Yeni Asyadan Size |
|
Risale-i Nur’un medyadaki dili |
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin vefatının 50. yılına tekabül eden bu sene, Yeni Asya’nın 41. hizmet yılına girdiği 21 Şubat’ta verdiğimiz ilâvenin başlığı, hatırlayacağınız gibi, “Risale-i Nur’un medyadaki dili” idi. Bu ilâvede, yine Üstadın bir mektubunda geçen, “Risale-i Nur’un matbuat lisanıyla konuşmak zamanı geldi veya gelecek gibidir” cümlesindeki mânânın günlük gazete boyutunu tahakkuk ettirme idealiyle yola çıkan Yeni Asya’nın bu çizgide yaptığı yayınlardan örnekler sunmuştuk. Risale-i Nur’un farklı güncel konularla ilgili çarpıcı mesajlarını manşetten duyuran bu örnekler, Yeni Asya’nın bu çerçevede ortaya koyduğu hizmeti gözler önüne seren nümunelerden sadece bazılarıydı. Ve Yeni Asya’nın çıkan her bir sayısı, bu mânâyı ifade eden zengin örneklerle dolu. Başka hiçbir şey olmasa, birinci sayfayı çevirir çevirmez okuyucunun karşısına çıkan Lâhika sayfası, başlı başına bunu ifade ediyor. Onun dışında, haberler, makaleleler, yorumlar, resimler, hattâ karikatürler, dikkatleri Risale-i Nur’a çevirme ve güncel olayları Üstadın mesajları ışığında yorumlama nokta-i nazarıyla hazırlanıyor, yazılıyor, çiziliyor. Geride bıraktığımız hafta içinde, Yeni Asya’nın, “Risale-i Nur’un medyadaki dili” olduğunu tasdik ve teyid eden yeni örnekler sergiledik. Bunlardan biri, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından tertiplenen 9. Uluslararası Risale-i Nur Sempozyumunun açılışını duyurduğumuz 4 Ekim tarihli “İşte Bediüzzaman gerçeği” manşetimizdi. 20 bin kişilik salondaki muhteşem kalabalığı yansıtan büyük bir fotoğrafla verdiğimiz bu manşetin, okuyucularımız tarafından da büyük bir memnuniyetle karşılandığını, aldığımız olumlu mesajlarla gördük. Hafta içindeki bir başka yayınımız, hizmetlerimizle ilgili görüşmelerde bulunmak üzere ABD’ye giden Yönetim Kurulu üyemiz Nejat Eren’in Wisconsin’daki Milwakee Cezaevi Din Sorumlusu Ronald Beyah’la yaptığı röportaj oldu. Röportajın 8 Ekim’de birinci sayfada yarı manşet olarak verdiğimiz başlığı “ABD’li mahkûmlara Risale-i Nur veriliyor” idi. Haftanın üçüncü ve son örneği ise dün, 10 Ekim tarihli gazetemizin manşetinde yer alan “Rusya’daki risale yasağına tepki çağrısı” oldu. Bir yerel mahkemenin Haşir Risâlesi hakkında verdiği kararı eleştiren manşet haberinde, Rusya Asya Kısmı Müftülüğü İnsan Hakları Savunma ve Eğitim İşleri Başkanı İlham Mirac’ın dâvâ safahatını ve kararın perde arkasını anlatıp, bu karara karşı Türkiye başta olmak üzere dünyadan destek talebiyle protesto çağrısını ifade eden açıklamaları yer aldı. Bu meyanda, Özbekistan’daki Nur Talebelerine yapılan—ve daha önce yine Yeni Asya’nın manşetlerine konu olan—baskıları hatırlatarak, çağrısını onlar için de tekrarladı Mirac. Bir hafta içinde peş peşe gelen bu üç örnek, 17 Eylül’den bu yana logo üstünü süsleyen Bediüzzaman TIR'ı haberleriyle birlikte, “Risale-i Nur’un medyadaki dili” ifadesinin Yeni Asya’ya ne kadar yakıştığını tekrar gözler önüne serdi. *** Risale-i Nur ve Diyanet Risale-i Nur Sempozyumunun açılışındaki en dikkat çekici konuşmalardan birini yapan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in, 4 Ekim’de haber olarak da verdiğimiz konuşmasının sonunda açıkladığı tarihî gerçeği burada da kayda geçirmek istiyoruz: “Mâlûm olduğu gibi, Risale-i Nur Külliyatı ülkemizin tarihinde muhtelif dönemlerde mahkemelerde yargılanmıştır. Bu mahkemelerin de zaman zaman bilirkişi raporları desteğini alabilmek için Diyanet'e müracaatları olmuştur. Türkiye’nin büyük mahkemelerine Diyanet'çe, Hey’et-i Müşavere azalarınca, bazen il müftülerince takdim edilen tarihî belgeleri okuduktan sonra; iç dünyamda oluşan coşkuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye’nin en zor zamanlarında Diyanet İşleri Başkanlığınca bu mahkemelere verilen 17 ayrı bilirkişi raporunda risalelerle ilgili menfî bir tek kelimenin olmayışının, Başkanlığın tarihine şerefle yazılması gereken bir belge olarak kaydedilmesini düşünüyorum. Rize Müftüsü merhum Yusuf Karaali’den, Diyanet'i 25 yıl omuzunda taşıyan, emek veren Ahmet Hamdi Akseki merhuma kadar, Ali Rıza Hakses’e kadar, Heyet-i Müşâvere içerisinde yer alan bu büyük âlimlerin her birisi sizce ‘Henîen leküm, henîen leküm’ (Kutlu olsun) mesajını hak etmiyorlar mı?” 11.10.2010 E-Posta: [email protected] |