Saliha FERŞADOĞLU |
|
Emek işçisi |
5 Şevval, Hicretin 19. Senesi, Şam İkindi namazını camide kıldıktan sonra çocukluk arkadaşım Sa’d bin Ali’nin yanına uğradım. Caminin az ilerisinde küçük bir baharatçı dükkânı açmıştı kendisine. Hindistan’dan gelen rengârenk, değişik kokulara ve lezzetlere sahip baharatları ilk defa onun dükkânında görmüş ve tatmıştım. O, kimseye karışmayan, kendi halinde, mahzun ve garip biriydi. Dostluğumuz Mekke yıllarına kadar uzanıyordu. Hatta bir ara ailesiyle Habeşistan’a göç etmiş; annesinin ağır bir hastalığa yakalanması üzerine Mekke’ye geri dönmüşlerdi. Ne yazık ki, çok geçmeden annesi vefat etti. O mahzun ve garip halleri annesini kaybettikten sonra kazandı. Yüzünde her zaman buruk bir tebessümü vardı. Sanki her an o acıyı yaşıyor gibiydi. Hasıl-ı kelâm, dostumu görünce, bir lâhzada bunları hatırladım. Dükkânın bir köşesine ilişip mazinin sayfaları arasında uzun bir yolculuğa çıktık. Kâh Mekke sokaklarında bir çocuk oluyor, develerin arkasında saklambaç oynuyorduk. Kâh Medine’de, Mescit-i Nebevi’de Allah Resulu’nü çevreleyen halkada yan yana oturuyorduk. Usulcacık bugünlere aktı geldi sohbetimiz. Şam’ın geceleri üşüten kuru ayazından bahsettik, bir türlü alışamıyordu bedenlerimiz buraya. Gurbetin havası, tadı, hengâmesi farklıydı. Zaman hızla ilerlemiş sohbet ederken… Çırak dükkânı kapatmak için izin isteyince, arkadaşım belinde taşıdığı kesesinden yarım dirhem çıkararak genç çırağına uzattı. “Eyvallah usta. Allah bereket versin.” “Bereketini gör.” Dostumun bu hareketi çok hoşuma gitmişti. Emeğinin karşılığını gören çırağı ona saygı ve sevgi çerçevesinde yaklaşıyor, vazifesine sadık kalıyor, en iyi şekilde hizmetini yapıyordu. Böylece işleri yolunda gidiyor, kazançları bereketleniyordu. “Hz. Enes’ten işitmiştim. Peygamber Efendimizden (asm) bir hadis duymuş, gecesinde benimle paylaşmıştı. ‘İşçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz.’* Doğrusu kimseyi kendi hizmetimde kullanmadığım için bu hadisi tatbik edememiştim. Ancak sen, bu fırsatı değerlendirdin. Allah Resulü’nün sözünü bizzat hayatına uygulayarak, O'nun (asm) yolunda olduğunu en güzel şekilde ispatladın. Maşallah! Ne mutlu sana!” Sa’d, buruk tebessümünden bir deste daha hediye etti bana. Beraber akşam yemeği için evine koyulduk. Elini omzuma koydu, tıpkı eski günlerdeki gibi…
* İbn Mace, Rükün: 4 13.10.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (29.09.2010) - Hey genç! Bi bakar mısın? (22.09.2010) - Hayatımın muhasebesi: Eylül (25.08.2010) - Şehir çocukları |