Yasemin GÜLEÇYÜZ |
|
Zaman tünelinde Eskişehir yolculuğu |
1935 yılının bir bahar günüdür. Bediüzzaman Hazretleri ve talebeleri 120 kişilik bir grup olarak Isparta’da tutuklanarak kamyonlarla Eskişehir’e sevk edilirler. Zira, “Bediüzzaman gizli cemiyet kuruyor, rejim aleyhindedir, rejimin temel nizamlarını yıkıyor!” gibi uydurma gerekçelerle, hükümeti aldatıcı tertip ve suçlamalarla Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’nde, idam kastıyla ve muhakkak sûrette mahkûm edilmesi emriyle haklarında dâvâ açılmıştır. Talebelerinden ayrı olarak bir koğuşa yerleştirilir. 1936 Mart’ında tahliye oluncaya kadar 11 aylık süre içinde çok zor şartlar altında yaşarlar.Otuzuncu Lem’a olan İsm-i Azam Risâlesi, Birinci ve İkinci Şuâ’lar, 28. Lem’a isimli eserleri böyle bir ortam içinde parça parça telif edilir. Çoğunlukla çaydanlık altına yapıştırılan küçücük pusulalarla talebelerine ümit ve şevk aşılayan derslerini ulaştırır. Bugün rahat koltuklarımızda bu eserleri mütalâa ederken, konu başlarında yer alan kısacık notlar Bediüzzaman’ın Eskişehir günlerini bir nebze olsun bizlere hissettirir:
Eskişehir meyveleri…. Otuzuncu Lem’a “Eskişehir hapishanesinin bir meyvesi” olarak sunulurken “Eskişehir Medrese-i Yusufiyesinin gayet kuvvetli bir ders-i a’zâmı, İsm-i Azâmı taşıyan altı ismin altı nüktesini beyan eden bu Otuzuncu Lem’a’dır” denir. Hapishane günlerinin Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle “son meyvesi” muhteşem tevhid hakikatlerinin yer aldığı İkinci Şuâ’dır. “Eskişehir Hapishanesinde, arkadaşlarımın tahliyeleriyle yalnız kaldığım bir vakitte şu Şuâ gayet acele, pek noksan kalemimle, sıkıntılı, rahatsızlık bir zamanda telif edildiğinden….” der İkinci Şuâ’nın başında… “Bu Risâle benim nazarımda çok mühimdir. Çünkü içinde çok mühim ve ince olan esrâr-ı imaniye inkişaf ediyor. Bu risâleyi anlayarak okuyan adam, imanını kurtarır İnşâallah…” diye de ekler.
27 Lem’a: Bir hukuk ve mantık şaheseri Eskişehir Hapishanesinin Mahkeme Müdafaaları Risâle-i Nur Külliyatı içinde 27. Lem’a olarak isimlendirilir. Bir kısmı Tarihçe-i Hayat isimli eserin Eskişehir Hayatı bölümünde yer alır.
28 Nükteli 28. Lem’a… “Eskişehir Hapishanesinde ihtilattan ve konuşmaktan memnu olduğum zamanda karşımdaki kardeşlerime teselli için yazdığım kısacık fıkraların bir kısmıdır” sunumuyla başlayan muhteşem 28. Lem’a’nın ilk nüktesi hapishane günlerinin lâtif bir hatırasıdır. Hz. Ali’nin (ra) ilminden istifade ile kaleme alındığı ifade edilir…
Birinci Şuâ… “Ve Ondan yardım dileriz” âyetiyle başlar bu bahis. “İki acip suâle karşı, def’aten hatıra gelen garip cevaptır” sunumuyla devam eder. Sorulardan birincisi “Fatiha, Yasin, Kur’ân hatimi gibi okunan kudsî şeyler cüz’î tek bir hediyedir. Bir anda hadsiz insanlara ve bölünmeden hediye edilmesini akıl almaz” şeklindedir. Cevap muhteşemdir. İkinci soru, “Hz. Ali (ra) ve Gavs-ı Azam’ın eserlerinden Risâle-i Nur’a şahitler gösteriyorsun. Oysa asıl söz sahibi Kur’ân’dır. Kur’ân Risâle-i Nur hakkında ne söyler?” şeklindedir. Bediüzzaman 33 Kur’ân âyetinden delilleri sıralar. Nur, Hud, Ankebut, Hicr, En’am, Hadid, Yunus, Bakara, Lokman, Âl-i İmran, Nisa, Fussilet, Tevbe, Maide, Tahrim, İsra, Yusuf, Ra’d, Şuarâ, Kasas, Kalem, Zümer, Saf, İbrahim Sûrelerinden alınmış âyetlerdir bunlar.. Gençlik yazı, ihtiyarlık güzü, kabir kışı… 75 sene öncesi… 1935 senesinin 29 Ekim’inde Bediüzzaman Hazretleri Eskişehir Hapishanesindedir. Pencereden karşıdaki lisenin bahçesinde gülerek danseden kızların hâlini tefekkür eder. Manevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetlerini görür. Elli altmış talebeden kırk ellisi kabirde toprak olmuş azap çekmektedir. On tanesi yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görmektedir. Onların acınacak hallerine ağlar. Ağlama seslerine gelen talebelerini “Gidin! Beni yalnız bırakın!” sözleriyle yanından gönderir. “Gördüğüm hakikattir, hayal değil! Nasıl ki bu yaz ve güzün sonu kıştır, aynen öyle de gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır.” der Bediüzzaman. “Elli sene önceki hadiseleri sinemada nasıl seyredebiliyorsak, gelecekteki halleri de gösterebilen bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefahet elli altmış sene sonraki vaziyetleri seyretseler, şimdiki güldüklerine ve gayri- meşrû keyiflerine nefret ve teellümlerle ağlayacaklardı” diye de ekler. Onun ağlaması, kendisi, iman hizmeti ya da talebeleri için değildir. Gülerek raks edenlerin istikbaldeki hallerine ağlamaktadır. Çünkü o bir şefkat kahramanıdır… 31.10.2010 E-Posta: [email protected] |