Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Bu yasaklar eskiden nasıl çözülüyordu? |
Ne garip ki, başta siyasîler olmak üzere kimi zinde güçler başörtüsü meselesini gündemde tutup konuştukça, bu iş daha da çözümsüzlüğe doğru giden, içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Bu saydıklarımız, başörtüsü problemini tamamen gündemlerinden çıkarıp hiç konuşmasalar, mesele belki daha kısa ve kolay halledilecek. Gerek referandum süresince, gerek ondan sonraki günlerde çözümden yana demeçler vererek, başörtüsü mağdurlarına ve bütün bir millete umut dağıtan siyasiler; aradan geçen zaman içinde birbirini samimiyetsizlikle suçlayarak, topu birbirine atarak, önemli bir şeâir olan başörtüsü meselesini bir seçim malzemesi hâline getirerek, bu işi iyice çözümsüzlüğe soktular. Bu derecede olmasa dahi, eskiden de bu çeşit keyfî, mantıksız yasaklar vardı. Başta siyasiler ve diğer yetkili merciler, bu yasakları nasıl çözüyorlardı? Hangi tedbir ve yaklaşımlarla bu çeşit kanunsuz uygulamaların üstesinden geliyorlardı? Öteden beri kanayan bir yara, süregelen bir problem olsa da, başörtüsü meselesi eskiden asgarî düzeyde idi. O günleri yaşayan birisi olarak, o zamanki keyfî ve kanunsuz yasakların lokal olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Ve bunlar da fazla şaşaalandırılmadan, başka yerlere sirayet ettirilmeden çözülüyordu. Meselâ; yetmişli yılların ortalarında bizzat içinde bulunarak şahit olduğum şu olay, yaşamakta olduğumuz başörtüsü olayının çözümü noktasında iyi bir örnek olsa gerek: O tarihlerde bir arkadaşımızın ilçe sağlık ocağında başörtüsü ile çalışan eşini, sağlık ocağının yetkili bir doktoru, başörtüsünü çıkarması hususunda uyarıyor. Bu keyfî uyarı ve ikazların ardı arkası gelmeyince, biz de böyle keyfî uyarıya muhatap olan hanımın beyi ile beraber, o zaman iktidarda bulunan Adalet Partisi’nin İl Başkanına bu durumu söyledik. İl Başkanı da, derhal telefonla İl Sağlık Müdürüne biraz sitemli ve sert bir ses tonu ile bu şikâyetimizi bildirdi. Parti İl Başkanı’nın, İl Sağlık Müdürü’nden aldığı kesin cevap; bu kanunsuz sıkıntıya sebep olan ilgili doktorun derhal uyarılacağı, bir daha böyle keyfî icraatlara asla tevessül edilmeyeceği yönünde oldu. Parti İl Başkanı, hadisenin tekerrürü durumunda ise kendisinin haberdar edilmesini ifade etti. Ve gerçekten bu sıkıntı sühûletle halledildi. Arkadaşımızın eşi başörtüsü ile işine devam etti. Yine buna benzer bir olayı da bizzat ben yaşadım. Yetmişli yıllarda bir ilçede, şimdiki adı ile İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü, o zamanki adı ile İlköğretim Müdürlüğü vazifesinde bulunurken, ilçenin çeşitli okullarında başörtüleriyle çalışmak isteyen bir kaç öğretmen vardı. “Acaba başörtümüzle sınıfa girebilir miyiz, buna izin verirler mi, birileri bizi şikâyet eder mi?” şeklindeki korku ve tedirginliklerini anlayınca, ben hemen hepsine hiç korkmadan, çekinmeden başörtüleriyle derslere girebileceklerini, bunun yasak olmadığını, bütün mes’uliyeti üstlendiğimi söyledim. Vazifede kaldığım müddetçe, o bayanlar başörtülerini hiç çıkarmadan işlerine devam ettiler. Bu iki basit örnekte görüldüğü gibi eskiden vuku bulan bazı keyfî ve kanunsuz yasaklar böyle hallediliyordu. Şimdikilerin bunalıp içinden çıkamadıkları sıkıntı ve problemler, çözüm makamında bulunan siyasilerin ve işgal ettikleri makam ve mevkilerin sorumluluklarının bilincinde olan zevatın cesurane girişimleriyle hallediliyordu. Bu uğurda elbette bazı bedeller de ödeniyordu. Çünkü bu gibi mantıksız yasakları savunan ve bu yasakların devam etmesinden yana tavır içinde olan zinde güçler o zaman da vardı. Ama her nasılsa o zamanki siyasiler ve üstlendikleri vazifenin idrakinde olan bir çok idareci, öyle fazla sürtüşmelere, çekişmelere fırsat vermeden, sessiz sedasız, bu işi çözebilme maharetini gösteriyorlardı. Milletin bu sıkıntılarını dert edinen, devam edegelen bu problemin son bulması için çalışan samimî siyasilerin ve idarecilerin bulunduğuna elbette inanıyoruz. Görünen o ki, bunların sayıları veya dirayetleri kâfi gelmemiş olmalı ki, bu keyfî yasaklar halen devam ediyor. Samimî yetkililer olduğu gibi, gerçekten bu problemi çözmekten öte çözecekmiş gibi görünüp, bu işi seçim malzemesi yapmaya çalışan ve bu çözümsüzlükten faydalanmaya çalışan siyasilerin varlığı da ayrı bir gerçek. 31.10.2010 E-Posta: [email protected] |