Faruk ÇAKIR |
|
HES mi, pes mi? |
Önümüzdeki yıllarda daha fazla enerjiye ihtiyacımız olduğu herkesin bildiği bir konu. Türkiye’yi idare edenler, bu ihtiyacı karşılamak için çare arıyorlar. Yaşanan son ekonomik kriz öncesinde ciddî bir enerji açığımız vardı. Öyle ki, uzmanlar; bir ekonomik kriz olmazsa ‘enerji krizi’ çıkacağından bahsediyorlardı. Nitekim, bazı şehirlerimizde elektriklerin ne zaman kesileceğine dair ‘liste’ler bile hazırlanmıştı. Bu tartışmalar yapılırken bütün dünyayı da sarsan küresel ekonomik krizle karşı karşıya kaldık. Kriz patlak verip üretim azalınca, enerji ihtiyacı da azaldı. Neticede muhtemel bir enerji krizi en azından ötelenmiş oldu. Elbette ‘İyi ki ekonomik kriz oldu, böylece enerji krizini atlattık’ diyemeyiz. Kriz geçici ve enerji ihtiyacı da sürekli olduğuna göre; bu ihtiyacı karşılayacak gerçekçi planlar yapıp ona göre yatırımların da gerçekleşmesi gerekiyor. Petrol yönünden fakir bir ülke olmamızla birlikte başka zenginliklerimiz de var. Meselâ enerji kaynağı olarak kullanılabilecek derelerimiz, nehirlerimiz, güneşli günlerimiz ve rüzgârımız var. Tehlikeli olduğu konusunda ciddî tartışmalar yapılsa da, nükleer enerji kullanma imkân ve ihtimali de var. Enerji ihtiyacını karşılamak için belki de en kolay yol olan derelerimizi gözümüze kestirdik. Türkiye’yi idare edenler “Sular boşuna akmasın” diyerek dereleri “boru”lara alma ve bu sûrette onlardan enerji üretme yolunu tercih ve teşvik ettiler. En büyük hata, “suların boşa aktığı” kabulüyle başladı. Oysa su, zaten ‘akmak’ için yaratılmıştır! Akmayan su olur mu? Bu bakımdan, en başta Türkiye’yi idare edenler olmak üzere böyle düşünenlere “Sular boşuna akmaz” sloganını ezberletmek lâzım. Son aylarda “dere” ve “HES” denilince akla Karadeniz geliyor. Malûm, Karadeniz’de çok sayıda ‘dere’ var ve bunlar denizlere doğru akıyor. Son yıllarda bu derelerin üzerinde çok sayıda HES yapılması planlandı ve bir kısmı da yapıldı. Bu noktada ciddî tartışmalar yaşanıyor. Tartışmaların yaşandığı bir bölge de Rize’nin Çayeli ilçesindeki Senoz Vadisi oldu. Senoz Vadisi güzel bir vadi olmakla birlikte meselâ Ardeşen’deki “Fırtına Vadisi” gibi ‘meşhur’ olmadığı için vadide yapılan yanlışlar karşısında çıkan ses zamanında duyulmadı. Ne zaman ki “Atı alan Üsküdar’ı geçti”, o zaman herkes itiraz etti, ama maalesef bunlar geç kalan itirazlar olarak kayda geçti. Senoz Vadisi’nde ne mi oldu? Yapılan çalışmalar hakkında yöre halkına yeterli bilgi verilmedi. Yapılması planlanan HES’lerin sayısı bile açıklanmadı! Bugün bile bu konuda net bilgi almak mümkün değil. Önce “bir iki HES”den bahsedildi, sonra bunun 15’lere kadar çıktığı iddiâ edildi. Şu anda yapılan bir HES enerji üretimine başlamış durumda. Bazılarının yapımı da devam ediyor. Çalışmalar, zaman zaman mahkeme kararlarıyla durdurulsa da netice değişmiyor. Türkiye’yi idare edenlerin “suları boşa akıtmama!” (Unutmayalım, ‘Sular boşa akmaz!’) gibi bir kararları var. Konu ile ilgili çalışma yapan bir derneğin açıklamasında şu bilgiler var: “Tesbit olunan ve yapılması planlanan toplam HES sayısı 1738 adettir. Çalışan HES sayısı 172 adet ve 148 adet HES projesi de inşâ aşamasında oluşu, Türkiye’de devletin bütün kurumlarıyla ve siyasî iradenin bu konuya hangi seviyede baktığını göstermesi açısından üzerinde dikkatle durulması gereken bir durumdur.” (Bakınız: senozderesi.com) Aynı çalışmada yapılan şu tesbit de dikkat çekici: “Bugün gerek HES izinlerini veren kamu kurumlarının üst düzey yöneticileri olsun, gerek proje sahibi yatırımcı firma sahipleri olsun hemen herkes, bugüne kadar yürütülen HES lisanslama, yer seçimi ve yatırım sürecinin yanlışlığını kabul etmektedir.” Peki, “herkesin yanlış olduğunu kabul ettiği süreç” nasıl olup da işlemeye devam ediyor? 14.10.2010 E-Posta: [email protected] |