Faruk ÇAKIR |
|
Yolsuzluktan çıkış |
Cemiyeti kemiren, ‘vücudun içine giren kurt’ olarak görülmesi gereken ciddî bir hastalıkla karşı karşıyayız. Bu hastalık belki de ‘kanser’den daha fazla zarar veriyor, ama maalesef farkında değiliz. Farkında olmadığımız bu manevî hastalık ‘yolsuzluk’ olarak isimlendirilmiş. Elbette o da bir ‘yol’dur, ama ‘doğru yol’ olmadığı herkesin bildiği bir durum. Teknoloji gelişip her köşe başına bir ‘kamera’ yerleştirilebildiği halde yolsuzlukla başa çıkmak mümkün olmuyor. Bu durum sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir problem de değil. Az çok bütün dünya ülkeleri bu hastalıkla karşı karşıya ve çare arayışı sürüyor. Hemen ifade edelim ki, bu hastalığa karşı tek çare var: ‘Kamera’ları sokaklara ya da odalara değil, ‘kalp’lere yerleştirebilmek! Akla hemen şöyle bir soru gelebilir: “Yolsuzluk yapanlar arasında da ‘mütedeyyin’ olarak bilinen insanlar var, buna ne demeli?” Böyle ciddî bir sorunun fıkhî cevabını ilahiyatçı hocalarımıza bırakıp şu kadarını söyleyebiliriz: “Dünya bir imtihan yeri. Her ‘insan’ nefis taşıyor ve üstelik insanları kötülüğe sevk eden ‘şeytan’ gibi bir büyük düşmanla karşı karşıyayız. Dolayısı ile herkes bu tehdit ve tehlike ile karşı karşıya. İnanç ne kadar sağlam olursa, yolsuzluk o nisbette azalır.” Hemen her gün birbirinden daha fecî yolsuzluk haberleriyle karşılaşıyoruz. Bu durum, vatandaşın güvenini de sarsıyor. Yolsuzlukla suçlananların hak ettikleri cezayı alıp almadıkları da ayrı bir tartışma konusu. Türkiye’nin bu konudaki ‘karne’sinin hiç de iyi olmadığı ortada. Şeffaflık Derneği yöneticileri, Türkiye’nin 2010 yılı yolsuzluk algı endeksinin, 178 ülke arasında geçen yıla göre değişiklik göstermediğini ve 4,4 oranında olduğunu açıklamış. (AA, 26 Ekim 2010) Yani, ülkemiz; 10 üzerinden 5 bile alamamış! (Alınan puan düştükçe, yolsuzluk artıyor.) Yolsuzluktan sınıfta kalan ülkeler arasında Türkiye’nin de 56. sırada yer almış olması bizi ciddî ciddî düşündürmeli değil midir? Araştırmalar, gelişmekte olan ülkelerde yolsuzluğun daha çok olduğunu da ortaya koyuyor ki, bu da ayrı bir dert. Zaten Türkiye’nin hâl ve gidişine bakıldığında ‘devlet imkânları’nın yolsuzluğa değil de, ‘yolunda’ gitmesi halinde fakirlik zincirinin kısa sürede kırılacağı söylenebilir. “Yolsuzluk”tan çıkıp, işleri ‘yoluna’ koyabilirsek sıkıntılarımızı aşmamız mümkün. Ama şunu unutmamalıyız: Kameraları, kayıt cihazlarını sokaklara ve odalara değil; insanların kalplerine, akıllarına ve ruhlarına koymayı başarmalıyız. Bunun yolu da imanlı ve inançlı nesiller yetiştirmekten geçiyor. Başka bir çaresi olan varsa söylesin; onu dinleyelim! 28.10.2010 E-Posta: [email protected] |