Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Ahirzaman Müceddidi |
Altı buçuk ay önce, 20-21 Mart günlerinde yapılan V. Ulusal Risale-i Nur Kongresinin konu başlığı, “Çağımız sorunlarına çözüm arayışları ve Said Nursî modeli” idi. Bu başlık altında belirlenen temel konu ve sorunlar masaya yatırılarak enine boyuna tahlil edilmişti. Onları da hatırlayacak olursak: Din ve siyaset; Demokrasi ve insan hakları; Kürt sorunu; Dünya barışı; Kadın ve aile; İnsan, iman ve ahlâk; Eğitim, kültür ve sanat; gençlik. Bu başlıklar, masa çalışmalarına katılan ilim ve fikir erbabınca enine boyuna müzakere edildi; varılan sonuçlar yazılı metin haline getirildi. O günlerde gazetede yayınladığımız, bilâhare kongreyi tertipleyen Risale-i Nur Enstitüsünün ayrıca neşrettiği ve şu günlerde Türkiye’yi dolaşmakta olan Bediüzzaman tırında da dağıtılan broşürdeki sonuç bildirileri, ait oldukları konulara dair, Said Nursî’nin tesbit ve yaklaşımlarını derli toplu şekilde özetleyen bir içeriğe sahipti. Kongreden bir hafta sonra tertiplenen panelde kamuoyuna açıklandıklarında, Risale-i Nur’u okuma imkânı bulamamış aydınlara, “Çağımızdaki belli başlı bütün temel problemlerin çözümüne ışık tutuyor” dedirten metinlerdi bunlar. Bediüzzaman’ın vefatının 50. yıldönümü vesilesiyle yapılan bu çalışma ve ortaya çıkardığı neticeler, bundan sonra da hep referans olarak kullanılacak ve istifade edilecek bir değeri haiz. İstanbul İlim ve Kültür Vakfının tertiplediği 9. Uluslararası Risale-i Nur Sempozyumu da bu bağlamda Mart’taki kongreyi, küresel bir boyut ilâve ederek tamamlayan çok önemli bir hizmet. Sempozyumun konu başlığı “İnsanlık onuruna lâyık bir geleceğin inşasında ilim, iman ve ahlâkın yeri ve rolü.” Ve bu başlık, bir yönüyle, “çağımız sorunlarına çözüm arayışları”nda, Kur’ân’ın bu çağa mesajını yansıtan Said Nursî’nin ortaya koyduğu modeli ve bu modelin dayandığı düşünce sisteminin üç temel esasını özetliyor. İnsanlık onuruna lâyık bir geleceğin, ilim, iman ve ahlâkla inşa edilebileceğini vurguluyor. İlme ve akla dayalı tahkikî bir iman ile, onun yaşanan hayattaki fiilî tezahür ve yansımaları olan ahlâk—ve ibadet—hem bu dünyada insanlık onuruna yakışır bir geleceğin en sağlam zeminini oluşturuyor; hem de dünyanın kıyametle ölümünden sonra kurulacak olan ahiret hayatındaki sonsuz saadetin temelini teşkil ediyor. Materyalist ve dünyaperest felsefenin, varlık âlemi ve insanoğlu ile Yaratıcı arasındaki bağı koparıp bütün nazarları dünya hayatına hasretmesi sonucunda ortaya çıkan bilumum kronik problemlerin de gerçek çözümlerini takdim ediyor. Ulusal ve uluslararası boyutta gerçekleşen ilmî toplantılar, kongre ve sempozyumlar, bu gerçeklerin entellektüellerce daha iyi anlaşılmasına vesile olmaları cihetiyle önem arz ediyor. Hayli zamandır sınırları aşarak dünyanın her köşesine yayılan bu akademik ilgi, merak ve tecessüs, inşaallah hayırlı neticeler getirmeye devam edecek. Ve ahirzaman insanlığının aradığı huzur ve kurtuluş formülünün Kur’ân’da mevcut olduğu gerçeğini, Risale-i Nur eksenli tahlillerle bütün dünyaya ulaştırıp deklare edecek. Dayanılmaz zulüm, baskı, mahrumiyet, çile, sıkıntı ve ıztıraplar içinde, bir an bile ulvî hedefinden inhiraf etmeksizin verdiği muhteşem iman hizmetini 50.5 yıl önce tamamlayıp berzah âlemindeki nurlu menziline intikal eden Said Nursî, hayatına kastedenlere, “Ölümüm hayatımdan çok daha fazla hizmet edecek” demişti. Her bir vefat yıldönümü, onun bu mesajını da defaatle ve her seferinde daha göz kamaştırıcı tezahürlerle tasdik ve teyid eden inkişaflara vesile olageldi. Yarısını geride bıraktığımız 50. yıl ise, bütün bunların taçlandığı bir sene oldu. Acele edip geldiği o zorlu ve amansız karakışta, bugünkü cennetâsâ baharın tohumlarını serpen Ahirzaman Müceddidini bir kez daha rahmet dualarıyla yad ediyor ve yetiştirmeye devam ettiği nurlu nesillerle birlikte selâmlıyoruz. 05.10.2010 E-Posta: [email protected] |