Raşit YÜCEL |
|
Hoş bir seda |
Hayat bu… Birçok hâli vardır. İnsan fıtratı değişiktir. Birini yüzüne karşı övmek hiç makbul sayılmamıştır. Onu mahvetmek olarak da kabul edilmiştir. “Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez” buyuruluyor Nisa Sûresi 36. âyette. “Nefis cümleden süflî, vazife cümleden a’lâ” demişti Bediüzzaman. Ve “Kendi nefsini beğenen ve seven adam başkasını sevmez“ denilmektedir. Şanlı Yavuz’un şu hâli ibretliktir: Mısır seferinden dönerken Üsküdar’da onu büyük bir debdebe ile bekleyenlerin haberi kendisine ulaştığında, bundan hoşlanmamış; bir gece vakti maiyeti ile gizlice Topkapı Sarayı’na ulaşmıştır. Tarih bunun bir çok örnekleri ile doludur. “Büyüklüğün şe’ni tevazu ve mahviyettir, tekebbür ve tahakküm değildir” sözünü buna ekleyebiliriz. Buhârî buna şununla katkı yapar: “Kendini övmek, rüzgârla karın doyurmaya benzer” Shakespeare’nin şu sözü de enfestir: “Yaptığını öven, yaptığını yıkar” der. Kibir hiçbir zaman sevilmez. Böyle bir insanın yanında bulunmak her samimî insanı sıkar. Bunu dile getiren birçok atasözü de vardır: “Kendi kendini metheden itibardan düşer.” “Övüngen adam sonunda önüne bakar” “Sahibini övmekle at yarış kazanmaz.” “İyilik et kele, övünsün ele.” Şimdi hayatlar böyle şeyler ile dolu. Kusur ve noksanlar ile dolu insanın kendini övmesi kadar basit bir şey olamaz. Mekke’den Medine’ye hicret eden Fahr-i Kâinat’ı (asm) insanlar büyük bir sevgi ve kasideler ile karşılarken, o (asm) başını devesinin sırtına doğru eğmişti. Buna “tevazu” denildi asırlarca. “Büyük görünme, küçülürsün” de denilmişti. Simone Weil ise, buna bir başka bir yorum getirir: “Zeki oluşu ile övünen insan, hücresinin büyüklüğü ile övünen idam mahkûmu gibidir.” Epikür de söyle seslenir: “Basit bir ruh mutlaka övünür; felâketle de yere serilir.” Ve böylesine uzayıp gider. Övünenler unutulur, hatta tahkirlerle yâd edilir. Öğünmeyenler ise tarihe altın harfler ile yazılır. Hoş bir sadâ bırakırlar. Yaptıklarını dünyada bitirmezler onlar. Siz onları simalarından tanırsınız. Öyle bir hâlle karşılaştıklarında yüzleri kızarır. Edep ve haya timsalidirler. 28.10.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (18.10.2010) - Bir Abdullah Battal vardı (27.09.2010) - Bediüzzaman Çorum’da idi (22.09.2010) - Kılıçdaroğlu’nun iyi sözleri |