayım. Son tahlilde, teşhir edilen tavırlardan, Yeşil Kartlarımızın müddetinin uza(tıl)mayacağı anlaşılmış bulunuyor.

Bu durum muvacehesinde:

*”İstanbul ili Sultangazi İlçe Kaymakamlığı Yeşil Kart Bürosu”nun ilgili elemanları, vazifelerini ihmal etmişler midir, yoksa etmemişler midir?

[Bu konuda şüphelerim var! “İkinci” müracaatın, yani evrakın tesliminin üzerinden “uzun” sayılabilecek bir müddet (beş hafta) geçmesine rağmen gerekli muamelelerin yap(tır)ılmaması düşündürücüdür. Ortada “personel yetersizliği” ya da “personelin yetersizliği” problemi var gibi!]

*Benim, eşimin ve çocuğumun beyanları tamam olduğu hâlde, Yeşil Kartlarımızın vizesi yapılacak mı, yoksa yapılmayacak mı? Yapılacaksa daha ne kadar bekleyeceğiz?

*Vize (müddet uzatımı) muamelesinde, “ilk” müracaattaki evrakın “ikinci” müracaatta yine/yeniden talep edilmesi normal midir, değil midir?

[Taliplilerin, bir senede Yeşil Kart gereklilik şartlarını aşabilmesi, yani Yeşil Kart istemeyecek şekilde vaziyetlerinin düzelmesi mümkünse tabii!...]

*”İlk” müracaatta bile “aşırı” denebilecek ölçüde evrakın talep edilmesi normal midir, değil midir?

Bu konuda binlerce “muhtaç” durumda mağdurun olduğu varsayılırsa—ki intibalar bu yönde—, bu tatbikatın “yumuşatılması” gereği ortaya çıkmıyor mu?...

[Özür dilerim, ama ben açıkça, gerek “ilk” gerekse “ikinci” müracaatlarda karşılaştığım ve bitmek bilmeyen maddî-manevî “eziyet”ler sonrasında, Yeşil Kart sisteminin değil “vermek,” mümkün mertebe “vermemek,” hasbelkader verildiyse bile “uzatmamak” üzerine kurulduğunu düşünmeye başladım! Sistem, her sene tekrarlanagelen “engelli koşu”dan farksız âdeta; hemen her safhasında aşılması zor bir problem çık(arıl)ıyor. Şimdi karşılaştığım durum bunların sonuncusu mudur, belli değil!]

Sorular uzatılabilir, ancak kısa kesiyorum.

Saygıyla bilgilerinize arz olunur...

Orhan Güler

Adres: Yunusemre Mah. 1399 Sok. No: 3 Daire: 8,

Sultangazi/İstanbul

Tel: 0212 650 92 96 / E-mail: [email protected]

01.10.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.