Faruk ÇAKIR |
|
Özgürlük nehri tersine akmaz |
Milleti susturarak iş görme prensibiyle yola çıkanlar, artık eskisi kadar rahat hareket edemiyorlar. Çünkü bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de; hürriyet, adalet, özgürlük ve hak talepleri daha gür sesle dile getiriliyor. “Kafasına vur, ekmeğini elinden al” anlayışının prim yaptığı yılar çok gerilerde kaldı. Milleti bilerek ‘cahil’ bırakan sistem, artık daha sıkı sorgulanıyor. “Ben yaptım oldu” anlayışı da taraftar bulamıyor. Bu gelişmeler, “Zaman âhirzamandır, gittikçe daha fenalaşacak” sorusuna karşı; “Neden dünya herkese terakkî dünyası olsun da, yalnız bizim için tedennî dünyası olsun?” (Münazarat, s.87) cevabına haklılık kazandırıyor. Türkiye’deki tartışmalardan biri de adalet sistemindeki sıkıntılardır. Çok büyük ‘adalet sarayları’ yapılıyor, ama buralarda adaletin dağıtılıp dağıtılmadığı hususunda tartışmalar var. Son zamanlarda, hukuk camiasında pek de duymaya alışmadığımız doğru tesbitlerin yapıldığına şahit oluyoruz. Doğru tesbitleri dile getirenlerden biri de Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç oldu. Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç, mahkeme üyeliğine seçilen iki hukukçu için düzenlenen “ant içme töreni”nde yaptığı konuşmada çok haklı tesbitleri dile getirmiş. Kılıç’ın tesbitlerini şöyle özetlemek mümkün: * Eğer bir ülkede yılda 15 binden fazla dâvâ dosyası zaman aşımına uğruyorsa, bunun çözüm yollarını eleştirmeye ve ötelemeye hiç kimsenin hakkı yoktur. * Tüm toplumlarda özgürlük, demokrasi ve daha çok hukuk isteklerine ilişkin güçlü sesler yükselmekte, buna cevap veremeyenler yıkılıp gitmektedir. Değişime karşı çıkan, çağın nabzını tutamayan statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edememektedir. * Özgürlük ve demokrasinin tadına varmış insanları susturabilmek, ancak zorba devletlerin işi olmuştur. Devletin asıl görevi, yükselen bu sesleri susturmak değil, farklı sesleri âhenkli hale getirerek, maskeli ve ikiyüzlü bir ahlâkın oluşmasına engel olmaktır. * Demokratik sistemi, meydan okuyarak, halkı tehdit ederek koruma imkânı da yoktur. * Devleti güçlü, ancak özgürlüklerini doya doya yaşamamaktan dolayı halkı mutsuz olan bir ülkenin varlığının anlamsızlığı açıktır. Bu mutsuzluğun toplumsal bir öfkeye dönüşmesi de kaçınılmazdır * ‘Kendi özgürlüklerimiz ne kadar önemli ise, başkalarının özgürlükleri de o kadar önemlidir’ duyarlılığı ve bilinci, toplumsal çatışmayı önleyecek yegâne formüldür. Bu bağlamda her ülke kendi gerçekleri ile dünya gerçeklerini örtüştürmek zorundadır. * Tüm dünyada eksik ya da fazla hayata geçirilen tüm hak ve özgürlüklerin üzerini kazıdığınız zaman altından insanlık onuru çıkar. Bunu korumak ve kollamak ise, başta anayasa mahkemeleri olmak üzere herkesin değişmez bir görevidir. (AA, 18 Ekim 2010) Hak, hukuk, adalet, hürriyet ve insaniyet nehrini tersine akıtmak istenlere duyurulur... 19.10.2010 E-Posta: [email protected] |