Faruk ÇAKIR |
|
Yetmez, tazminat ödensin! |
YÖK’ün, aldığı bir kararla başörtüsü yasağını sona erdirdiği ifade ediliyor ki eğer böyle ise gecikmiş bu karara imza atanların eline sağlık demek bize düşer. Önce, medyada yer alan haberi aktarmak suretiyle hadiseyi özetleyelim: YÖK’ün sessiz sedasız, Türkiye’nin son 30 yılına damgasını vuran ve on binlerce kız öğrenciyi ilgilendiren derslikteki başörtüsü yasağını fiilî olarak ortadan kaldıracak bir karara imza attığı ortaya çıktı. “27 Temmuz 2010 tarihli yazıda türban sorununa değinilmeden ‘hiçbir öğrencinin disiplin yönetmeliğine aykırı durumu nedeniyle sınıftan çıkarılamayacağı’ görüşüne yer veriliyor ve öğrencileri bu nedenle dersten çıkaran öğretim üyelerinin cezalandırılacağı bildiriliyor.” (Radikal, 5 Ekim 2010) YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın 27 Temmuz tarihinde hazırlattığı resmî yazı Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden bir öğrencinin şikâyeti üzerine hazırlanmış. Yazıda, kurallara aykırı davrandığı düşünülen öğrenciler hakkında öğretim elemanı tarafından yapılacak işlemin dersten çıkarmak olmadığı vurgulanmış. Aynı yazıda, öğrencileri derse almayarak, dersten çıkararak ya da derse girmiş öğrenciyi yok göstererek yasa ve yönetmeliklerde yer almayan bir yaptırım uygulayan öğretim elemanının söz konusu fiilinin disiplin suçu olduğu da belirtilmiş. Bu gelişme üzerine konu yeniden hararetle tartışılmaya başlandı. Yasağın devam etmesini isteyenler, hukuktan bahsetmeye başladı. Güya YÖK’ün bu kararı hukuka aykırı imiş, daha önce alınan çok sayıda karar ve yönetmelikler varmış. Hemen ifade edelim ve tekrarlayalım ki başörtüsü ile üniversiteye girmeyi engelleyen ve yürürlükte olan herhangi bir kanun yok. Şimdiye kadar yapılan, tamamen keyfî bir davranış. Dolayısıyla bu karar sonrası ‘hukuk’u hatırlayan ve hatırlatanların samimî olduğu söylenemez. Kanuna dayanmayan keyfî yasak karşısında susan ve şimdi hukuku hatırlayanlara ne denir ki? Şunu da ifade edelim: Biz netice olarak başörtüsü yasağının her kademede sona ermesini talep ediyoruz. YÖK’ün yazdığı sözkonusu yazının bunu temin edip edemeyeceğini bilemiyoruz. Yasağı sağlıyorsa tebrik ederiz, sağlamıyorsa bir an önce yasağı sona erdirecek kararların ve uygulamaların icra safhasına konulmasını arzuluyoruz. Geçen yıllarda söylediğimiz gibi bugün de söyleyelim: Sadece yasağın sona ermesi yetmez. Yasağın sona ermesine elbette evet, ama gerçekten de yetmez. Bu yasak dolayısıyla şimdiye kadar mağdur edilenlerin tamamının hakkının tazmin edilmesi de gerekir! Bu tazminat belki maddî belki de manevî olur, onu bilemeyiz. Meselâ, bu yasak dolayısıyla okulunu terk etmek mecburiyetinde kalanlara, istemeleri durumunda aynı bölüme devam etme hakkı da tanınmalıdır. Hatta ve hatta, başörtüsü yasağı dolayısıyla üniversite imtihanlarına giremeyenlere bile aynı hak yeniden tanınmalıdır! Başörtüsünden dolayı işlerinden olan devlet memurları derhal işlerine dönebilmeli, dönenlerin bütün sosyal hakları eksiksiz geri verilmeli, atıldıkları yılların toplam maaşları bugünkü rakamlar üzerinden tazmin edilmelidir. Hiç kim, “Bu kadar da ısrarcı olmayın, böyle şeyler olmaz. Yasak sona ererse şükredin!” demesin. Elbette yasağın sona ermesi bizi şükre sevk eder, ama bütün mağduriyetlerin tazmin edilmesi için de yeni kampanyalar açarız ve açmalıyız. Sloganımız da şu olsun: Yasağın kalkması yetmez, mağduriyetler de giderilsin! 06.10.2010 E-Posta: [email protected] |