Lahika |
Hadis-i Şerif Meâli
Şüphesiz iman için kalbini hâlis kılan, onu gösteriş ve kin gibi kötü duygulardan arındıran, dilini doğru tutan, ruhunu mânevî gıdalarla tatmin eden, yolunu dosdoğru tutan, kulağına hak sözü dinleten ve gözünü Allah'ın kudret eserlerine ve sadece meşrû olan şeylere çeviren kişi kurtuluşa ermiştir.
Câmiü's-Sağîr, No: 2916 |
07.10.2010 |
Nurları himaye etmek, Diyanet’in hakikî bir vazifesidir Âlem-i İslâmın her tarafında, belki Avrupa’da takdire mazhar olmuş Risâle-i Nur, o Diyanet dairesini, hem şerefini muhafaza ediyor. Elbette Diyanet dairesi Nurları himaye etmek hakikî bir vazifesidir. Kur’ân-ı Hakîm’in bir kanun-u esasîsi olan “Velâ tezirû vâziratün vizra uhrâ” sırrıyla, “Birisinin hatasıyla başkası, hattâ kardeşi de olsa mes’ul olamaz.” Şimdi yüz otuz risâlede birtek risâlenin yüz sayfasında bir sayfa muannid insafsızların nazarında hatâ bile olsa, o yüz bin sayfa olan yüz otuz kitabı mes’ul edecek dünyada bir kanun var mı? Halbuki bu otuz sene zarfında beş mahkeme aynı kitaplara beraat vermişler. Hem Malatya meselesi münasebetiyle yirmi mahkeme de alâkadar olmuştular. O yirmi mahkeme “Bir suç bulamıyoruz” dedikleri halde ve 600 bin nüshası dahilde ve hariçte intişar ettiği halde hiç kimseye zarar vermemesi ve Avrupa’da en yüksek mektep içinde Nur’un dershânesi diye ayırdıkları yerde Hıristiyanlar dahi onları okuması ve âlem-i İslâmda gayet takdirle intişar etmesi, hattâ Pakistan’da çıkan es-Sıddık mecmuasının Risâle-i Nur’un bir risalesini neşredip Diyanet Riyasetine göndermesi ve bu kadar intişarıyla beraber hiçbir âlim ona itiraz etmemesi gibi hakikatler gösteriyor ki, elbette Diyanet dairesi Nurları himaye etmek hakikî bir vazifesidir. Diyanet dairesi, Meşihat-ı İslâmiye gibi, yalnız Türkiye’nin din muallimi değil, belki umum âlem-i İslâma Meşihat-ı İslâmiye yerine alâkası, nezareti, münasebeti var. Âlem-i İslâm o Diyanet dairesine karşı tam hüsn-ü zan etmek, su-i tevehhüm etmemek, hususan bu zamanda ziyade lüzumu var. Hem de Türkiye ile ittifak etmeyen İslâmî hükûmetlerde o mübarek daireye karşı su-i tevehhüm gelmemesine büyük bir vesilesi olan ve âlem-i İslâmın her tarafında, belki Avrupa’da takdire mazhar olmuş Risâle-i Nur, o Diyanet dairesini, hem şerefini muhafaza ediyor. Hem âlem-i İslâma karşı o dairenin bir eseri olarak intişarı gayet lâzım ve zarurî olduğunu bu noktayı ehl-i vukuf tam nazara alsınlar. Onun için biçare Said Nursî ve Nur Talebelerinden yüz derece ziyade Diyanet Riyaseti âzaları, hocaları alâkadar olmak lâzım. Tâ ki, Risâle-i Nur dinsizlerin taarruzlarına karşı muhafaza ve himaye edilsin. Mükerrer beraatler verildiği halde intişarına mâni olan desisecileri susturmak lâzım...
Emirdağ Lâhikası, s. 401 (yeni tanzim, s. 773)
LÜGATÇE kanun-u esasî: Temel kanun, anayasa. muannid: İnatçı: Meşihat-ı İslâmiye: İslâmın ilmî meseleleri ile uğraşan devlet dairesi. su-i tevehhüm: Kötü şüphelenmek. ehl-i vukuf: Bir mesele hakkında bilgi ve yetki sahibi olanlar. Hâkimler. intişar: Yayılma. |
07.10.2010 |