06 Ekim 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Kazım GÜLEÇYÜZ

AB sürecinin son beş yılı


A+ | A-

Gerek şahsî, gerekse sosyal ve siyasî hayatımızda, zamanın ne kadar sür'atli aktığını gösteren pek çok örnek mevcut.

Onlardan biri de, AB sürecinde yaşananlar.

Bu sürecin kilometre taşı niteliğindeki önemli dönüm noktalarına baktığımızda görüyoruz ki:

Brüksel’in adaylığımızı resmen kabul ve ilân ettiği tarihin üzerinden yaklaşık 11 sene geçmiş.

Müzakerelere başlama tarihi aldığımız 17 Aralık 2004’ten bu yana 6 yılı geride bırakmışız.

Ve müzakerelere başladığımız 3 Ekim 2005’in ardından da tam 5 koca seneyi tamamlamışız.

Peki, bugün geldiğimiz nokta itibarıyla AB sürecinin neresinde ve hedefe ne kadar yakınız?

Mevcut veriler hiç de parlak görünmüyor.

Şimdiye kadar, üyelik müzakerelerine konu olan 33 fasıldan sadece 15’i açılmış ve bunların yalnızca biri kapatılmış. Kalan 18’i ise, bilhassa Rumların ve Fransa’nın etkisiyle bloke edilmiş.

Buna karşılık, bizimle aynı tarihlerde müzakerelere başlayan Hırvatistan’da durum çok farklı:

Bütün fasıllar açılıp 22’si kapatılmış, 11 fasılın da önümüzdeki Şubat'a kadar tamamlanması ve bu ülkenin 2012’de AB üyesi olması bekleniyor.

Daha 20 yıl öncesine kadar komünist demir perde ülkeleri iken, Sovyet ve Doğu Blokunun dağılmasından sonra hızla demokratikleşen Doğu Avrupa ve Balkan ülkeleri de, bizi hızla geride bırakarak birliğe üye olmamışlar mıydı?

Oysa Türkiye’nin AB yolculuğu çok daha önceleri, ta 1959’da Menderes hükümeti tarafından—birliğin o zamanki adıyla—Ortak Pazar’a üyelik müracaatında bulunulması ile başlamıştı.

Ama hemen peşinden gerçekleşen 27 Mayıs ihtilâli, bu süreci de sekteye uğratıp sabote etti.

Sonrasında da Türkiye’de demokrasinin bir türlü rayına oturamayışı, tersine onar yıllık aralarla tekrar tekrar müdahalelere maruz kalması, bütün iç ve dış konuları olumsuz etkilerken, tüm Avrupa ülkelerini bir araya getirip AB'ye dönüşen yapıyla ilişkilerin gelişmesini de engelledi.

Ve bu engelleme, “Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarma” lâfını dilinden düşürmeyenler tarafından gerçekleştirildi.

Avrupa da zaten yüzyıllar ötesine uzanan önyargı ve husumetlerle baktığı Türkiye’nin kendisine uzak durmasından rahatsızlık duymadı.

Tâ, 17 Ağustos 1999’daki depremin yol açtığı trajik manzaralar Avrupa’nın vicdanını ve hümanist damarını harekete geçirinceye kadar...

Öncesinde, Ankara rejiminin antidemokratik ve despot yapısını gerekçe göstererek Türkiye’yi dışarıda tutmayı tercih eden AB, bu tavrının Ankara rejiminden ziyade halkı mağdur ettiğini depremle fark edip düzeltme gereğini duydu.

Ve toplanan ilk AB zirvesinde Türkiye’nin yıllardır sürüncemede bırakılan adaylığı resmen kabul ve ilân edildi. Sonraki süreç de Türkiye’nin aday ülke olduğu esasına göre şekillendi.

Son 11 yıldaki kısmî demokratikleşme reformları başta olmak üzere, elde ettiğimiz olumlu kazanımların çoğunu AB sürecine borçluyuz.

Buna karşılık, özellikle son beş yılda, müzakerelerin de başlamasına rağmen, reformların aksayıp sekteye uğramasına da bir anlam veremiyoruz. İktidar 2007’deki cumhurbaşkanı seçiminde yaşanan kriz ve AKP’ye açılan kapatma dâvâsı gibi olayları buna gerekçe olarak gösterdi; ancak bunların da çaresi olan demokratikleşme reformlarına bir türlü yoğunlaşamadı.

Hattâ daha öncesinde, müzakere tarihi aldığımız 17 Aralık 2004’ten itibaren, anlaşılmaz bir tavır sergileyip. reformlar bahsinde frene bastı.

AB’nin kendi içinden gelen engellemeler ayrı konu. Ama onları da aşmak için, AB’deki Türkiye dostlarının elini güçlendirmek gerekiyor ki, bunun da yolu reformları aralıksız sürdürmek.

İşte Türkiye’nin başaramadığı şey bu.

Bakalım, referandumda kabul edilen son anayasa paketi, bu inkıta, gecikme ve zaman kaybının telâfisine yönelik yeni bir atılımın önünü açarak AB sürecini tekrar canlandırabilecek mi?

06.10.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.10.2010) - Ahirzaman Müceddidi

  (03.10.2010) - Asr-ı Saadetten ahirzamana

  (02.10.2010) - Üniformasız DGM’ler

  (01.10.2010) - CHP’nin “yeni sayfa”sı

  (30.09.2010) - Başörtüsü ve siyaset

  (29.09.2010) - “Başlangıç” ve Erdoğan

  (28.09.2010) - Yeni sayfa açarken

  (26.09.2010) - Kahramanlar ayakta ölür

  (25.09.2010) - Skandal savunma ve sonrası

  (24.09.2010) - AYİM ve YAŞ


Son Dakika Haberleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  YENİ ASYA NEŞRİYAT

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.