M. Latif SALİHOĞLU |
|
Uzmanından önemli tavsiyeler |
Son aylarda, şeker hastası bazı yakınlarımızın acınacak durumlarına yakînen şahit olunca, beyaz şekere karşı kesin bir tavır alma ihtiyacını hissettim. Zira, bu mendebur illete birinci derece "beyaz şeker" sebep oluyormuş. Uzman şahsiyetler, öyle diyor. Tavsiyeleri: "Şeker değil, tatlı alın" şeklinde. Bizler de uzmanların sözlerini dikkate almak durumundayız. Beyaz şekerin vücuda zararlı olduğunu önceden de az–çok biliyorduk. Bunu, yeri geldikçe başkasına da söylüyorduk. Ancak, başta kendimiz bu tehlikeli beyazı terk edemiyorduk. Yazılarımızda ve sohbetlerimizde inandırıcı olmak ve muhatabımıza tesir edebilmek için, önce kendi nefsimizden başlamalıydık. Şükürler olsun, öyle de yaptık ve başardık. Haftalar oldu ki, şekerli bir tek çay içmedik. Tatlandırıcı olarak, kuru üzüm, hurma gibi fitrî nimetlerden istifade ediyoruz. Şu an itibariyle, şekerli çay içme isteğim, inanın sıfıra müncer olmuş durumda. Beyaz şeker, bana artık beyaz kireç gibi görünmeye başladı. Meğerse, vücudun belli bazı bölgelerinde zaten kireç etkisi yapıyormuş. Bunu da, tanınmış hekimlerimizden konu uzmanı Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'nun bir yazısından öğrendim. Yakın zamanda Hürriyet'te yayınlanan bu yazısının ilgili bazı bölümlerini sizlere de aktarmak istiyorum. İşte "Beyaz şeker zararlı mı?" başlıklı o yazının kısa bir hülâsası: "Şekeri ihtiyacımızdan çok daha fazla tüketiyoruz. Yalnız çaya, kahveye, tatlılara değil, sıradan yiyeceklere bile çok fazla şeker ekliyoruz. Ve ne yazık ki çoğumuz bunun çok, ama çok önemli bir sağlık yanlışı olduğunu bilmiyoruz. "Aşırı şeker tüketimi önemli bir sağlık yanlışı. Çünkü, vücudumuz beyaz şekerden faydalanacak tarzda tasarlanmış değil! "Ne metabolik yapılanmamız, ne hormonal ayarlarımız, ne hücresel organizasyonumuz, tatlı ihtiyacımızı doğrudan beyaz şekerden karşılayacak şekilde organize edilmemiş. Dolayısıyla, tatlı ihtiyacımızı sağlıklı bir şekilde karşılamanın çaresi, doğal şekerden zengin yiyecekleri sofralarımıza konuk etmemizden geçiyor: Kısacası, tatlı ihtiyacımızı meyve, bal, pekmez gibi doğal yiyeceklerden karşılamamız daha doğru bir yol. "Günümüz dünyasının en önemli sağlık sorunları olan kilo problemi, şeker hastalığı, kalp damar hastalığı, hipertansiyon ve benzeri sağlık sorunlarının bu kadar önemli problemler haline gelmesinin arkasında, hiç şüphesiz şeker tüketiminin kontrolsüz bir şekilde artması yatıyor. "Evet, bir kez daha altını çizmemizde fayda var: Son yıllarda sağlık gündemimizi işgal eden kilo sorunu (obezite), hipertansiyon, şeker hastalığı, koroner kalp hastalığı, inme, hipoglisemi ve benzeri pek çok sağlık probleminin büyük bir hızla yayılması, şeker tüketimindeki ciddî artış oranı sebebiyledir. "Kendimizi de çocuklarımızı da daha az şekerli bir hayata hazırlamamızda fayda var. Sağlıklı bir hayat sürmek için buna mecburuz."
Tarihin yorumu 1 Kasım 1918
Musul, İstanbul'dan önce işgal edildi
Birinci Dünya Savaşının bitimine kadar Osmanlı hakimiyeti altında bulunan Musul, savaş sonrası işgale uğrayan İzmir, İstanbul, Adana, Urfa, Maraş... gibi Misâk–ı Millî sınırlarına dahil olan bir vilâyetimiz idi. Ancak, diğer Anadolu şehirleri nasıl haksız ve hukuksuz bir şekilde işgal edildiyse, Musul şehri de aynı âkıbete uğradı. Ancak, Millî Mücadele sürecinde kurtarılamayan yer, ne yazık ki Musul oldu. Daha da acı olanı, Musul'un Lozan masasında büsbütün kaybedilmesiydi. Zira, sınırlar itibariyle Lozan'da esas alınan tarih, Mondros Mütarekesinin imzalanmış olduğu 31 Ekim 1918 tarihiydi. Bu tarihte ise, Musul'da Osmanlı ordusu vardı ve hakimiyet de onların elindeydi. İngiliz hükümeti, buna rağmen Musul'un işgal edilmesini istedi. Bu maksatla hareke geçen Irak'taki İngiliz Ordusu Komutanı General Marshall, emrindeki kıtalara "Musul'u işgal edin" emrini verdi. Bu, bir emr–i vaki durumuydu. Ateşkes antlaşmasına yapılan bir zorbalıktı. Osmanlı hükümeti ise, yenilgiyi kabul ettiği için, ordularının savaşması veya işgale karşılık vermesi yönünde bir irade sergileyemedi. Ancak, bu aleni haksızlığın hiç olmazsa Lozan Konferansı esnasında giderilmesi mümkündü. Maalesef, bu da yapılmadı, yapılması için gayret dahi gösterilmedi. Musul, adeta İngilizlere peşkeş edildi. Musul'un işgaliyle iyice şımaran İngilizler, ardından İstanbul'un işgalini planladı. Güvenlik gerekçesiyle İstanbul'a gelen İngiliz birlikleri, adım adım işgale yöneldiler ve nihayet 16 Mart 1920 günü itibariyle, bir bahane ile fiilî işgali gerçekleştirmiş oldular. 01.11.2010 E-Posta: [email protected] |