Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Anayasanın başlangıcı |
Yeri geldikçe gündeme getirip mutlaka kalkması gerektiğini ifade ettiğimiz ve son olarak medya yöneticileri ile buluşmasında Başbakana da sorduğumuz, ama cevap alamadığımız “anayasanın başlangıç kısmı”yla ilgili tartışmalar yeniden canlanıyor ve hararetleniyor. Konuya dair dikkat çekici değerlendirmelerden birini, 2007 sonbaharında gündeme getirilir gibi olup da tepkiler üzerine derhal rafa kaldırılan anayasa taslağını hazırlayan ekipteki isimlerden Prof. Dr. Levent Köker’in yaptığını gördük. Çağdaş ve demokratik anayasalarda böyle bir başlangıcın bulunmadığını ifade eden Köker, “Yeni bir anayasa yapılacaksa bu başlangıç metni de yeniden yazılmalı” diyor (Taraf, 5.10.10). Kendilerinin heyet olarak taslağı hazırlarken bu metni de yeni baştan yazdıklarını, ama “Atatürk milliyetçiliği üzerinden siyaset yapıldığı için, özellikle (Komisyon Başkanı) Ergun Özbudun’un ‘Siyaset mümkün olanı yapma sanatıdır’ yaklaşımıyla taslağa koymadıklarını” söylüyor. Bu ne biçim iş? “Atatürk milliyetçiliği adına siyaset yapanlar,” çağdaş ve demokratik anayasalarda yeri bulunmayan böyle bir garabetin kaldırılıp düzeltilmesini engelleyecek kadar güçlü mü ki, başlangıcın yeniden yazılmış taslak halini dahi köşe bucak saklamaya mecbur ediyor? Ve kim bunlar? CHP mi, MHP mi, yoksa derinlerde iş gören “kayıt dışı siyaset” aktörleri mi? Eğer CHP ve MHP ise, bunların halktaki karşılığı, aldıkları oy oranlarıyla orta yerde duruyor. Atılması gereken adımlar sırf onlardan çekinildiği için atılmıyorsa, bunu nasıl izah etmeli? Yok, bürokrasinin üst kademelerinde kök salmış “derin adresler” ise, bu da demokrasimizin en temel ve kronik handikapına işaret ediyor. Ve özgürce çalışması gereken akademisyenlerin dahi düşüncelerini reel siyaset denilen şeyin hukuk, mantık ve çağdışı kalıplarıyla sınırlandırıp, kendi kendilerine otosansür uygulayarak, özenle hazırladıkları taslak metinleri ortaya çıkarmaya cesaret edemeyip gizlemeleri, önümüzde daha aşmamız gereken çok mesafeler bulunduğu gerçeğini bir defa daha gözler önüne seriyor. Yeni yazılan başlangıç metnini anayasa taslağına koymaktan kaçınan tavrın gerekçesini “Siyaset mümkün olanı yapma sanatıdır” olarak izah eden yaklaşım, demokratik bir başlangıç yazmanın imkânsızlığını mı ifade etmiş oluyor? Peki, bu ucube başlangıca dokunmadan, hattâ onu tamamen iptal etmeden, yeni ve demokratik bir anayasa yapmanın imkânı olabilir mi? Hem o başlangıç korunacak; hem de ona “demokratik bir anayasa” monte edilecek; hiç olacak şey mi? Eğer yerine koymak üzere hazırladığınız metni açıklamaktan çekindiyseniz, hiç değilse, “başlangıçsız” bir metin önermeliydiniz. Şayet bu taslak üzerinden iktidar partisini zora sokmama kaygısı var idiyse, o da yanlış. Çünkü bilim adamının işi, şu veya bu mülâhaza ve gerekçeyle hakkı eğip bükmeden, sadece ve sadece gerçeği ortaya koyup, gerektiğinde siyasetçideki endişeleri izale ederek onları yüreklendirecek fikrî ve ilmî tahkimatı yapmak olmalıydı. Kimbilir, belki de o taslağın neticeye ulaşamamasında rol oynayan en önemli sebep, bu çekingenliğin aşılamayıp gerekli cesaretin gösterilemeyişiydi. Belki kader bu sebeple taslağa geçit vermedi. Zira başlangıcın değişip yenilenmesini es geçen bir anayasa hiçbir işe yaramayacaktı. İktidar partisinin bu konudaki yaklaşımı ise başından beri problemli. Ya başlangıçla ilgili sualin geçiştirilmesi örneğinde görüldüğü gibi bu meseleye hiç yanaşmıyor veya “Değişmez maddelere dokunmak aklımızın ucundan bile geçmez” sözünü yerli yersiz tekrarlayıp duruyor. AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın, sonradan kendisinin de “Öyle demedim” deyip tevile çalıştığı “Değişmez maddelere pozitif anlamda dokunulabilir” sözüne karşı başlatılan tepki kampanyasınaa AKP'nin de katılması manidar değil mi? 07.10.2010 E-Posta: [email protected] |