Vehbi HORASANLI |
|
Elektronik silâhlara karşı süngü |
Kâinattaki en değerli varlık insandır. Gelişmişlik düzeyini gösteren en belirgin unsur da insan hayatına verilen önem ile ölçülmektedir. Bir insanı öldürmenin bütün insanları öldürmekle eşdeğer olduğunu ifade eden Kur’ân hükmü vardır. Dinimiz, bırakın bir başka insanı öldürmeyi kendi hayatına kıymayı dahi büyük günah sayar. Buna mukabil vahşileşmiş insanlar yüzyıllarca pırasa gibi insan doğramışlar, hatta son yüzyılda ırkçılık ve menfaat yüzünden 1. Ve 2. Dünya savaşlarında milyonlarca insan acımasızca öldürülmüştür. İnsanların öldürerek hiçbir yere varılamayacağı nihayet yavaş yavaş anlaşılmaya başlandı. Öyle ki toplum sağlığını tehdit ettiği anlaşılan ürünleri satanlar için dahi ömür boyu hapis cezası da dâhil olmak üzere ağır cezalar getirilmeye başlandı. Fakat ne yazık ki ülkemizde 10 ton civarında hastalıklı et sattığı iddiası ile suçlanan insanlara doğru dürüst ceza bile verilmedi. Sadece gıda konusunda mı? Diğer birçok konuda da insan hakkı ihlâlleri ayyuka çıkmış durumda. Maalesef toplum olarak insana ve insan hayatına gerekli değeri vermiyor, özen göstermiyoruz. Bunun tipik bir örneği de askerlik sistemi konusundadır. Yıllarca konuşulup tartışıldığı belki de sağcısı ve solcusu toplumun bütün katmanlarınca kabul görmüş bir konuda yani “profesyonel askerlik” konusunda ne yazık ki ilerleme kaydedebilmiş değil. Bu konuda 15 yıldan daha fazla bir sürede gazetemizde yazılar yazmış, hatta çeşitli sivil toplum örgütlerinde seminerler vermiş birisi olarak geldiğimiz noktada hükümetimizin politikalarını üzülerek izliyor ve derin endişelere kapılıyorum. Zira hâlâ “tek tip askerlik” adı altında mükellef askerlik sistemi toplumumuza dayatılmakta, en geri kalmış toplumlar liginde yerimizi almak için yoğun uğraşlar verilmektedir. Hükümet ve silâhlı kuvvetler yöneticileri şunu iyice bilmelidir ki; toplum olarak bu yönetim anlayışını hak etmiyoruz. Bizi çağdışı ve faşist askerî politikalar ile medeni toplumlar yanında geri bırakmak isteyenler büyük bir ayıba imza atıyorlar. Yazımızın başlığını “elektronik silâhlar” şeklinde attım. Aslında bu dönem dahi geride kalmıştır. Şimdilerde savaşlar internet ve bilgisayar ortamında, kıyasıya yapılmaktadır. Meselâ İran’ın nükleer santrallerine “stuxnet” adı verilen bir bilgisayar virüsü ile saldırıya geçilmiş birçok tesis kullanılamaz hale getirilmiştir. Elektrik santralleri, sanayi kuruluşları ve bunların bilgi işlem merkezleri, yazılım programları hedef alınarak çökertilmektedir. Savaş san’atının en son geldiği noktada “siber” veya “sanal” saldırılar en yıkıcı tesiri icra etmektedirler. Programlamadaki akıl almaz gelişmeler film senaryolarına konu olmakta bunun ötesinde gerçek hayatta dahi hedef alınan ülkelere ağır zayiatlar verdirilmektedir. Bütün bunlara mukabil hâlâ kas ve kol gücüne dayalı, asker sayısına önem veren hatta Avrupa’nın en büyük ordusunu beslemeye çalışan bir silâhlı kuvvetimiz var. Utanmadan bunun ne büyük bir marifet olduğunu söyleyen insanlara rastlıyoruz. Allah, akıl fikir versin, ne diyeyim… Evet, mevcut askerlik sistemimiz askerî, sosyal ve ekonomik olarak sürdürülemez hale gelmiştir. En kısa zamanda modern askerliğin gereği olan profesyonelleşmeye mecburuz. Bakın yıllar önce Sırbistan’ın Kosova’ya saldırısını örnek göstererek tarihî bir dönemden geçtiğimizi vurgulamıştım. Sadece birkaç pilotu riske ederek hiçbir piyade askeri kullanılmadan Sırbistan devleti dize getirilmiştir. Hatta bununla yetinilmemiş devlet başkanları Miloseviç’in yargılanmak üzere mahkemeye sevk edilmesi sağlanmıştır. Öyle bir döneme girdik ki hiç rahatını bozmadan kahvesini yudumlarken güdümlü mermiler sayesinde savaş kazanan ordular var. Bunu görmemek ve hâlâ Prusyalılardan kalma askerlik sistemlerini savunmak körlükten başka bir şey değildir. Savaş, generallere bırakılmayacak kadar önemlidir. Hele hele bizdeki gibi başörtüsü ile mücadele etmeyi en önemli görev sayan generallere hiç bırakılmaz. Başbakan Erdoğan, genelkurmay başkanları ile gizli anlaşma yapma siyasetini terk etmeli, bir başbakana yakışır şekilde gerekli emir ve talimatları vererek silâhlı kuvvetlere kumanda etmelidir. Artık “darbe yapılır” endişesine de gerek yoktur. Zira darbelerin gizli savunucusu olmuş bir partinin yani CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “darbe olursa tankların karşısına ilk ben geçerim” diyerek meydan okumaktadır. Daha evham ve şüpheye gerek yoktur. Askerî vesayete derhal son verilerek demokratik kuralların egemen olduğu bir yönetim sistemine en kısa zamanda geçilmelidir, vesselâm… 07.10.2010 E-Posta: [email protected] |